Hollanda Tarihi

Hollanda topraklarına tarih boyunca birçok halk yerleşmiştir. Bun­lar arasında Frizonlar, Saksonlar, Franklar ve Latinler vardır. Ülkede kurulan ilk yerleşme yerleri Frizonla-rın kıyı kesiminde kurdukları mer­kezlerdir, ilk köylerin temeliyse Romalılar tarafından bölgede kuru­lan kalelerle atılmıştır.

Eskiçağ’da, Ren ağının güneyindeki topraklar İ.Ö. 57-51’den başlayarak Roma İmparatorluğu’na katılırken, Renin kuzeyindeki topraklarda Ger­menler (Batavlar ve Frizonlar) yaşı­yorlardı.

Breda kenti katedraliOrtaçağ başlarında, Franklar IV. ve V. yüzyıllarda ülkenin büyük bir bölümünü, VIII. yüzyıldaysa o tarih­lerde İngiltere’den gelen misyonerler (Wilfred of York, Willibrord) tarafın­dan Hıristiyanlaştırılmış bulunan Friesland’ı işgal ettiler. IX. yy’da bu topraklar Lotharingia’ya, ardından da X. yy’da Kutsal Roma Germen İmparatorluğu’na (Aşağı Lorraine düklüğü) bağlandı. Feodal parça­lanma, XII. yy’da, imparatorluk otori­tesinden kurtulan dinsel (Utrecht, Liege ve Cambrai piskoposlukları) ve laik (Brabant ve Limburg düklükleri; Hainaut, Namur, Lüksemburg,. Hol­landa bölgesi ve Gelderland kontluk­ları) prensliklerin ortaya çıkmasıyla sonuçlandı.

XIII. yy’ın sonlarında Hollanda kon­tunun önceden Flaman Zeelandı’nı ve Friesland’ın bir bölümünü işgal etme­siyle, siyasal birlik (1288’de Brabant ve Limburg, 1300’de Hainaut ve Hol­landa bölgesi) başlatılmış oldu. XII. ve XIII. yy’lardaki şiddetli fırtına ve deniz baskınları sonunda, Zeeland adalarıyla o tarihe kadar bir göl olan Zuiderzee (“Güney Denizi”) körfezi ortaya çıktı. XIV. ve XV. yy’larla Bourgogne Hollandası tarih sahne­sinde belirmeye başladı. Yiğit Philippe, Flandre kontluğunun mirasına kondu (1384), İyi Philippe, Namur kontluğunu satın aldı (1421) ve miras yoluyla da Hollanda bölgesi ve Hainaut’ya (1428), Brabant ve Lim­burg düklükleriyle (1430) Lüksem­burg düklüğüne (1441) sahip oldu. 1472’de Yiğit Charles, Gelderland kontluğunu ele geçirdi. Ticaret ve sanayiyle zenginleşen bu ülkeler, özellikle de Flandre, Bourgogne dük­lerinin gücünü oluşturdu. Marie de Bourgogne, Habsburg sülalesinden Avusturya arşidükü Maximilian’la yaptığı evlilikle bu toprakları Avus­turya Hollandası haline getirdi( 1477). Burayı daha sonra Güzel Philippe (1495) ve onun ardından Karl V yönetti. 1521’de yeniden dirilen Engizisyonun kovuşturduğu Protes­tanlık (Luthercilik, sonra Calvincilik) Şarlken zamanında yayıldı.

Karl V, tahttan ayrılırken Hollanda’yı oğlu, İspanya kralı Felipe H’ye bıraktı (İspanya Hollandası). Böylece çift yönlü bir muhalefet ortaya çıktı: Devlet görevlerinden uzaklaştırıl­madan hoşnut olmayan ve Orange prensi Nassau’lu Protestan Sessiz Willem’in çevresinde toplanan soylu­ların oluşturdukları siyasal muhale­fet; Protestanlara karşı çıkarılan işkence fermanlarının kesinlikle uygulanmasından kaynaklanan din­sel muhalefet. Alba dükünün 1567’de dinsel resim kırıcılarına karşı yürüt­tüğü acımasız baskı, Zeeland ve Hol­landa bölgesinde “guitlerin (baldırı çıplaklar) ayaklanması”na yol açtı,’ zorbalığa karşı savaşmakla görevli Orange’lı Willem, stathouder oldu; İspanyol askerlerinin aşırılıkları Katolik eyaletlerle Protestanlar ara­sında 1576’da bir barış antlaşması (Gand barışı) imzalanmasını zorunlu kıldı, ama 1579’da yeniden bir kopma oldu (Katolik eyaletleri birleştiren Arras Birliği ve Protestan eyaletleri birleştiren Utrecht Birliği). Yeni vali Alessandro Farnese, Arras Birliği’yle İspanya kralını barıştırırken, Utrecht Birliği Habsburg egemenliğine karşı uzun bir savaşa girişti.

