Etiyopya Tarihi

Etiyopya, 1967 yılında arkeologlar Etiyopya’da- ki Omo vadisinde insanla ilgili en es­ki izleri bulmuşlardır: 1 500 000 yıl­lık bir Paraustralopithecus ethiopicus’un altçene kemiği. Tarihöncesi çağda kayalara yapılmış resim ve gra­vürler, Etiyopya yaylalarında canlı bir yaşam olduğunu gösterir. İ.Ö. V. y’da, kültür özellikleri Güney Arabistan’dakine yakın (aynı diller, aynıtanrılar) bir uygarlığın başladığı görülür; Î.Ö. III. yy’dan İ.S. I. yy’a kadar, Etiyopya limanlan, Hindistan ile Akdeniz dünyası arasında en önemli uğrak noktalarını oluşturmuştur.

Î.S. I. yy’m sonunda Etiyopya’nm Eskiçağ’da yaşadığı en zengin ve en parlak dönem başladı. Efsaneye göre Süleyman peygamber ile Saba meli­kesi Belkıs’m oğulları Menelik, Eti­yopya’nm ilk kralıydı (”necaşi”). Bü­yük bir iktisat ve ticaret merkezi olan başkent Aksum, Kızıldeniz’e giden bütün yolları denetiminde tutuyordu ve mimarlık açısından büyük ölçüde gelişmişti. Zamanla Güney Arap leh­çelerinden uzaklaşan dil, gelişerek yavaş yavaş gezce haline geldi. Hıris­tiyanlık kısa süre içinde benimsendi: IV. yy’da kipti monofizizmi Etiyopyalılar arasında yaygınlaştı. IV. yy. ile VI. yy. arasında o tarihte Güney Ara­bistan’a da egemen olan Aksum İm­paratorluğu, en parlak dönemini ya­şadı.

Etiyopya Portekiz ve İtalyan İşgalleri

XV: yy’da, İslâm dininin yaygınlaş­tığı ülkede, Albuquerque, müslüman gücünün yerine Portekiz etkisi­ni yerleştirmeye girişti. Ama XVII. yy. sonunda monofizizmi yok etmek amacıyla kalkışılan beceriksizce bir girişim, Portekizlilerin bağnazlığına karşı bir ayaklanmaya yol açtı. Porte­kizliler Etiyopya’ dan kovuldu ve ülke­nin kapılan uzun süre yabancılara kapalı tutuldu. Bütün bu dönem bo­yunca müslümanlar, özellikle de, gü­nümüzdeki Somali’nin yerlileri olan Gallalar, Etiyopya İmparatorluğu içle­rine sürekli akınlar düzenlediler:
XVII. yy. ortalarında hükümdarın an­cak kâğıt üstünde bir yetkisi kalmış, iktidar daha çok, Tigre, Şoa ve Amhara derebeylerinin eline geçmişti. XIX. yy’m sonları çatışmalar, anarşi, entri­kalar, Theodoros II ve özellikle Me­nelik II dönemlerinde yeniden birleş­me girişimleri ve bu arada 1869’da Süveyş kanalının açılmasından son­ra, yabancı müdahaleleriyle geçti. İtalyanların yardımıyla ülkenin her yanına egemenliğini kabul ettirmeyi başaran Menelik II’nin (1896’daki Adua çarpışmasında, “koruyucular”ından kurtulmayı başardı) çekil­mesinden (1909) sonra torunu Lic İyasu, babası Mikhael’in vesayeti al­tında tahta çıktı; ama 1916’da devril­di ve iktidar Tafari’nin (1892-1975) eline geçti: Başlangıçta, imparatoriçe Zavditu ’ nun yönetimi altında naiplik yapan Tafari, 2 Ağustos 1930’da, Haile Selasiye I (“Üçlü Güç”) adıyla imparator oldu.

Adua yenilgisini içlerine sindireme­yen, 1919’da Müttefiklerin söz ver­dikleri ayrıcalıklardan paylarını ala­mayan, dünyanın içinde bulunduğu iktisadi bunalımdan ve “ortak güven­liğin” yıkılmasından yararlanan İtalyanlar, 3 Ekim 1935’te Eritre ve So­mali’deki sömürgelerinden başlaya­rak Etiyopya’yı istila ettiler; Addis- Abeba’mn düşmesinden (Mayıs 1936) sonra, Etiyopya İtalya’nın sö­mürgesi haline geldi ve İtalya kralı Vittorio Emanuele kendini imparator ilan etti. Bu saldın Avrupa’da şiddet­li tepkilere yol açtıysa da, Haile Selasiye’nin Londra’ya sığınmasından önce Cenevre’den yaptığı yardım çağrısına elle tutulur hiçbir çözüm gelmediği gibi, Milletler Cemiyeti’nin İtalya’ya karşı düşündüğü ceza önlemleri bile uygulamaya konulma­dı. Ama 5 Mayıs 1941’de Haile Sela­siye, Fransız ve İngiliz birliklerinin Kenya Ve Sudan’dan başlattıkları sal­dırı sonunda imparatorluğuna dön­meyi başardı.

