Hz Hüseyin Kimdir? Hayatı ve Kerbela Olayı Nasıl Neden Oldu?

Hz Hüseyin Kimdir? Hayatı ve Kerbela Olayı Nasıl Neden Oldu? Hz Hüseyin ve Kerbela olayı İslam alemini ve tarihini her zaman çok etkileyen meselelerdir.

Hüseyin b. Ali b. Ebî Talib (6267-680), Hz. Ali’nin, Hz. Peygambe­rin kızı Hz. Fatıma’dan ikinci oğlu ve ehli beyt (Peygamberin aile efradı)’ten olup, Kerbela şehididir. Adı, Araplar arasında o zamana kadar rastlanma­yan bir ad olarak dedesi Hz. Peygamber tarafından verilmiştir. Kardeşiyle bir­likte, ikisine birden elHasanan “iki Hasanlar”da denilmektedir. Zübayr b. Bekkar’in rivayetine göre (626), Katada’ye göre (627) senesinde doğ­muştur.

Hüseyin’in ilk çocukluğu Hz. Pey­gamberin derin sevgisi ve şefkati için­de geçti. Ne var ki, bu hal uzun sür­medi. 5 veya 6 yaşındayken büyük ba­bası Peygamberi ve az bir süre sonra da annesi Fatıma’yı kaybetti. Fakat, o zamanki Müslüman cemaatinin ona karşı duyduğu sevgi bu kayıpları bir dereceye kadar telafi edebildi.

Hüseyin’in nasıl yetiştirildiğine dair elde bir bilgi yoktur. Ancak (636) yılında, Ömer’in hilafeti dönemin­de, divan oluşturulup Müslümanların tahsisatları belirlenirken Hz. Hüseyin’e Bedir muharebesine katılmış olanla­ra verilen kadar tahsisat verildiğini ta­rihler kaydetmektedir. 651 senesinde, Hz. Osman’ın hilafeti döneminde Sâ’id b. el-As’ın Kûfe’den Horasan üzerine yaptığı sefere kardeşi Hasan ile bir­likte katıldı.

Bu seferde temayüz edi­ci hareketlerde bulunduğunu tarihler kaydetmemektedir. 5 yıl sonra Medi­ne’de halife Osman’ın öldürülmesiy­le sonuçlanan isyanda, Hz. Ali, Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin’i halifenin evine gönderdi, içeriye kimseyi sokmamalarını, hali­feyi savunmalarını emretti (656). Asi­ler onların savunduğu yerden eve gi­remediler, ancak başka bir evden ge­çip onun evine girdiler ve şehid etti­ler.

Hz.Hüseyin daha sonra Küfe’ye gitti ve babasının bütün seferlerine katıl­dı. Bu seferlerde de dikkati çeken bir davranışı görülmüyor. Bir defa Siffın muharebesinde babasını öldürmek is­teyen bir Emevi kölesini kardeşi Muhammed ile birlikte öldürdü.

Babası Hz. Ali’nin öldürülmesinden sonra (661) Hz. Hüseyin yine silik bir ki­şilik görüntüsü vermektedir. Buna se­beb olarak, babasının ölürken Hz. Hasan’a itaat etmesi emrini vermesini gösterirler. Hasan, Küfe’ye ve Küfelilere dayanarak Emevileri yenemeye­ceğini anladı ve Müslümanlar arasın­daki kanlı çekişmelere son vermek amacıyla haklarından feragati göze aldı. Neticede Muaviye ile müzakere­lere girişti. Kararını Hz. Hüseyin’e bildi­rince, Hz. Hüseyin itiraz etmek istedi, fa­kat vazgeçti. (662) yılında Hz. Hasan’la birlikte Medine’ye döndü. Hz. Hasan tut­tuğu yolda sonuna kadar yürüdü, ölürken, bazı rivayetlere göre zehir­lendiğini zannetmesine rağmen kim­den şüphe ettiğini soran kardeşine bir şey söylemedi: “Allah daha iyi inti­kam alacaktır” demekle yetindi. Hü­seyin, büyük kardeşinin hayatta bu­lunduğu ve öldüğü sıralarda her han­gi bir mesele çıkarmadı; arkasında ih­tilafa elverişli bir zemin1e bırakmış değildi. Fakat, kısa bir süre sonra, ciddi bir anlaşmazlık konusu ortaya çıkmakta gecikmedi.

Muaviye, memleket içinde asayi­şi iyice sağladıktan sonra (676) yılın­da oğlu Yezid’e biat edilmesini iste­di. Bu hal Müslüman geleneklerine uygun değildi; ayrıca Yezid’de serbest hareketlerinden ötürü fasık sayı­lıyordu.

Muaviye ölüp Yezid halife olun­ca Hüseyin ve yakınlarının kendisine biat ettirilmesi için Medine emiri Valid b. Utba’ya bir mektup gönderdi.

Utba, Hüseyin’le görüşünce, ondan kendisi gibi bir kimsenin gizlice biat edemeyeceği, kararım ertesi gün hal­kın önünde bildireceği cevabını aldı. Hüseyin geceden yararlanarak ailesiy­le birlikte Mekke’ye gitti (680). Kar­deşi Muhammed b. el-Hanafıya onunla birlikte gitmeye razı olmadı; çocuklarını da yollamadı ve Hüse­yin’e tedbirli olması tavsiyesinde bulundu.

