Gerçeklik Tanımı Gerçekçilik ve Maddecilik Farkları

Gerçeklik Tanımı Gerçekçilik ve Maddecilik Farkları Felsefede, nesnelerin ve şeylerin varlığı. Bu tanıma göre, gerçeklik, tasarımlar’dan ve sözcükler’den ayırt edilmiştir.

Gerçeklik Tanımının Karışıklığı

Ama tasarımın ve dilin alanı, çeşitli biçimlerde kavranabilir ve böylece gerçeklik terimi, her seferinde yeni bir anlam edinir. Tasarım (özellikle duyusal tasarım), yanıltıcı bir şey olarak ele alınırsa, bir görünüşler dünyasının var olduğu ve gerçekliğin ise bunun karşıtı olduğu ileri sürülmüş olur. Tasarım, özneye, önyargılarına, düşünme çerçevelerine bağımlı bir şey olarak da görülebilir. Bu durumda gerçeklik, nesnel bilgiyle
aynı şey olacaktır. Kant’ta olduğu gibi gerçekliği deneyim tarafından verilmiş ve zihnin biçimleri tarafından düzene sokulmuş bilgi içeriği olarak da görebiliriz. Gerçeklik, gerçekliği sınırsız olarak aşan olabilirlikler dünyasının karşıtı olarak da görülebilir ve bu durumda hayalgücü dünyası, gerçekliğin kanıtı olarak düşünülmüş olur.

GERÇEKÇİLİK VE GERÇEKLİK FARKLARI

Gerçeklik kavramı üstünde temellenen felsefelere, ger çekçi denir. Böylece bu felsefeler, gerçeklik sözcüğünün bütün zenginliğini, aynı zamanda da bütün bulanıklığını kazanmış olur. Bilgiyi, şeylerin yansısı olarak gören ve duyuların doğru bilgi ver-diğine inanan yaygın ve ortak görüşe çocujtçu gerçekçilik denir. Görünüşler dünyasını varlık alanından ayırt eden ve birinciyi İkincinin karşıtı olarak gören Sokratesöncesi Yunan felsefecisi Parmenides, ilk felsefi gerçekçiliği kurmuştu. Bu felsefeciye göre değişme, görünüşler dünyasına ilişkindir. Buna karşılık, tektir, hareket etmez ve öncesiz-sonrasızdır. Eflatunun ünlü mağara mitosu da bu görüşe yakındır: Bu felsefeciye göre, şeylerin duyusal görünüşlerini gerçeklik sanırız. Bunun nedeni, onların temelinde bulunan ve akılla kavranabilir olan örnekleri, yani İdealar’ı bil- mememizdir. Böylece, Parmenides’in tek varlığı, îdelar’ın çokluk gösteren dünyası durumuna gelmiştir ve Eflatunun idealizmi, aslında bir İdealar gerçekçiliği’dir. Ortaçağ’ın tanrı bilimcileri tarafından yeniden ele alınan bu gerçekçilik, ünlü tümeller tartışmasına yol açmıştır.

GERÇEKÇİLİK VE MADDECİLİK

Descartes’a göre gerçeği duyusal dünyanın içinde aramak gerekir ve yer- kaplama, biçim ve hareket kavramları (fizik bilimi, bunlara dayanarak dünyayı kavrar), gerçektir. Oysa duyusal nitelikler, dış görünüşlerdir yalnızca.

