1. Dünya Savaşı Sonunda Memleketin İç Durumu ve Cemiyetler

Memleketin İç Durumu ve Cemiyetler

Osmanlı Devleti dört yıl süren I. Dünya Savaşında askeri yönden büyük kayıplara uğramıştı. Ülke ekonomisi de iyice zayıflamış, halk günlük ihtiyaçlarını bile karşılayamaz hale gelmişti. Savaşın sonunda şartları çok ağır olan bir anlaşma imzalanması da devleti tam bir teslimiyete mahkum ediyordu. Osmanlı hükumetleri ülkenin içinde bulunduğu duruma çözüm bulamıyor, sadece İtilaf Devletlerinin isteklerini yerine getiriyordu. Mondros Ateşkes Anlaşmasının 7. maddesine dayanılarak yurdun çeşitli yerleri işgal ediliyordu. Hem baskı altındaki hükumetin bir şey yapamaması hem de İtilaf Devletlerinin işgal ettikleri yerlerdeki zulümleri Türk halkını direnişe yönlendirmişti. Türk milleti siyasi olarak Müdafaai hukuk Cemiyetleri, askeri olarak ise Kuvayımilliye adı altında örgütleniyordu.

İşgallerden kurtuluşun mücadele ile olacağını savunanlar, cemiyetler kuruyordu. Bunun yanında kurtuluşun, Osmanlı Hükumetinin o dönem uyguladığı politikalara bağlı kalınarak ya da güçlü devletlerin manda ve himayesiyle sağlanacağını düşünen cemiyetler de kurulmuştu. Ermeniler ve Rumlar ise dış devletlerden aldıkları destekle kendi devletlerini kurmak için faaliyetlere girişmişlerdi.

Bu amaçla Osmanlı Devletinde üç grup cemiyet kuruldu.

a. Azınlıklar Tarafından Kurulan Cemiyetler

Mavri Mira (Kara Gün) Cemiyeti

İstanbul’da Patrikhane’ye bağlı olarak kuruldu. Emirlerini Yunanistan’dan alıyordu. Amacı büyük Yunanistan’ı kurmak ve Bizans İmparatorluğunu yeniden canlandırmaktı. Bu amaçla Rum okulları, kiliseleri, Yunan Kızılhaçı ve Göçmenler Bürosu cemiyete destek veriyordu.

Ermeni Hınçak Komitası

Ermeni Patriği Zaven Efendi tarafından 1877’de kuruldu. Amacı Çukurova ve Doğu Anadolu’da bir Ermeni Devleti kurmaktı. Mavri Mira Cemiyeti ile iş birliği yapıyordu. Ayrıca Taşnak Cemiyeti ve Ermeni İntikam Alayı da bağımsız bir Ermeni Devleti için çalışıyordu.

Etniki Eterya Cemiyeti

Yunanistan’dan Anadolu’ya Rum göçmen getirmek, Anadolu’da Rumların yaşadığı bütün toprakların Yunanistan’a katılmasını sağlamak ve Bizans İmparatorluğu’nu yeniden kurmak amacındaydılar. Mavri Mira ve Pontus Rum Cemiyeti ile ortak çalışmaları vardır.

Pontus Meselesi

1904’te Merzifon Amerikan Koleji’nde kurulan Pontus Cemiyeti’nin amacı Karadeniz Bölgesi’nde (İnebolu’dan Batum’a kadar) bir Pontus Devleti kurmaktı. Heyet veya cemiyet adı altında siyasi faaliyet yürüttüğünü belirtse de cemiyet, zamanla çetecilik; soygun, cinayet gibi olaylara karıştı. I. Dünya Savaşı öncesinde İtilaf Devletleri ile Pontus Cemiyeti iş birliği yapmışlardı.

Cemiyet, Osmanlı Devleti’ni parçalayıp içeriden çökertecek faaliyetler yapacak ve İtilaf Devletleri de cemiyeti ve çeteleri destekleyecekti. I. Dünya Savaşı başlayınca Rumlar, Osmanlı Devleti’nin seferberlik çağrısına uymayıp askere gitmediler. Askere gitmeyen Rumlar, çeteler oluşturup cephe gerisindeki Türklere saldırdılar. Ayrıca Yunanistan ve Rusya adına casusluk faaliyetlerinde bulundular. Çeteler, bölgede Türk halkını göçe zorlamak, Osmanlı ordusunu zayıf düşürmek, İtilaf Devletleri ordularına destek vermek ve Osmanlı yönetimini aciz durumda bırakmak amacındaydı.