Haile Selasiye Dönemi

İtalyan işgalinden hemen sonra im­parator Haile Selasiye’ye düşen gö­rev son derece ağırdı: Ülkeyi yeniden örgütlemesi, Etiyopya’ya içte güçlü bir devlet, dışta da bir etkinlik kazan­dırması gerekiyordu. Dış alanda Eritre’yi önce federe devlet (1952), sonra da bir eyalet olarak (1962) kazanan Haile Selasiye, özerk kalmayı başara­rak, bütün ülkelerle olan iyi ilişkileri­ni korudu. Afrika siyasetini ateşli bir dinamizme dayandırıp, Afrika Birliği’nin önderi olarak, Afrika ülkeleri arasında çıkan anlaşmazlıklarda ara­buluculuk yaptı.

İçte kurumlan düzene koydu; ordu ve polis örgütünü yeniden düzenle­di; yönetime becerikli görevliler ge­tirdi; hukuk sistemini çağdaşlaştırdı; eğitim ve tıbbı geliştirdi. 1955’te Mil­let Mecüsi’ne kuramsal olarak daha geniş bir özgürlük vermeyi amaçla­yan yeni bir anayasa hazırlattı. Ama bu olumlu gelişmelere karşılık Et­iyopya, Afrika’nın iktisat ve kültür ge­lişmesi en düşük düzeyde olan ülke­siydi. Sanayi bocalamaktaydı; tarım büyük toprak sahiplerinin elindeydi. Yabancı üniversitelerde yetişmiş ay­dınların, ilerici görüşlü askerlerin ve tartışmaya hazır öğrencilerin oluş­turduğu yeni üst tabaka, daha adil bir toplum, çağdaş bir ulusal siyaset iste­ğiyle hoşnutsuzluğunu belirtmeye başlıyordu. 13 Aralık 1960’ta, subay­lar ve sivillerden oluşan bir topluluk ayaklanarak Addis-Abeba’yı aldılar ve reformcu bir hükümet kurulacağı­nı açıkladılar. Ama iki gün sonra, darbeciler acımasızca ezildi. O tarih­ten sonra, Haile Selasiye, içte durgun ve baskıcı bir siyaset izlemeye başla­dı.

Yalnızca dış siyaset uygulaması canlı kalmıştı: 9. Afrika Birliği Örgütü Konferansı’nda (1971) kendini ırkçı­lığa ve sömürgeciliğe karşı savaşta önder olarak kabul ettirmeyi başaran Haile Selasiye, çeşitli ülkelere yaptığı gezileri artırdı; A.B.D’nden askerî ve siyasal yardım almayı sürdürürken, komünist ülkelerle ilişkilerini de ko­rudu. 1973’te Arapların baskısıyla İs­rail’le ilişkilerini kesti. Ama korkunç bir açlık ve sayısız grevler sonunda, 1973-1974’te ülkede genel bir buna­lım başladı ve 12 Eylül 1974’te, yedi ay süren bu açık bunalımın ardın­dan, ordu yeni bir yönetim kurdu.

Etiyopya’da Krallığın Kaldırılması

1974 askeri ayaklanması, Haile Selasiye’nin imparatorluk ayrıcalıklarını korumuş, imparator ile Derg (120 üyeden oluşan Devrim Konseyi) ara­sında bir tür işbirliği kurulmuştu. Haile Selasiye, iki temel reformu ger­çekleştirmeye söz vermişti: Toprak reformu; Anayasa’nın hükümeti meclise karşı sorumlu kılacak biçim­de, yeniden hazırlanması. Ama 1974 Kasımından başlayarak, Derg’in bünyesi içinde görüş ayrılıkları baş­ladı ve içte su yüzüne çıkan bir mu­halefete karşın, en köktenci eğilimde olan grup, hızla devrim yönetimini denetimine aldı: Çok sayıda şirket uluslaştırıldı; krallık kaldırıldı ve im­parator tahttan indirildi; öğrenciler geniş bir okuma-yazma seferberliği için ülkenin dört bir köşesine gönde­rildi.

1974 Aralığından sonra, Derg’in de­netimini ele geçiren Albay Mengistu Haile Mariam, devrimi daha da sola kaydırdı: Küba ve Çin örneklerinden esinlenen bir köylü ortaklığı modeli­ne dayanan bir toprak reformu yapıl­ması. 27 Ağustos 1975’te imparator Haile Selasiye öldü (ne koşullar altın­da öldüğü hiçbir zaman açıklanma­dı). 1975 yılı Derg içinde parçalan­malarla geçti. Sivil bir yönetime dö­nüş için verilen sözler yerine getiril­medi ve rejim “güçlü” bir halk de­mokrasisinin kurulmasına doğru yö­neldi. Karışıklıklar günden güne art­makla birlikte, bütün karşı çıkma ey­lemleri acımasızca bastırıldı.