BİRLEŞİK EYALETLER. Utrecht Bir­liği 1579’da Birleşik Eyaletler Cumhuriyeti’nin Anayasası haline geldi. Felipe II’nin tahttan indirilmesinden (1581) sonra, La Haye meclisi on yıl İspanyolları durdurmak için savaştı, 1584’te Sessiz Willem öldürüldü, 1585’te Alessandro Farnese’nin Anvers’i almasından sonra isyancılar Zeeland ve Hollanda bölgesinde sıkıştırıldı. Yenilmez Armada ‘nın bozguna uğratılması (1588) bir dö­nüm noktası oldu. Gerçekten de, 1591’den başlayarak Maurits van Nassau saldırıya geçip, kuzeydeki yedi Protestan eyaletini İspanyolla­rın egemenliğinden kurtardı. 1609’da İspanya bir bakıma bu yedi eyaletin bağımsızlıklarının tanınması anla­mına gelen on iki yıllık bir barış imza­lamayı kabul etti. Ülke ikiye ayrıldı: Güneyde Katolik Hollanda (Liege prensliği dışında Belçika); kuzeyde günümüzdeki Hollanda Krallığı’nın temeli olan Birleşik Eyaletler Cumhu­riyeti.

Birleşik Eyaletler Cumhuriyeti, yedi eyaletten (Friesland, Groningen, Overijssel, Gelderland, Utrecht, Hol­landa, Zeeland) oluşan bir federas­yondu. Gerçekte, iktidar iki kişi tarafından paylaşılıyordu. Bunlar­dan biri, eyalet görevlisi olan ve seçimle işbaşına gelen stathouder’di; ama Nassau prensi Maurits, altı eya­letin de stathouder’i, üstelik kara ve deniz kuvvetleri başkomutanıydı; bu da stathouder’lik kurumunun kralcı ve babadan oğula geçen (Orange sülalesi) bir güç haline gelmesi eğili­mini gösteriyordu; öbürüyse Hol­landa eyaleti genel valisiydi; eyaletin özellikle ticaret alanındaki büyük önemi nedeniyle, genel vali, dış siya­sette devletin en önde gelen kişilerin­den biri olur ve stathouder’liğe karşı, cumhuriyetçi, birleşme yanlısı ve Hollanda büyük burjuva sınıfının huzurundan yana eğilimleri temsil ederdi.

Stathouder Maurits van Nassau ile genel vali Oldenbarnevelt arasındaki siyasal çekişme, dinsel çatışmalar nedeniyle daha da arttı. Arminiusçular daha çok burjuvalar arasında ve Rotterdam’da, Gomarcılarsa rahip­ler, halk tabakaları, kaçaklar ara­sında ve Amsterdam’da yaygındı. 1618’de Dordrecht sinodu Arminius öğretisini yasakladı ve 1619’da bu öğretiye bağlı Oldenbarnevelt hain­likle suçlanıp başı vurularak öldü­rüldü.

