Adolf Hitler Kimdir?

Alman devlet adamı (Braunau, Yuka­rı Avusturya, 1889-Berlin, 1945). Orta halli bir gümrükçünün oğlu olan Adolf Hitler, Linz Ortaokulu’nda pek başarılı sayılamayacak bir eğitim gördü. 1905’te okulu diploma alma­dan bırakarak, Viyana’ya gitti. İçinde duyduğu sanat eğilimini burada gerçekleştirebileceğini düşünüyordu. Ama, Güzel Sanatlar Akademisi’ne giriş sınavlarında iki kez uğradığı başarısızlık onu derin bir düş kırıklı­ğına uğrattı ve çok kötü koşullarda, çeşitli işlerde çalışmak zorunda bıraktı. Bu zor dönemden, ileride teh­likeli inanışlara dönüşecek olan bazı izlenimler edindi: Bunlar arasında özellikle yaşamı acımasız bir sava­şım olarak görmesi, yaşadığı kentte Yahudilerin iş ve kültür çevrelerinde etkin olmalarından kaynaklanan gizli bir. Yahudi düşmanlığı ve ulus­çuluk (nasyonalizm) anlayışı dikkati çekiyordu.

1912 Mayısında, daha sonra kendisi­nin de belirttiği gibi,tiksinti duyduğu Viyana’dan, büyük bir olasılıkla da askerden kaçmak için ayrılarak Münih’e yerleşti. Burada, binaların boya ve badanasıyla uğraşarak orta halli bir yaşam sürdürdü. Bu sırada patlak veren savaşı, “Almanya’nın mücadelesi” biçiminde değerlendire­rek ve belki de pek parlak olmayan geçmişini silme fırsatı bularak, coş­kuyla karşıladı. Avusturya yönetimi tarafından açığa çıkarılmış olmasına karşın, bir Bavyera alayına katılma izni elde etti ve cesaretle savaştı. Onbaşı oldu, birinci dereceden demir haç nişanı aldı, 1916 ve 1918 yılla­rında iki kez yaralandı. Ateşkes ilan edildiğinde, Pomeranya’daki Pasewalk askeri hastanesinde yatmak­taydı.

Yenilgiden büyük bir hayal kırıklı­ğına uğramış olarak Münih’e döndü. Burada, Eisner’in “kızıl” rejimi, ulus­çuluk anlayışını daha da güçlen­dirdi.

Güzel konuşmasıyla komutanlarının, özellikle, yüzbaşı Röhm’ün dikkatini çekti ve “müfettiş subaylığa atanıp, askerleri spartakist etkilerden koru­makla görevlendirildi. 12 Eylül 1919′ da, küçük bir parti olan Alman İşçi Partisi’nin (Deutsche Arbeiterpartei) kurucusu, çilingir Anton Drexler’le ilişki kurdu, partiye üye oldu. Bu dav­ranışı da yaşamının yazgısını değiş­tirdi.

Nasyonal-Sosyalist Parti

Gerçekten de propagandayı düzen­leme işlerini yürüten Hitler, etkinli­ğini kanıtlamakta ve partinin önemli bir yöneticisi olduğunu kabul ettir­mekte gecikmedi. Partinin adı, Hitler’ in zorlamasıyla Alman Nasyonal-Sosyalist İşçi Partisi (National-Sozialistische Deutsche Arbeiterpartei: N.S.D.A.P) olarak değiştirildi. Mi­ting alanlarında ya da partinin yayın organı olan gazetede (Vöikischer Beobachterj sergilenen program, ulusçu­luğu, Yahudi düşmanlığı ve toplumcu eğilimli savlarıyla, orta sınıfı elde etmeyi amaçlıyordu. Oysa, partinin amblemi olarak gamalı haçın seçil­mesinin ve yarı-askeri örgütler olan çatışma birliklerinin (Sturm Abteilungen: S.A.) kurulmasının nedeni, yandaşların ya da sempatizanların çoğaltılması ve rakiplerin gözünün korkutulmasıydı.

