Füruzan Kimdir? Öykülerinin Özellikleri ve Başlıca Eserleri

Füruzan Kimdir? Öykülerinin Özellikleri ve Başlıca Eserleri, Türk öykücüsü ve romancısı (İstanbul, 1935). Ortaöğrenimini yarıda keserek kendi kendini yetiştiren ve kısa bir süre Küçük Sahne’de tiyatro oyunculuğunu denedikten sonra kendini tümüyle edebiyat çalışmalarına veren Füruzan’ın ilk öyküsü (‘‘Olumsuz Hikâye”) Seçilmiş Hikâyeler dergisinde 1956 yılında yayımlandı. Daha sonra Yenilik, Pazar Postası ve Türk Dili dergilerinde aralıklı olarak görünen Füruzan bu dönemde, adını ancak küçük bir edebiyat çevresine duyurabildi.

Füruzan

1967’den sonra ilkin Papirüs ile Yeni Dergide yayımladığı, ardından da Parasız Yatılı (1971) adlı kitabında topladığı öykülerle edebiyat çevrelerinde büyük bir yankı uyandırdığı gibi, geniş bir okur kitlesinin ilgisini de gördü.

Füruzan Öykülerinin Özellikleri

Parasız Yatılı, Kuşatma (1972) ve Hunim Sinemalarım (1973) adlı öykü kitaplarında, biçim ve içerik bakımından ön plana çıkan öykülerinin, birbirlerini yineleme söz konusu olmadan, belirli konuları işledikleri görülür: Sözgelimi, Rumeli göçmenlerinin temiz, erdemli, dürüst aile yaşamlarını, anayurt özlemlerini, yabancılıklarını, güvensizliklerini ve sıkıntılarını işlerken, özellikle geldiği topraklardaki köklerine bağlı göçmen nine karakteri, birçok öyküde karşımıza çıkar. Gerek betimlemelerdeki ustalık, gerek çoğu kez, ninenin kendi kendisiyle konuşmaya dönüşen diyalogları, “şive” öykünmesi olmaktan çok, bir gerçeklik duygusu yaratarak, nineyi Türk öyküsünün klasik karakterleri arasına katar. Füruzan’ın ustaca işlediği bir başka konu, babanın ölmesi nedeniyle kız çocuğunu tek başına yetiştiren ananın, koşullara karşın umudunu yitirmeyen dramatik çabasıdır. Füruzan’ın bu konuları işlerken anılarından çok yararlandığı izlenimi uyanır. Kuşatma ve Benim Sinemalarım kitaplarında giderek uzun öyküye yönelen Füruzan, Parasız Yatılı’nın kontlarının dışında, toplumsal bağlam. içinde kadın ve kızların karşı karşıya kalıp direnemediği baskıları, kadının cinsel sömürüsü düzlemine yansıtarak işlerken insanların, varolma savaşımlarını lirik bir gerçekçilikle dile getirir.

Gecenin Öteki Yüzü (1982) kitabının ilk üç öyküsü ve kitaba adını veren roman boyutundaki uzun öykü, konu bakımından fazla bir değişme göstermese de, yazarın toplumun değişik kesimlerine yönelmeye başladı”ını da gösterir.

Füruzan’ın kişileri, trajik bir başkaldırmadan çok, dramatik bir yazgıyı benimserler; ancak hüzünlü de olsa umut ve sevgi, her zaman kişilerin yaşamlarını belirleyen özelliklerdir. Bu nedenle Füruzan’ın, kırık yaşamları anlatsa da, umutlu ve aydınlık bir hava yarattığı söylenebilir.

Füruzan genel olarak olay öykücüsü değildir, bu nedenle de öykülerinde, öykü dili ve anlatım ön plandadır. Öykülerin sağlam bir dramatik yapısı vardır; ama dramatik yapı, klasik öykü kalıplarının dışında, bilinç akımı, içkonuşma, monolog gibi anlatım yöntemleri kullanılarak, olağan zaman ısırası bozularak, koşut gelişim tekniği kullanılarak, tek düzelikten korunur. Füruzan, öyküsünü, ayrıntılar üstüne kurar; ayrıntıları, başarılı bir gözlemcilikle kurgulayarak, çağrışımlar yardımıyla bütünler.

Romancı Füruzan

Füruzan, 47’liler (1974) adlı romanında 12 Mart döneminde çekilen acıları, toplumsal sancıları, kentteki kişilerin yaşamlarıyla ama en çok da, 47 doğumlu Emine’nin kişiliğiyle verirken, topluma yabancılaşma ve toplumun kişiye yabancılaşması sorunlarını işlemiştir.

Füruzan’ın Başlıca Eserleri

Öykü: Parasız Yatılı (1971; 1972 Sait Faik Hikâye Armağanı); Kuşatma (1972); Benim Sinemalarım (1973; 1990’da Gülsün Karamustafa’yla birlikte sinemaya uyarladı: film 1991’de Uluslararası Tahran Film Festivali’nde ”en iyi film” ödülünü aldı); Gecenin Öteki Yüzü (1982); Gül Mevsimidir (1985).
Roman: 47’liler (1974; 1975 Türk Dil Ku¬rumu Roman Ödülü); Berlin’in Nar Çiçeği (1988).
Şiir: Lodoslar Kenti (1991).
Gezi izlenimleri-röportaj: Yeni Konuk-lar (1977); Ev Sahipleri (1981).

FÜRUZAN’IN EDİRNE’NİN KÖPRÜLERİ ADLI ÖYKÜSÜNDEN BİR PARÇA

Büyük amcamın karısı Naciye yengem az konuşan, hep gülümseyen iki yanağında kırmızı iki yuvarlağıyle orta boylu bir kadındı. Tüm yaşamı boyunca boya, süs nedir bitmemişti. Onların geldikleri yerde sanırım böyle şeylere düzgün deniyordu. Öylesine yumuşak davranışları vardı ki, bu üç katı da ayrı ayrı kirada olan evde, bir onun sesi duyulmazdı. Birinci katta -buna kat demek uygun muydu bilmem- sokak kapısından girince, bir oda ve bir helâ vardı. Odanın bitimindeki yere gömülü kocaman küpün üstünü tahtayla kapamışlardı.

Bu küple beni, Sabahat’i korkuturdu ninem. Güya ordan geceleri Çarşamba Cinleri çıkıyordu ve bizi alıp götürürlerdi gürültü edersek. Çarşamba Cinlerinin hep “Çarşambadır çarşamba” diye gece gezdiklerini, çocukları hemen küpe soktuklarını biliyorduk. Bu odada, iskelenin kıyısındaki mavnalarda çalışan, hiç görmediğimiz bir adamla karısı Zehra teyze ve kızı oturuyordu. Kızını bir kez görebilmiştik topu topu. Cibali’ de tütün fabrikasında işçiydi. Kocaman bal rengi gözlerinin anlamı bizi çok etkilemişti. Elleri pütür pütürdü!’

Hadi Paylaş!Share on FacebookTweet about this on TwitterShare on Google+Share on RedditPin on Pinterest

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.