1621’de on iki yıllık barış süresinin bitiminde İspanyollarla savaş yeni­den başladı (Otuz Yıl savaşları). 1624’ten sonra Fransızlardan destek gören Birleşik Eyaletler, Flandre ve Brabant’ın kuzeyiyle Limburg’da Maaş üstünde bazı yerleri işgal etti­ler. Münster barışıyla (1648) İspan­ya, Birleşik Eyaletlerin bağımsızlığı­nı kesin olarak tanıdı. Birleşik Eyaletler maddi zenginlik, kültür ve sanat bakımından en parlak döne­mine ulaşmıştı. Ülkenin zenginliği tarımdan, sanayiden, balıkçılık ve özellikle deniz taşımacılığından (Hol­landalIlar, bu alanda, süratli teknele­riyle tekeli ellerinde tutuyorlardı), bir de 1602’de kurularak, Hindistan ve Uzakdoğu baharat ticaretinde Por­tekizlileri gerilerde bırakan Doğu Hindistan Şirketi sayesinde sömürge ticaretinden kaynaklanıyordu. Bu zenginlik, 1609’da Avrupa’nın mali güçlerinden biri olan Amsterdam Bankası’nın kurulması, edebiyat (Hooft, Constantijn Huyghens, Van den Vondel), bilim (İsaac Beeckman, Christiaan Huygens), tanrıbilim (Burman’lar, Gichtel, Vitringa, Van Lansbergen’ler) ve sanat (Rembrandt.Frans Hals, Van Ostade) ala­nındaki gelişmelerle kendini göster­di. O dönem için görülmemiş bir hoşgörü ortamı yabancıları buraya çekti (Descartes, Bayie). Cumhuri­yetçi Parti ya da Hollanda Partisi. Otuz Yıl savaşlarından sonra Stat­houder Partisi’niya da Orange yan­lısı partiyi ikinci plana itti,1650’de Nassau’lu Willem II, Hollanda eyalet­leriyle olan çatışmada başarısızlığa uğradıktan sonra, ardında, ölümün­den sonra doğacak bir çocuk (Willem III) bıraktı. Birleşik Eyaletler 1653′ ten 1672’ye kadar genel vali johan Witt tarafından yönetildi. Witt, 1667’ de Hollanda eyaletlerine stathouder’ liği kaldıran bir fermam kabul ettirdi. HollandalIlar İngilizlere karşı üç deniz savaşı yaptılar (1652-1654; 1665-1667; 1672-1674). Yeni Amsterdam’ı (New York) elden çıkardılar, Cromvvell zamanında yürürlüğe ko­nan ve Birleşik Eyaletler’in elindeki deniz ticaret tekelini kaldıran Deniz­cilik Yasasını (1651) geçersiz kıldır­mayı başaramadılar. Fransa da denizde bir rakip olduğundan, Louis XIV’e karşı girişilen savaşlar 1668’ den 1713’e kadar sürdü. 1668’de La Haye Üçlü İttifakı (İngiltere, Hol­landa, İsveç) Louis XIV’ün İspanya Veraset savaşındaki fetihlerini dur­durdu. Birleşik Eyaletlerin 1672’de işgal edilmesi bir devrimle sonuç­landı: Willem III, Hollanda ve Zee- land tarafından stathouder ilan edilirken, johan Witt ve kardeşi, La Haye’li Orange yanlıları tarafından öldürüldü. Ülke kargaşadan, setlerin açılması ve bir Avrupa koalisyonu kurulmasıyla kurtuldu.

Louis XIV’ün büyük düşmanı Willem III’ün stathouder’liğini de koruyarak 1689’da William III adıyla İngiltere kralı olmasıyla, Birleşik Eyaletler, Augsburg Birliği savaşına (1686-1697) ve İspanya Veraset (1701-1713) savaşına sürüklendi. Utrecht barı­şıyla yeniden Avusturyalılara geçen İspanya Hollandası’nın sınırındaki yerleri işgal etme hakkını kazandı. XVIII. yy. bir gerileme dönemidir. İç siyaset bunalımlarla doludur. Hol­landa bölgesi genel valilerinin hükümetinden (Heinsius) sonra, yeni bir Fransız işgali (1747) Nassau’lu Willem IV’ün miras yoluyla yedi eyaletin stathouder’i olmasını sağlayan bir ayaklanmaya yol açtı; ama, felsefecilerin düşüncelerinden etkilenen yurt­severlerin şiddetle karşı çıkmaları üstüne Willem V, iktidarda ancak Prusya ordusunun (1787) desteğiyle kalabildi. Giderek dıştaki silinme kendini iyice belli etmeye başladı. Avusturya Veraset savaşları sıra­sında İngiltere ile yapılan ittifaktan sonra, Fransa’yla İngiltere’ye karşı ittifak yapıldı, Hindistan’da Negapa- tam elden çıktı (1781); stathouder, yurtseverleri yendikten sonra Prusya ve İngiltere’yle birleşti. Denizlerdeki üstünlüklerini İngilizlere kaptıran Hollandalılar, bundan böyle deniz taşımacılarından çok Avrupa’nın “para babalan” haline geldiler. 1793’te Konvansiyon yönetimi İngil­tere’ye ve stathouder’e savaş açtı. 1794’te general Pichegru Hollanda’yı istila ederek Batav Cumhuriyeti’ni (1795-1805) ilan etti. Öte yandan, Napolyon yeni bir anayasa kabul ettirdi ve genel vali Schimmelpenninck’i işbaşına getirdi (1805), ardın­dan Hollanda bölgesi ticaretini engel­leyen kıta ablukasına aynen uymak istemeyen kardeşi Louis’nin çıkarına uyarak Hollanda krallığını (1806-1810) kurdu. 1813’te eski stathouder Willem V’in oğlu, Willem I Frederik, kendini Hollanda hükümdar prensi ilan etti. Birleşik güçler, Fransa’nın Schelde (Escaut) ağzına ulaşmasını engellemek amacıyla, Birleşik Eyaletler’i, Avusturya Hollandası’m ve Lie­ge piskopos prensliğini içine alan bir devlet kurdular (Felemenk Krallığı). Temel yasasıyla kralın yetkileri konusundaki zayıf güvenceler sağla­yan bu Felemenk Krallığı, 1815’ten 1830’a kadar sürdü. Patlak veren ayaklanma Belçika ile Hollanda’nın ayrılmasıyla sonuçlandı.