Ruslar 1916’da Trabzon ve çevresini işgal ederken Rum çetelerinden yardım almışlardı. Daha sonra Ruslar da Rumlara destek vermişti. Türk ordusunu ve Türk Hükumetini zor durumda bırakmak için İtilaf Devletleri de Rumları desteklediler. Ruslardan ve İtilaf Devletlerinden aldıkları yardımlarla Rumlar, Türk köylerine olan saldırılarını artırdılar. Rum çeteleri Karadeniz Bölgesi’nde Türk köylerine saldırırken İstanbul’daki Fener Rum Patrikhanesi de boş durmuyordu. Patrikhane ve ona bağlı kiliseler, Karadeniz Bölgesi’ndeki Rum okullarını ve kiliseleri toplanma yeri ve silah deposu olarak kullandırıyordu. Amasya ve Trabzon metropolitleri halk üzerinde etkin olmaya başlayıp kendilerine bağlı gönüllü tümenler Pontus çetelerinden bir grup kurdurdular. Pontus Devleti’nin kurulması için uluslararası alanda çalışmalar yaptılar.

İtilaf Devletlerinden, Fener Rum Patrikhanesi ile ona bağlı kiliselerden aldığı destekle Türk halkına zulmeden Rum çetelerine karşı Osmanlı Hükûmeti jandarma güçleriyle karşı koymaya ve güvenliği sağlamaya çalıştı. Ancak alınan tedbirler yeterli olmadı ve mücadelede başarılı olunamadı. Rum çeteleri bölgedeki birçok insanı ya öldürdü ya da yaşadığı yerden göç etmek zorunda bıraktırdı.

1917’de Bolşevik İhtilali’nin çıkması ve Rusya’nın I. Dünya Savaşı’ndan çekilmesiyle Osmanlı Hükumeti bölgede denetimi tekrar ele geçirdi. Destekleri kaybolan Rum çeteleri ve Pontus Cemiyeti de faaliyetlerini gizli yürütmeye başladılar.

Mondros Ateşkes Anlaşması’na kadar faaliyetlerini gizli yürüten Rumlar, Yunanistan ve İtilaf Devletlerinin kışkırtmalarıyla yeniden faaliyetlerine hız verdiler. Karadeniz Bölgesi’nde bir Pontus Devleti kurulmasını isteyen İtilaf Devletleri, böylece Anadolu’yu parçalamayı kolaylaştıracak ve Türk ordusunun işgallere engel olmasını önleyebilecekti. İtilaf Devletleri Rum çetelerini bölgede karışıklık çıkarmaları için desteklemeye devam etti. Rumlar da İtilaf Devletlerinden aldıkları yardımlarla hem diplomatik yollardan çalışmalar yapıyorlar hem de Rum nüfusunu fazla göstermeye yönelik çalışmalar yürütüyorlardı. Bu amaçla, Türk halkı göçe zorlanıyor Yunanistan’dan getirilen göçmenler ise bölgeye yerleştiriliyordu. Amaç; bölgede düzensizliğe neden olmak, Mondros Ateşkes Anlaşması’nın 7. maddesi gereğince İtilaf Devletlerinin bölgeyi işgallerini kolaylaştırmaktı. İşgal gerçekleştiğinde Rum çeteleri faaliyetlerini daha rahat yürütebileceklerdi. Ayrıca dışarıdan gelen göçlerle Rum nüfusu fazla gösterilebilecekti.

Doğu Karadeniz’de bir Pontus Devleti kurulması planları Yunanistan tarafından Paris Barış Konferansı’nda da dile getirildi. Yunan Başbakanı Venizelos, konferansa Doğu Karadeniz Bölgesi’ndeki Rum nüfusun durumu ile ilgili istatistikler sundu. Ancak bu rakamlar son derece abartılı ve gerçek dışıydı. Bölgedeki Rum nüfusu Türk nüfusunun onda biri kadardı. Fakat İngiltere, Yunanistan’ın bu nüfus tezini ve Pontus Devleti kurulması isteğini destekledi. İngiltere’nin buradaki amacı; kurulacak olan Pontus Devleti sayesinde Doğu Karadeniz’de ve Kafkaslarda daha etkin olmaktı. Yunanistan’ın amacı ise Megali İdea (Büyük Ülkü) hedefi doğrultusunda ileride Pontus Devleti ile birleşmek ve Büyük Yunanistan’ı kurmaktı.