Küfe halkı Hüseyin’in Yezid’e bi­at etmekten sakındığını ve Mekke’ye geldiğini haber alınca ona davet mek­tupları ve elçiler gönderdiler. Küfe ile­ri gelenleri de ona mektup göndermiş­ler ve kendisine biat edeceklerini bil­dirmişlerdi. Hüseyin durumu yerinde görmek maksadiyle amca-oğlu Müs­lim b. Akil’i elçiler ile birlikte Küfe’­ye gönderdi. Müslim cesaretli bir ki­şi olmasına rağmen yolda karşılaştı­ğı hallerden meşum bir şeyler olacağı duygusuna kapılmış ve bu görevden vazgeçmek istemişti. Fakat Hüseyin’­in ısrarı üzerine devam etti. Küfe’ye varınca, taraftarlarından İbn Avsaca adında birinin evine indi ve Hüseyin adına biat almaya başladı. 12.000 ve­ya 18.000 kişi biat etti. Müslim bu so­nucu Hüseyin’e bildirdi.

Bu olaylar olup biterken Yezid’in adamları da durumu kendisine bil­dirdiler. Yezid, Müslim’in öldürülme­si emrini verdi. Durumu Müslim de öğrendi ve hemen ev değiştirip aynı faaliyeti orada sürdürdü. Yeni vali, çok geçmeden onun yerini buldu. Ev sahibinden Müslim’i kendisine teslim etmesini istedi. Adam kabule yanaş­mayınca onu tutukladı. Müslim bu­nu anlayınca halkı isyana çağırdı ve vali Ubeydullah Allah’ı muhasara al­tına aldı. Valinin yanında bulunan Küfe eşrafının nasihati üzerine halk dağılmaya başladı. Akşam ezanı oku­nurken Müslim’in yanında 10 kişi bile kalmamıştı. Gece olunca bir başına kaldı ve bir kadının evine sığındı. Ertesi gün bu yer Kays tarafından Ubeydullah bildirildi. Müslim ya­kalanıp başı kesildi; cesedi kasırdan aşağı atıldı.

Öte yandan Hüseyin, Müslim’den aldığı haberlere güvenerek ve bazı ri­vayetlere inanmak gerekirse, Yezid’in kendisini öldürtmek istediğini ke­sinlikle bildiğinden Küfe’ye hareket etti. Oysa bu fikrini kendisine açtığı ibni Abbas, Küfelilere güvenilemeyeceğini söyleyip babasıyla kardeşinin akibetlerini hatırlatmaktan geri kal­mamıştı. Fakat, Hüseyin İbn Abbas’ın bu sözlerini dinlemedi. Hüseyin ba­zı ard niyetlilerin düşünce ve teşvik­lerini, gerçeği bildiği halde doğruymuş gibi kabul etti. Bu durumda lbn-i Ab­bas ona yalnız başına gitmesini de tav­siye ettiği halde, Hüseyin bunu da dinlemeyerek bütün aile ferdleriyle birlikte Küfe’ye doğru yola koyuldu.

Hüseyin nihayet dediğini yapmış­tı. Herkes merak ve heyecan içinde idi. Artık bulunduğu noktada savaş kaçınılmazdı. Nisbetsiz kuvvetler ara­sında, üstelik Hüseyin kuşatılmış bir durumdayken savaş başladı. Önce te­ker teker savaşıldı. Bu şekilde fazla kayıp verdiğini gören Küfe ordusu kütle savaşına geçti. Bir aralık Şamir, Hüseyin’in çadırını yakmak istemiş­se de b. Rib buna engel olmuştu. Mu­harebenin sonlarına doğru Hüseyin de başında sarığı ve sırtında güzel bir cübbeyle çarpışmalara katıldı. Çok güzel savaştı. Fakat etrafında adam­larından kimse kalmamıştı. Onu da­ha çabuk öldürebilirlerdi; ne var ki ni­hai darbeyi indirmeye kimse cesaret gösteremiyordu. Şamir bir kere daha adamlarını hücuma kaldırdı. Her ta­raftan saldırdılar. Zur’a b. Şarik Hü­seyin’in sağ eline ve omuzuna kılıçla vurdu; o düşüp kalkarken, Sinan b. Enes el-Nahai harbe sapladı. Sonra atından inip başını, saçlarını kesti. Orada bulunanlar da ölüsünü soyup her şeyini aldılar. O zaman Hüseyin’­in vücudunda 33 mızrak, ok ve 34 kı­lıç yarası vardı.

Hüseyin’in kesilmiş başı Küfe’ye getirildiğinde, Ubeydullah elin­deki asası ile Hüseyin’in dudaklarına vurdu. Orada bulunan Ebu’l-Berza el-Aslami veya Yezid b. Arkam, da­yanamayıp asasını çekmesini, çünkü Peygamberin dudağının, öpmek üzere bu dudağa çok değdiğini gördüğünü söyledi.

Hüseyin’in şehit edilmesi ve olay yeri Kerbela kenti yüzlerce yıldır İs­lam tarihinin, kültür ve sanatının odak noktalarından biri oldu, İslam’ın içindeki mezhep ve tarikat olayların­da da çok kere hareket noktası yine Kerbela olayı ve Hazreti Hüseyin olmuştur.

Hadi Paylaş!Share on FacebookTweet about this on TwitterShare on Google+Share on RedditPin on Pinterest

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.