Willem I, uzun pazarlıklardan sonra Belçika’nın bağımsızlığını tanıdı (1839); Limburg eyaleti bu ülkeyle Hollanda arasında paylaşıldı. Lüksemburg’unsa, bir kesimi Belçika’ya bırakıldı, öbür kesimi de bir büyük düklük halinde (1890’da son bulan bir rejimle) yalnızca kişisel olarak Hollanda kralına bırakıldı. Krallık gitgide daha liberal ve parlamenter bir rejime doğru ilerledi. Tarım (son derece yetkinleştirilmiştir), ticaret ve Güney Asya adalarındaki sömürgele­rin işletilmesiyle zenginleşti. Özel­likle Birinci Dünya savaşı sırasında bir yansızlık siyaseti izlendi.

Mayıs 1940’ta Alman ordularının istilasına uğrayan ülke, 1944-1945’e kadar işgal altında kaldı. Savaş yıl­ları çok kötü geçti (işgal, yıkımlar, bu arada bentlerin yıkılması, tutukla­malar, zorunlu çalışma, Yahudilere yapılan işkenceler, vb.). 1945’te hükümetiyle birlikte Londra’ya sığı­nan kraliçe Wilhelmina, daha sonra Hollanda’ya geri döndü.

1945’TEN BU YANA BİRLEŞİK KRALLIKLAR. Savaşta yakılıp yıkı­lan Hollanda, 1942-1945 yılları ara­sında Japonya’nın işgaline uğrayan ve yeni bir devlet (Endonezya) kur­mak için ayaklanan eski sömürgele­rinden vazgeçmek zorunda kaldı. Hollanda bu yeni devleti, 1949’da tanıdı; ama Endonezya, 1954’te Hollanda-Endonezya birliğine karşı çıktı. 1957 yılı sonunda, Hollanda işletmelerine Endonezya hükümeti tarafından el kondu; Hollandalılar ülkeyi terk etmek zorunda kaldılar. Hollanda, 14 Ağustos 1962 anlaşma­sıyla, batı Yeni Gine’nin Endonezya’ ya katılmasını kabul etti. Bu tarihten sonra, ellerinde yalnızca Hollanda Guyanası (Surinam) ile Hollanda Antilleri kaldı.

Kraliçe Wilhelmina, 1948’de tam 50 yıl hüküm sürdükten sonra, tahtını kızı juliana’ya bırakarak görevinden ayrıldı. Ülke Katoliklerle sosyalist­lerden oluşan bir koalisyon tarafın­dan yönetilmeye başlandı ama hü­kümet bunalımlarının çözümlenmesi uzun sürdü. 1959’da Katolik liberal bir koalisyon işbaşına geldi, ardın­dan, yeni grupların ortaya çıkması ve büyük partilerin uğradığı başarısız­lık daha geniş koalisyonların kurul­masına yol açtı. Savaşın yıktığı ve sömürgelerin kaybının yol açtığı dar­belerden etkilenen iktisadın canlan­dırılması için, Hollanda, 1946’da Belçika ve Lüksemburg’la (Benelüks) bir gümrük birliğine girdi; bu birliğin ilk parlamentosu 21 Şubat 1957’de Brüksel’de toplandı ve Birlik, 3 Şubat 1958 La Haye anlaşmasıyla kesin ola­rak onaylanıp öbür ticari, toplum­sal kesimlere kaydırıldı. Hollanda, Euratom’a (Avrupa Atom Enerjisi Birliği) ve Ortak Pazar’a üye oldu, ama 1962’den başlayarak İngiltere’ nin A.E.T’ye girişini ve uluslarüstü Avrupa savını destekleyerek Fransız görüşlerine karşı çıktı.

Nisan 1980’de kraliçe Juliana kızı Beatrix lehine tahttan feragat etti; Beatrix, Wilhelmina II adını alarak tahta çıktı. Eylül 1982’de yapılan erken se­çimlerle Hıristiyan demokrat Ruud Lubbers’in yönettiği merkez sağ ka­nat çoğunluğu iktidara geldi. Lubbers, 1986’da yapılan genel seçimde ve 1989’da yapılan erken seçimde de yeniden seçilerek iktidarda kalma­yı başardı.

Hadi Paylaş!Share on FacebookTweet about this on TwitterShare on Google+Share on RedditPin on Pinterest

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.