Endonezya Tarihi

Endonezya’ya çok erken tarihlerde yerleşilmiştir. Sumatra’nın kuzeydo­ğusunda 1889’da bulunan Pitekantropus kemik kalıntıları, bunun baş­lıca kanıtıdır. Pleyistosen boyunca zaman zaman suların alçalıp adalar arasında bağlantıya olanak verme­siyle, insanlar takımadada dolaşabil­me olanağı bulmuşlardır. Bu neden­le, ülkede yer yer, Güney Asya’da en eski çağlarda yerleşmiş insan toplu­luklarına Taslanabilir: Ufak tefek zen­ciler olan Negritolar; daha iri yapılı ve daha açık tenli Veddalar; Melanezyalı zenciler olan Papular. Bu insan toplulukları Tarihöncesi’nde gerçek­leşen göç dalgaları karşısında azın­lıkta kalmışlar ve günümüzdeki kar­maşık nüfus mozayiği oluşmuştur. Adalara önce Paleo-Mongoloyitler, sonra iadaiig(orman yakarak tarla aç­ma) yöntemiyle tarım yapan Proto- Malezyalılar yerleştiler; onları sula­mayla pirinç tarımı tekniklerini, de­mir işlemeyi ve denizciliği bilen Deutero-Malezyalılar izledi. Özellikle Cava, Sumatra, Bali ve Madura adala­rına yayılan Malezya uygarlığının özellikleri maden işlemeciliği, doku­macılık, pirinç tarımı, çanak çömlek yapımıydı. Tarih çağlarındaki göç­lerle gelen insan sayısı azdı ama, önemli kültür etkilerinin ve çeşitli maddelerin adalara taşınmasını sağ­lamıştı.

Çinlilerin kurdukları ticaret bağlan­tılarının etkisi de ülkede hâlâ ağır basmaktadır; Hintlilerse, özellikle din (brahmacılık, buddhacılık) ve sa­nat alanlarında önemli izler bırak­mışlardır.

Hindistan’ın Etkisi

Endonezya Ortaçağı’nda (V.-XIII. yy’lar arası) Hint etkisi oldukça bü­yüktü. O çağda Çailendra sülalesin­den kaynaklanan iki Hint-Malezya krallığı takımadaya egemendi: Cava’daki Orta Krallık; bir ara Kamboç­ya, Tayland, Sri Lanka (eski Seylan) ve Filipinler’e kadar genişlediği sanı­lan Sri Vicaya krallığı.

Sri Vicaya krallığının altın çağında, X.-XIII. yüzyıllarda deniz ilişkileri büyük bir gelişme gösterdi; Asya’dan gelen gemilere kalay, fildişi, baharat, kâfuru, vb. maddeler yükleniyordu.

XIV. yy’da Macapahit feodal krallığı takımadanın bütün adalarına yayı­lan gerçek bir deniz imparatorluğu oluşturdu. Kubilay’ın Çin donanmasının yenilmesine karşın, Çinliler ge­ne de Cava’da yerleştiler ve melezleş­me yoluyla ayrı bir topluluk oluştur­dular; bu topluluk yeni göçmenlerin gelmesiyle gün geçtikçe genişledi.

XV. yy’da, müslümanlığı benimse­yen Malakka ve Cava prenslerinin et­kisiyle, İslâm dini Endonezya’ya ya­yıldı; hinduluk geriledi. İslâm dini, bütün Endonezya’da ticaret ilişkile­rini canlandırdı; eşitlikçi ve hoşgörü­lü olduğundan, Hindistan’dan farklı olarak, ülkede her türlü kastlaşmayı yasakladı.

Avrupa Sömürgciliği (XVI.- XX. Yüzyıllar)

Baharat ticaretiyle ilgilenen Portekiz­liler, onların ardından da İspanyollar, XVI. yy’da ilk olarak Endonez­ya’nın yerel hükümdarlarıyla ticaret anlaşmaları yaptılar. Ama Endonez­ya’yı sömürgeleştirenler, ilk seferle­rini 1595-1596’da yapan ve takıma­daya en son gelen HollandalIlar oldu. İspanya-Portekiz rekabetine göğüs gerebilmek için bütün ülkeyi kapsa­yan bir siyaset oluşturmaları gerekti; böylece 1602’de Hollanda kentleri, pazarlık ve sömürgeleştirmeyle yü­kümlü Doğu Hindistan Şirketi’ni kurdular. Şirket, kendi ticaret gerek­sinimlerine göre, ülke tarımında bel­li bitkilere ağırlık verdiriyordu: Böy­lece XVII. yy’da baharat, XVIII. yy’da kahve, ardından şekerkamışı, çay, tütün, pamuk, kauçuk ağacı, vb. ye­tiştirildi. Bu zorbaca işletmecilik za­man zaman halk arasında ayaklan­malara yol açtıysa da bütün hareket­ler bastırıldı. Günümüzdeki adı Ca­karta olan Batavia, büyük bir ticaret kentine dönüştü. Napolyon savaşları sırasında İngilizler, Batavia cumhu­riyetinin sömürgelerine saldırdılar ve Hollanda bu toprakları ancak 1824’te geri alabildi.