İktidarın Ele Geçirilmesi

Partinin üyeleri artıyordu (1923 te üye sayısı 50.000 dolaylarındaydı). Hitler, Fransız ordularının Ruhr’u işgal etmelerinin Alman kamuo­yunda yarattığı öfkeden yararlana­rak, monarşist Von Kahr yönetimin­deki Bavyera hükümetini zorlayarak, Weimar cumhuriyetini devirmenin zamanı geldiğini düşündü. Ama, 8 Kasımdaki hükümet darbesi girişimi, Von Kahr’ın caymasıyla, bir gün sonra bastırıldı. Hitler, girişimini destekleyen Ludendorff’la birlikte tutuklandı, beş yıl hapis cezasına çarptırıldı, Landsberg’de cezaevine atıldı ama dokuz ay sonra serbest bırakıldı. Cezaevinde geçirdiği bu süre içinde, zamanını, ideolojik içe­riği partinin öğretisi haline gelecek olan Kavgam (Mein Kampf) adlı kita­bını yazmakla geçirdi. Hapiste bulun­duğu sırada Nasyonal-Sosyalist Parti yönetim tarafından yasaklan­mış ve üyeleri, önderin bulunmayışı nedeniyle dağılmıştı. Hitler, daha sonra genel aftan yararlanarak par­tiyi yeniden kurdu; yardımcıları Rosenberg, Strasser ve Streicher ara­sındaki uyuşmazlıklara son verdi. Koruma birliklerinden (Schutz Staffeln: S.S.) oluşan özel birliğin örgüt­lenmesi işini Himmler’e verdi. Röhm’ü de S.A’ları yeniden örgütle­mekle görevlendirdi. Aynı dönemde, partiye işçi sınıfından çok, borçlandı­rılmış köylülerin ve orta sınıf halkın oluşturduğu, hoşnut olmayan bir kalabalığı getirerek propagandasını güçlendirdi.

1929 bunalımı, Almanya’yı iyice sar­sınca, Nasyonal-Sosyalist Partinin ve önderinin de başarı şansı arttı. Nitekim, Hitler 1928 yılındaki seçim­lerde oyların ancak % 2,6 sim kazan­dığı halde, 1930 seçimlerinde oyların % 18,3’ünü, Temmuz 1932 seçimlerin­deyse % 37,3’ünü elde etti: Artık, Nasyonal-Sosyalist Partinin önderi, birçok insanın gözünde komünizme karşı en etkin çare olarak görünü­yordu. Geriye yalmzca, Nisan 1932′

deki seçimde Hitier’e karşı seçimi kazanarak (Hitler ikinci turda oyla­rın % 36,8’ini kazanmıştı) yeniden cumhurbaşkanı olan Hindenburg’u inandırmak kalıyordu.

Bunu da. Hitler’in nasyonai-sosyalist programının “toplumsal” yönlerini yumuşatarak iş çevrelerinin desteği­ni sağlamasından sonra, Katolik milletvekili von Papengerçekleştirdi. Gerçekten de, etki altında kalan Hin- denburg, 30 Ocak 1933’te von Schlei- cher’in yerine, Hitler’i başbakanlığa getirdi. Hitler’in hükümetinde, yalnız iki nazi vardı (Frick ve Göring) ve bakanlıkların çoğunluğunu elinde tutan sağ kanat, hükümete kolaylıkla egemen olacağını sanıyordu. Gerçek­teyse Almanya, diktatörlük döne­mine giriyordu.

Hitler, iktidarı, iki ay içinde bütü­nüyle ele geçirdi. Naziler, terör havası içinde (bu terör 27Şubat 1933’ te,sorumluluğu Komünist Partisi’nin üstüne atılan Reichstag yangınıyla on yüksek noktasına ulaştı) Reichstag’ ın dağılmasından sonraki seçimleri kazandılar ve 23 Martta yapılan oyla­mayla Başbakana tam yetki verdiler. Başbakan da bütün partileri yasak­ladı. Naziler, aralık ayında yapılan yeni seçimlerde oyların % 92’sini kazandılar. 30 Haziran 1934 gecesi Hitler, Rohm ve arkadaşlarını orta­dan kaldırttı; böylece S.A’ lardan da kurtulmuş oldu. 2 Ağustosta Hin- denburg’un ölümü üstüne, 19 Ağus­tosta yapılan halkoylamasıyla cum­hurbaşkanlığını ele geçirdi.

Bundan böyle Almanya’da “Ein volk, cin Reich, eiıı Fiihn:r”(“Tek Halk,Tek Devlet, Tek Önder”) vardı. Nasyonai-sosyalist devlet, Kavgam da açıklanan ırkçılık ilkesine göre örgütlendi. Partinin, S.S ’lerin ve Gestapo’nun kanlı eylemleriyle, Yahudilerin, komünistlerin ve öbür muhaliflerin “kökü kazındı”.

1933’ten 1935’e kadar, Almanya’nın yeniden silahlanmasıyla hazırlanan, Hitler’in pangermanist tasarısının gerçekleşmesi, ona 1936-1938 yılları arasında tartışma götürmez bir başarı sağladı. Böylece, kurduğu dik­tatörlüğü güçlendirdi. Öyle ki, Hitler’ in saldırganlık siyaseti, 1939’da savaşa yol açınca,Alman halkı sava­şın içine atıldı ve bir kez daha Führer’ in haklı olduğuna inandı. Hayallerin son bulması, Führer’in hasta bir kişi­den başka bir şey olmadığının anla­şılması için, yaklaşık altı yıl süreyle savaşların, acıların ve yıkımların yaşanması gerekti. Hitler de, yıkıntı­lar içindeki Berlin’de tek başına kal­mış olarak intihar etti.

Hadi Paylaş!Share on FacebookTweet about this on TwitterShare on Google+Share on RedditPin on Pinterest

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.