Her tür gerçekçiliğe karşıt olan felsefeci, Berkeley’dir. Ona göre “varlık, algılanmış olmaktır” (esse es t percipi) ve varlık ile tasarım arasında fark yoktur. Nesnel tasarımlar Tanrı’dan gelir ve duyumlarımızın temeli olduğu ileri sürülen madde, var olmayan bir şeydir. Berkeley, öğretisini maddesizcilik diye adlandırır. Buna bakarak,gerçekçilik ile maddecilik’in aynı şey olduğunu sanmamak gerekir. Gerçekçilik, şeylerin, insan düşüncesinden bağımsız olarak var olduğunu ileri sürer yalnızca ve Aquinolu Tommaso’nun felsefesinde görüldüğü gibi, bir tanrı bilimle kolayca uyuşabilir. Maddecilikse, bilinçli düşüncenin, gerçeklik içinde kapsanmış olan güçlerin gelişiminin bir ürünü olarak nasıl ortaya çıktığını açıklamaya çalışan bir gerçekçiliktir. Bundan ötürü, her maddecilik bir gerçekçilik olduğu halde, her gerçekçilik mutlaka maddeci değildir. Bilim felsefesinde, Pascai’ın insanın hayalgücü konusundaki görüşünü benimseyerek, insan aklının, gerçekliği bütün derinliğiyle kavrayamayacağını ve bazı “akıldışı” gerçeklerin, bilimin her zaman karşısına dikileceğini ileri sürenlere de, daha yakın bir zamanda gerçekçi denmiştir. Meyersoiı, “özü dolayısıyle ulaşılmaz olan amaç” ve “kuramların göz önünde tuttuğu son amaç” sözleriyle bu görüşü dile getiriyordu. Ama, hakkında hiçbir şey söyleyemeyeceğimizi ileri sürdüğümüz bir gerçekliğin ulaşılmaz olduğunu ileri sürmemiz bir çelişki değil midir?

Bu durumda, Bachelard’ ın şu sözlerine katılmak daha doğru görünüyor: “Bilim bakımından, bilginin sınırı, düşüncenin geçici olarak duraklamasını gösterir.” Estetik alanındaysa, sanatın, şeyleri idealleştirerek ya da süsleyerek değil, olduğu gibi canlandırması gerektiğini ileri sürenlere gerçekçi denir.

FELSEFENİN KUTUPLARINDAN BİRİ

Bütün bulanıklığına karşın, gerçekçilik kavramı, eğer şeylerin yalnızca dış görünüşlerine takılıp kalmak iste
miyorsak, felsefenin vazgeçilmez kutuplarından biri olarak ortaya çıkar. Sofistler, görünüş ve gerçekliği birbirinden ayırmamışlar ve görünüş ile varlığın özdeş olduğunu ileri sürmüşlerdi. Ama böylece, felsefeyi de yararcı bir güzel konuşma durumuna düşürmüşlerdi. Nietzsche de, bu tutumu benimsemiş ve görünüşlerin ardında bir gerçeklik bulunduğunu ileri süren,duyusalı akılla kavranabilirin karşısına diken ve bir‘‘öte-dünya” masalı uyduran Eflatun ile daha sonra hıristiyanlığın, Batı düşüncesini yanlış bir metafiziğin çerçevesi içine soktuğunu ve yaşamdan kopardığını ileri sürmüştü. Geriye, bu eleştirinin, metafizik düşünceye yönelik her tür eleştiri gibi, metafizik temellere (gerçek yaşamdan kopmuş yanıltıcı bir düşünce kavramı böyle bir temeldir) dayanıp dayanmadığını ve gerçekçiliğin belli bir biçiminin böylece reddedilmesinin, yaşamı ve kapsadığı değerleri daha cesurca kabul eden daha doğru bir gerçekçilik adına yapılıp yapılmadığını bilmek kalmıştır. Bachelard’ın metafiziğe yönelttiği eleştiriyi benimseyerek, insan zihninin gerçekçilik anlayışını değiştirdiği, ama gerçekçilikten hiçbir zaman vazgeçemediği sonucuna varmamız daha doğru olur.Yoksa Protagoras m “insan her şeyin ölçüsüdür’sözünü kabul etmemiz gerekir. Bu,kuşkuculluktan sıyrılamamamıza yol açacaktır

Hadi Paylaş!Share on FacebookTweet about this on TwitterShare on Google+Share on RedditPin on Pinterest

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.