Friedrich Hölderlin Hayatı

Alman ozanı (Lauffen, 1770-Tübingen, 1843).

İki yaşındayken yetim kalan Friedrich Hölderlin, Tübingen seminerinde Kla­sik Yunan’ı ve Schiller’in felsefi şiiri­ni tanıdı. Hegel ve Schelling’le dost­luk kurdu, Kant’ın, Rousseau’nun ve Eflatun’un yapıtlarını okudu, Fransız Devrimi’ne büyük ilgi duydu. 1794’te Hyperion adlı romanım yazmaya baş­ladı. Frankfurt’ta bankacı Gontard’ın yanına eğitmen olarak girdi; öğren­cilerinin annesi Suzanne Gontard’a âşık oldu ve bu kadını Hyperion ‘unda Diotima olarak dile getirdi. Bitireme­diği dramı Der Tod des Empedokles’ in (Empedokles’in Ölümü, 1798-1799) üç değişik biçimini yazdı ve büyük şi­irlerini (Odlar, Elejiler) oluşturdu. Aralık 1800’de, bir ay boyunca büyük bir coşkunluk içinde yaşadıktan son­ra derin bir umutsuzluk içine düştü. Geçirdiği zihinsel sarsıntıyla Schelling’i kaygılandırdı; Schiller ise ona hiçbir yanıt vermez oldu. Hölderlin, bu arada, başka şiirler üstünde çalış­maya başladı. Haziran 1802’de, Dio­tima adıyla dile getirdiği kadının öl­düğünü öğrendi. Sophokles’ten yaptı­ğı çevirileri bütünledi. Art arda uyu­şukluk ve kızgınlık dönemleri yaşadı. Akıl hastanesine kapatıldı ve daha sonra otuz altı yıl süreyle Tübingen’de Neckar yakınındaki bir kulede, ma­rangoz Zimmer’in yanında yaşadı. İçinde yaşadığı dünya ile bağlarım ko­parmış olan Hölderlin, mevsimleri dile getirdi, olağanüstü güzellikte şiirler yazdı. Gerçekten de, yapıtlarında ta­rihsel zamanı hesaba katmayan Höl­derlin, mitsel bir dünya içinde yaşa­dı. Ruhsal varlığının çöküntüsünü, şi­irsel gerçekle gidermeye çalıştı. Öldükten kısa bir süre sonra roman­tik yazarlar tarafından ortaya çıkarı­lan Hölderlin’in “modernliği”, ancak XX. yy’da anlaşıldı. Özellikle Heidegger’in, şiirleri üstüne yaptığı yorum­larla daha çok tanındı.

Hadi Paylaş!Share on FacebookTweet about this on TwitterShare on Google+Share on RedditPin on Pinterest

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.