DEVRİM ÇALKANTILARI

Ülkenin, ne olacağı belirsiz geleceği karşısında, çoğunluğu yoksul taba­kalardan gelen yeni yöneticiler, ge­rek Derg içinde, gerek 1977’de Kitle­lerin Örgütlenmesi Geçici Bürosu çevresinde toplanan siyasal örgütle­rin basamaklarında etki kavgalarına giriştiler. Başlıca hareket, Derg’deki askerlerin otoritesini sarsmaktan vazgeçmeyen, Etiyopya’nm birliğini savunan sosyalist “Me’ison” hareke­tiydi. Birbirini aralıksız izleyen yüz­lerce temizlik hareketi zaman zaman, Etiyopya Halk Devrimci Partisi yan­daşlarını büe etkiledi. Albay Mengis­tu Haile Mariam, diplomatlığa özenmekle birlikte, “zorba”ya çıkan adını sümekten çok, S.S.C.B. ile Küba’nın (1977) güvenini kazanmakta başarılı oldu ve “terörü terörle ezin” sloganı­nı benimsedi.

GERİLLA SAVAŞINDAN GÜNÜMÜZE

Oeaden çatışması da Eritre çatışması gibi çok kanlı oldu; ama farklı olarak, Etiyopya birliklerine sağlanan Küba desteği üe Sovyet stiah yardımı saye­sinde, 1978’de çarpışmalar sona erdi (uzun süre Somali’yi destekledikten sonra, Etiyopya saflarına dönen

S.S.C.B’nin diplomatik ve stratejik dönüşü olmasaydı, cunta Oga- den’daki Somali eyaletini yitirecek­ti). Ama Eritre’deki ayrılıkçı çalkantı, sürüp gitti. Üstelik Ağustos 1980’de Etiyopya ile Somali arasında Ogaden’le ilgili savaş yeniden alevlendi. Etiyopya’nın, binlerce direnişçiyi So­mali topraklarına püskürterek duru­ma egemen olmasına karşın, Somali iki devlet arasındaki sımr çizgisini ta­nımamayı sürdürdü. Bu arada içte, rejimin marksçı özellikleri artırıla­rak, 1982 Ocağında din kuruluşları­nın mallarına el kondu ve

S.S.C.B’nin desteğiyle Eritre’de ulus­çulara karşı kanlı bir harekâta girişil­di. 1982’den başlayarak ülkeyi etkisi­ne alan kuraklık milyonlarca kişinin can vermesine yol açarken, 1987’de yapılan halk oylamasıyla yeni bir anayasa yürürlüğe girdi ve Etiyopya İşçi Partisi’nin belirlediği adayların katıldıkları meclis seçimlerinden sonra, Askerî Konsey kendini feshet­me kararı alarak (3 Eylül 1987), ikti­darı yeni yönteme devretti. 10 Eylül 1987’de Millet Meclisi, Mengistu’yu devlet başkanlığına seçti.

3 Nisan 1988’de Somali’yle imzala­nan barış anlaşması sonucunda, iki ülke arasında 1977’den beri sürmek­te olan savaş sona ererken, Eritre ve Tigre bölgelerinde Etiyopya ordusu yeniden saldırıya geçti. Ama 1988’den başlayarak uğranılan yenil- güer ve Masaua kentinin Eritre Halk Kurtuluş Çephesi’nin eline geçmesi, dünyadaki siyasal gelişmelerden de etküenen Mengistu’yu, yüzde yüz bir dönüş yaparak, marksçüıktan vazge­çildiğini ve karma iktisat sisteminin benimsendiğini ilan etmek zorunda bıraktı (5 Mart 1990). Ne var ki, alı­nan önlemlerin (köylülere, toprakla­rını özgürce işleme ve ürünlerini sa- tabüme hakkı tanınması) köylülerin yaşantısında önemli bir değişikliğe yol açmaması (ülkede 3 nnlyonu aş­kın kişi hâlâ açlıkla karşı karşıyaydı) bir yana, Eritre gerillalarının ülkenin kuzeyini denetim altına almaları (1991 Mayısı) Mengistu’nun istifa ederek (28 Mayıs 1991) ülkeden ay­rılmasıyla sonuçlandı. Mengis­tu’nun yerine yardımcısı Tesfaya Ga- ber Kidan getirildiyse de, Eritre geril­laları, savaşın sürdürüleceğini açık­ladılar ve 28 Mayıs 1991’de ayaklan­macılar Addis Abeba’ya girdiler. Eritre Halk Kurtuluş Cephesi’nin Eritre’de, bölgenin geleceği konu­sunda bir halk oylaması yapılıncaya kadar geçici bir hükümet kurmasının ardından, Tigre’nin Kurtuluşu İçin Halk Cephesi, Addis Abeba’da bir geçiş hükümeti kurulduğunu, tek parti Etiyopya İşçi Partisi’nin kapatıl­dığını açıkladı ve ülkedeki çeşitli et­nik topluluklar Ue çeşitli siyasal gö­rüşlerin temsücilerini içeren bir Ulu­sal Konferans topladı. Bu konferans sonunda kurulan Ulusal Meclis, Et­iyopya Devrimci Demokratik Cephesi başkanı Meles Zenavi’yi devlet baş­kanlığına seçti (1991 Temmuzu).

Hadi Paylaş!Share on FacebookTweet about this on TwitterShare on Google+Share on RedditPin on Pinterest

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.