Histeri Nedir? Nasıl Bir Hastalıktır?

Çeşitli duyu bozuklukları, çırpınma­lar. kimi zaman da inmelerle kendini gösteren, nevroz tipinde akıl hastalı­ğı.

Genellikle bilinçaltında kalmış zihin­sel bir nedenin çok çeşitli fiziksel ya da psikopatik bozukluklara yol açtığı histeride, ya geçici ve çok şiddetli kriz­ler ya da sürekli davranış bozukluk­ları görülür.

Fransız hekimi Charcot’nun tanımla­dığı “büyük kriz” dışında, bedensel belirtiler şunlardır: Felçler, ağrıya duyarsızlıklar, kasılmalar, görme ve işitme bozuklukları, spazmlar, hatta sinirsel gebelikler. Daha seyrek ola­rak rastlanan psikopatik bozuklukların en önemlileri bellek yitimleri (amne­zi), konuşma bozuklukları, uyur gezer­lik ya da bazı taşkınlıklardır. Büyük değişmeler gösterebilen, çok güçlü bir duygusal bağımlılık, teşhirciliğe ve mitomaniye (hastalık derecesinde yalan söyleme eğilimi) açık bir eğilimle ken­dini belli eden isterik bir kişilikten söz edilebilir.

Histeriye Üç Büyük Yaklaşım

En eski çağlardan beri bilinen histeri, XIX. yy’daki sinir hekimlerinin büyük ölçüde ilgisini çekti.

Charcot, histeriyi Salpetriere’deki (Fransa) araştırmalarının (1884 do­laylarında) odak noktası haline getir­di ve bunu birçok uzantısı olan, iyice belirlenmiş bir hastalık olarak betim­ledi.

Polonya asıllı Fransız hekimi Babinski’yse tersine, çevrenin (aralarında hekim de olmak üzere), hastaya yar­dımcı olanların ve hastanın tiyatroda oynarmışçasına “gösteri” yapmaktan aldığı büyük zevkin, hastalığın geliş­mesinde oynadığı rolü göstererek, 1901’den sonra bu giz perdesini ara­lamaya çalıştı. Ama bundan, hastanın kesinlikle hastalık numarası yapan sı­radan biri olduğu sonucunu çıkarma­dı, çünkü hasta gerçekten de hastalı­ğından dolayı acı çekmekte ve iyileş­meye içtenlikle çaba harcamaktadır. Babinski’ye göre bu iyi niyetli bir tak­litçidir ve isteride telkin ile karşı telkinin rolü oldukça büyüktür. Sözgelimi, isteri felçlerinde, hasta, il­gili beden bölgelerindeki sinir sistemi durumunu gerçekte olduğu gibi değil, halkın çoğunluğunun düşüncesine uy­gun olarak tanımlar. Gerçekten de, daha gerçekçi bir biçimde bakımları­nın yapılmasından ve özellikle, alıştık­ları kimselerden uzak bırakılmaların­dan sonra, isteriklerin sayılarının hız­la azaldığı ve Charcot’nun tanımladı­ğı büyük krizin hemen hemen yok ol­duğu görülmüştür.

İsteri ayrıca, doğrudan psikanalizin de kökeninde yer alır, Freud, Charcot’nun görüşlerine dönmüş ve isteri­yi, hastanın bilinçaltına ittiği, çoğun­lukla cinsel kökenli,daha derin bir bo­zukluğu bedenine yansıttığı sürece çok kolay tanınabilen bir nevroz ola­rak betimlemiştir. Freud, dönüşme (hasta ruhsal yıkımım bedensel bozuk­luklara “dönüştürür”) ve korku (fobi) isterisi olarak iki büyük isteri biçimi ayırt etmiştir.

Hadi Paylaş!Share on FacebookTweet about this on TwitterShare on Google+Share on RedditPin on Pinterest

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.