XIX. yy’da ülke topraklarından daha yoğun biçimde yararlanıldı: Vali Van den Bosch’un 1830’da uygulamaya koyduğu düzen uyarınca herkes 1/5 oranında (yılda en az 60 gün süreyle) sömürge devleti için çalışacak, köy topraklarının 1/5’i de gene yabancı­lara bırakılacaktı. Bu düzen Hollan­da’ya önemli yararlar sağlıyor, bütün tarım kesimi denetim altına alınıyor, ticaret bitkilerine yöneltiliyordu. Ama durum, yerel halkın yaşamı için son derece sakıncalıydı: Besin bitki­leri ikinci plana itiliyor, HollandalIla­rın sömürge cenneti olan Cava ile öbür adalar arasındaki uçurum bü­yüyordu. 1870’ten sonra yeni bir ge­lişme başgösterdi: Çıkarılan bir tarım yasasıyla, işlenmeyen toprakların iş­lenmesi sağlandı.

Böylece, Hollanda ya da başka yaban­cı (en çok İngiliz) sermayeli büyük şirketler oluşturuldu; yeni yeni gelir kaynaklarından yararlanılmaya baş­landı: Kauçuk ağacı, yağ palmiyesi, vb. Maden kaynaklarından da dü­zenli olarak yararlanılıyordu. Nüfu­su hızla artan ve sanayisi pek gelişe- meyen ülkede halkın hoşnutsuzluğu günden güne artmaktaydı; üstelik 1929 bunalımı şekerkamışı tarımı­nın çökmesine neden oldu; işsizlik başgösterdi; ayaklanmalar patlak verdi. Hollanda Hindistanı’nda uy­gulanan reformlar (EndonezyalIların bir Halk Meclisi’nde temsil edilmele­ri, yerli halkın seçkin tabakasının yö­netime katılması, 1922’de ülkeye de­nizaşırı toprak statüsünün verilmesi) yeterli olmadı ve ulusçu ya da dev­rimci hareketler başladı: 1914’te En­donezya Toplumsal Birliği, 1920’de Endonezya Komünist Partisi, 1927’de Sukamo’nun Endonezya Ulusçu Partisi kuruldu. 1940 Ağustosu’nda sürgündeki Hollanda hükü­meti, 1939’da ulusçu hareketlerin toplamış oldukları Halk Kongre- si’nin istediği özerklik sorununun çözümünü savaşın sonuna erteledi. 1941’den 1945’e kadar, Hollanda Hindistam’nı Japonlar işgal etti.

Bağımsız Endonezya

1945’te Japonların özendirmesiyle bir Endonezya Cumhuriyeti kuruldu; yönetimini de Sukarno üstlendi; bu arada HollandalIlarla ilişkiler son de­rece gerginleşti. Hollanda’nın birkaç silahlı girişim denemesinden sonra, 1949’da toplanan La Haye Konferan­sında, Birleşik Endonezya Devletle- ri’nin kuruluşu resmen kabul edildi. Hollanda’yla geçici olarak korunan bağ, 1956’da Endonezya tarafından tek yanlı olarak bozuldu.

Yeni kurulan devletin yaşamı gerek iktisadi, gerek siyasal açıdan çok çe­tin oldu. Hollanda uyrukluların mal­larının ellerinden alınması ve Ca­va’nın merkezci tutumundan dolayı Sumatra, Celebes, Borneo, trian’da çıkan ayaklanmalar ağır sorunlar ya­rattı. Hem Moskova, hem de Washington’la iyi geçinmeyi başaran Su­karno, bağlantısız ülkelerin önderli­ğini üstlendi (1955 Bandung Konfe­ransı); Endonezya ulusçuluğunu pe­kiştirdi; Pekin’in etkilerine açıldı. Ama komünistlerin hükümet darbesi girişimi, ordunun çok sert tepkisine neden oldu ve silahlı kuvvetleri yö­neten General Suharto (1965-1966), yavaş yavaş Sukarno’yu siyaset sah­nesinden çekilmeye zorladı. İktidarı ele geçirince de A.B.D’ne yanaştı ve komünistleri ezdi. 1968’de devlet başkanlığına seçilen Suharto’nun bu görevi, 1973 ve 1978 seçimlerinde de yenilendi. Bu arada, ilhak edilen il­lerdeki (İrian, Doğu Timor) gerilla gi­rişimleri, hükümet ordusu tarafın­dan kanlı biçimde bastırıldı ve 1965’ten beri tutuklu olan 9 Komü­nist Partisi yöneticisi idam edilerek (Ekim.1986), iki bine yakın kişi siya­sal görüşlerinden ötürü tutuklandı. 1988’de yapılan başkanlık seçimleri-, ni de kazanan Suharto, biryandan as­kerî yönetimden sivil yönetime geç­me girişimlerinde bulunurken (yö­netim kadrolarına sivillerin getiril­meye başlanması), bir yandan da Su- matra’daki İslâm devleti kurmak yan­lısı ayaklanmayı (Şubat 1989), Ca­karta ve Bandung’daki öğrenci hare­ketlerini (Haziran-Ağustos 1989) sertlikle bastırdı. Bu arada, ülkenin dışa açılmasını gerçekleştirmeye ça­lışıp (Suharto’nun 7 Eylül 1989’da Bağlantısız Ülkeler toplantısına ka­tılması, Çin’le ilişkilerin normalleşti­rilmesi), 28 Ağustos 1990’da, 27 yıl­dır sürmekte olan grev yasağının kal­dırıldığını açıkladı. 1992’de yapılan genel seçimlerde, iktidar partisi Gol- kar, oyların % 68’ini alarak, bir kez daha iktidarda kalmayı başardı.

Hadi Paylaş!Share on FacebookTweet about this on TwitterShare on Google+Share on RedditPin on Pinterest

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.