Mondros Ateşkes Anlaşması’ndan sonra Doğu Karadeniz Bölgesi’ndeki ayrılıkçı Ortodoks çeteleriyle Ermeniler arasında yakınlaşma başladı. Yapılan görüşmeler sonunda Ocak 1920’de bir Pontus – Ermeni Antlaşması imzalandı.

Antlaşmaya göre Anadolu’da başlayan Millî Mücadele zor durumda bırakılacaktı. Pontus – Ermeni iş birliği sonunda Karadeniz Bölgesi ’nde bir Pontus Devleti, Doğu Anadolu’da da bir Ermeni Devleti kurulması için çalışmalar yapılması kararlaştırıldı.

Kurtuluş Savaşı sırasında Doğu Karadeniz’deki ayrılıkçı Ortodoks çetelerinin de amacı, Pontus Devleti’ni kurmak, Yunanistan ile birleşmek ve bölgedeki Türkleri göçe zorlamaktı. Yunanistan da Millî Mücadele süresince Megali İdea hedefi için bu çeteleri desteklemeye devam etmiştir. Yunanistan’ın savaş stratejisinde Batı Anadolu’dan Yunan ordularıyla Doğu Karadeniz’den de Pontus çeteleriyle saldırarak Türk ordusunu iki ateş arasında bırakma vardı. Böylece Anadolu’nun işgali kolaylaşmış olacaktı. İtilaf Devletleri de Yunanistan’ın bu stratejisini ve dolayısıyla Pontus çetelerini desteklemiştir. Özellikle İngiltere’nin amacı hem Anadolu’nun işgalini kolaylaştırmak hem de Kafkaslarda daha etkin bir güç olmaktı.

TBMM Hükumeti, ayrılıkçı Ortodoks çetelerinin silahlanmalarını ve yağmalamalarını engellemek, bölge halkının can ve mal güvenliğini sağlamak ve Türklerin göçe zorlanmalarını önlemek amacıyla bazı tedbirler almıştır. TBMM Hükûmeti, askerî önlemler çerçevesinde Merkez Ordusu adıyla kurduğu yeni bir birlikle Pontus çeteleriyle mücadeleye başlamıştır. 9 Aralık 1920’de komutanlığına Nurettin Paşa’nın getirildiği Merkez Ordusu, 1920’de Pontus çeteleriyle yoğun mücadelelere girişmiştir. TBMM ayrıca idari, adli ve hukuki önlemler de aldı. Rumların ellerindeki silahlar toplatıldı. Doğu Karadeniz
kıyısındaki Rum köyleri boşaltıldı ve buradaki Rumlar Anadolu’nun iç kesimlerine yerleştirildi. Pontus çetelerine destek veren Ortodoks din adamlarının bir kısmı sınır dışı edildi, bir kısmı da İstiklal Mahkemeleri’nde yargılandı. Lozan Antlaşması’ndaki mübadele maddesi gereğince İstanbul’daki Rumların haricindeki Rumların Anadolu’yu terk etmesi sonucu Pontus iddialarını gerçekleştirme faaliyetleri de sona erdi.

Yunanistan, Lozan Barış Antlaşması’yla son bulan Pontus iddialarını günümüzde tekrar gündeme getirmeye çalışmaktadır. Doğu Karadeniz’de bir soykırım yapıldığı iddialarını uluslararası alanda savunmaya devam etmektedir. Ancak Yunanistan’ın bu soykırım iddiaları tarihi, kültürel, siyasi ve nüfus yapısı bakımından geçersiz ve temelsizdir. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 9 Aralık 1948’de kabul ettiği Soykırım Suçunun Önlenmesine ve Cezalandırılmasına dair sözleşmeye göre soykırım şöyle tanımlanmaktadır: Tamamen ya da kısmen yok edilmek istenen ulusal, etnik, ırksal ya da dinsel bir grup üyelerinin fiziki ya da ruhsal bütünlüğüne ya da temel haklarına zarar veren her türlü eylem soykırım olarak kabul edilir . I. Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı’nda Doğu Karadeniz Bölgesi’ndeki sivil Rum halka zarar verilmediği için Yunanistan’ın soykırım iddiaları hem soykırım tanımına uymamaktadır hem de bilimsel ve tarihî olarak gerçek dışı ve yanlıştır. Bilakis Rumların
yaptıkları katliamlar araştırmalar ve kazı çalışmaları sonunda tespit edilmiştir.

b. Millî Varlığa Düşman Cemiyetler

Millî varlığa düşman cemiyetler ülkenin kurtuluşunun mücadele ederek değil Osmanlı Hükûmeti’nin vereceği kararları uygulayarak gerçekleşeceğine inanıyorlardı. Bir kısmı da yabancı ve güçlü bir devletin himayesine girmeyi kurtuluş olarak görüyordu. Devlet yöneticilerinden bazıları bu cemiyetlerin üyeleri arasında bulunuyordu.

İngiliz Muhipleri (Sevenler) Cemiyeti

Osmanlı Devleti’nin İngiltere’nin koruyuculuğunun altına girmesini savunan cemiyet 1919’da
kuruldu. Cemiyet b aşta Damat Ferit Paşa olmak üzere bazı hükûmet üyeleri ve aydınlar ile İngiltere tarafından destekleniyordu. Bir yandan Millî Mücadele’yi yıpratma amaçlı propagandalar yapılırken diğer yandan İngilizlerin sömürgesi olan Müslüman devletleri kalkındırdığı haberi yayılıyordu. Ancak cemiyet üyelerinin Milli Mücadele ’ye karşı olmaları ve Osmanlı Hükumeti ile İngiltere ’ye gösterdikleri yakınlık ülkenin çeşitli yerlerinde halk tarafından protesto edilmiştir.

Teali İslam Cemiyeti

İstanbul’da bazı müderrislerin önderliğinde İngiltere desteğiyle kuruldu. Milli Mücadele’ye karşı olan cemiyet, hilafet ve saltanatın güçlendirilmesini istiyordu. İngilizlerin de etkisiyle Anadolu’da çıkan Konya ayaklanmalarında aktif rol oynadı.

Kürt Teali Cemiyeti

1919’da İstanbul’da kuruldu. Wilson İlkeleri’nden yararlanarak Diyarbakır, Elazığ, Erzurum, Van, Bitlis civarında ayrı bir devlet kurmak amacındaydı. İngiltere tarafından desteklenmiş ve Milli Mücadele’ye karşı çıkmışlardır.

Sulh ve Selameti osmaniye Fırkası

Ülkenin kurtuluşunun padişah ve halifenin emirlerine uymakla mümkün olabileceğini savunan bir fırkaydı.

Wilson İlkeleri Cemiyeti

4 Aralık 1918’de İstanbul’da kurulan cemiyet Osmanlı Devletinin devamının Amerikan mandası ile olabileceğini savunuyordu. Sivas Kongresinde bazı delegeler tarafından mandater yönetim dile getirildiyse de kongreden çıkan tam bağımsızlık kararı sonucunda etkinliğini kaybetmiştir.

milli cemiyetler şeması

c. Milli Cemiyetler

Mondros Ateşkes Anlaşması ile işgalci devletlere kayıtsız şartsız teslim olunması üzerine vatansever kişiler savunma amaçlı cemiyetler kurmuşlardır. İşgallere karşı koymak ve Anadolu halkının çıkarlarını korumak amaçlı kurulan Müdafaai hukuk Cemiyetleri halktan büyük destek almıştır. Cemiyetler hem işgalcilerle hem de azınlıklarla mücadele etmiş, ülkenin tamamını olmasa bile kendi bölgelerinin kurtuluşu için çalışmışlar ve ileride gerçekleşecek olan Milli Mücadele’ye zemin hazırlamışlardır.

Hadi Paylaş!Share on FacebookTweet about this on TwitterShare on Google+Share on RedditPin on Pinterest

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.