İnka Uygarlığı Hakkında Bilgi

Amerika’nın en geniş imparatorluğu­nu kurmuş olan yerli halk.

On üç hükümdar yetiştirmiş olan bir sülalenin egemenliği döneminde İnkalar, kurucuları yan efsanevi Manco Gapac’tan 1532’de Francisco Pizarro’ya yenilen Atahualpa’ya kadar, egemenliklerini Güney Amerika’da geniş bir alana yaymışlardır. Başkan anlamına gelen inka sözcüğü başlan­gıçta hükümdara verilen addı.

İnka Uygarlığı Cuzco'daki Pisac haerebeleri

İnka Uygarlığı Cuzco’daki Pisac haerebeleri

İnka Sülalesi

Cuzco’nun yirmi beş kilometre güney­doğusunda yer alan Paccari-Tambo, İnkaların ilk yurtları olarak kabul edi­lir. Güneş’in gökyüzünde yerini aldı­ğı gün, “geleceğin mağarası”ndan yo­la çıkan ilk İnkalar, çeşitli klanlara bölünüp değişik soylara ayrılmışlar ve Cuzco vadisine yönelerek, Manco Capac’ın erkek kardeşlerini etkisiz bıra­kıp, göçün tek önderi olarak kaldığı güne kadar her mola verdikleri yer­de bir köy kurmuşlardır. Manco’dan soma yönetimi ele alan ilk altı hüküm­dar, egemenliklerinin geçerli olduğu­nu göstermek için, yalnızca komşula­rıyla giriştikleri çarpışmalarda yağ­macılık yapmakla yetindiler. Arala­rından hiçbiri XIV. yy’da Yahuar Huacac’ın hükümdarlığı döneminde gö­rülen fetih hareketlerine girişmedi. Bu sırada, inkalar Cuzco vadisinde yaşa­yan bütün öbür halklara, askeri açı­dan güçlerini kabul ettirdiler. Bu durum, Yahuar Huacac’ın halefi olan Viracocha’nın iktidara geçmesiyle da­ha da önem kazandı. Bununla birlik­te, yaşlılık döneminde Viracocha, Chanca istilasına karşı etkili bir di­renme gösteremedi. İstilacılar, Vira­cocha’nın sağlığında Pachacutec (reformcu) Yupanqui adıyla inka ilan edilen bir oğlu tarafından durdurula­rak Cuzco surları dibinde yenilgiye uğratıldı. Pachacutec, Titicaca havza­sında bir tehlike oluşturan Collaları yenilgiye uğrattı. 1438’den 1471’e ka­dar süren hükümdarlığı sırasında, İn­ka gücü doruk noktasına ulaştı, İnka uygarlığı da, ele geçirilmiş olan top­raklar üstünde geniş bir alana yayıl­dı.

1471’e doğru devleti örgütleyip baş­kenti kurduktan ve büyük savaşlara giriştikten sonra Pachacutec, tahtı, oğlu Tupac Yupanqui’ye bıraktı. Ye­ni İnka, babasının tutumunu belirle­yen toprakları genişletme siyasetine bağlı kaldı. Kuzeyde Cañarían boyun­duruk altına alarak, günümüzdeki Ekvador topraklarının aşağı yukarı tü­münü ele geçirdi ve böylece impara­torluk sınırlarını genişletmiş oldu. Öte yandan, Chimu Krallığı’nı ele geçi­rerek, Lima’ya kadar bütün kıyı şeri­dine sahip oldu Son olarak, Araucan savaşçılarının korkusuzca karşı koy­masına karşın, fetih hareketlerini Şili topraklan içinde kalan Maule ırma­ğına kadar götürmekten geri kalmadı. 1492 yılında, yani Tupac Yupanqui’ nin ölümünden bir yıl önce, Kristof Kolomb Amerika’yı keşfetti.

Tupac Yupanqui’nin yerine geçen Huayna Capac, orada burada çıkan baş­kaldırıları bastırmaktan başka bir şey yapmadı. Öldüğü yıl (1527), Francis­co Pizarro ilk olarak Tumbes’e ayak basmıştı, burada inka Krallığı’nın varlığını keşfetti. Üçüncü seferi sıra­sında (1531), Pizarro, Peru’nun ciddi bir iç bunalım içinde olduğunu gördü: Huayna Capac’ın oğullarından biri olan Atahualpa, babasının generalle­rinin yardımıyla yarım kardeşi Huascar’ın ordularını yenerek yönetimi ele geçirdi. 15 Kasım 1532’de Pizarro ve emrindeki bir avuç adamı hiçbir en­gelle karşılaşmadan Cajamarca’ya vardılar; hemen ertesi gün, Atahu­alpa’yı yakalamak için bir pusu kur­dular ve İnka tuzağa düşürüldü. Or­dularının bozguna uğratılması ve ağır bir fidye ödendiği halde, 29 Ağustos 1533’te öldürülmesi, imparatorluğun kesin olarak çökmesine yol açtı. İspanyol egemenliğini yıkmak için bir ­çok umutsuzca girişime karşın, İnka gücü artık bir daha eski haline gele­medi.

İnka Güçlü Bir Örgütlenme

İnka egemenliği imparatorluğun ayl­lu olarak adlandırılan küçük topluluk­lara ayrılmasına dayanırdı. Bunlar, ortak bir ataları olduğunu söyleyen bir grup aileden oluşurdu. Bir ayllu’daki değişik ailelerin üyeleri genellik­le kendi aralarında evlenirlerdi. Bu evlilikler, bir klandan çok baba soylu geniş bir soy halinde sürüp gidiyordu; aradaki bağsa ekilebilir toprakların [marka’lar) elde edilmesiyle sağlanı­yordu. Bu toplulukların eşitlikçi ve demokra­tik düzenine karşı çıkan ve İnka tara­fından görevlendirilmiş olan başkan­lar (curaca’lar), İnkaların adına ayllu’larda büyük bir nüfuz sağlamışlardı. Bir araya toplanmış olan ayllu’lar, hanan-saya (üst parça) ve hurin-saya (alt parça) olmak üzere ikiye bölün­müştü. Hem toplumsal, hem de dinsel bir nitelik taşıyan bu ikili bölünme, oluşmasına hangi etkenlerin neden ol­duğu açıklığa kavuşturulamadan gü­nümüze kadar sürüp gelmiştir. Ayllu’ların refahı, hayvancılık ve tarım ala­nındaki yoğun etkinliklerinden kaynaklanıyordu. Kıyı kesimindeki güneş­li vadilerle, yüksek yerlerde dağ ya­maçlarına açılmış taraçalarda görü­len yerel iklimlerin çeşitliliği, tarım çalışmalarım olumlu yönde etkilemiş­tir. Tarım ayrıca, kıyılardaki guanoy­la verimli kılınan topraklar ve uçsuz bucaksız bir sulama kanalları ağı sa­yesinde gelişmiştir.

Tarıma ayrılmış toprakların, Peru gi­bi bir ülkede çok geniş alanlara yayıl­ması, İnkaların önemli çalışmalar yapmış olmalarını gerektirir. Oysa, bu insanların hem tekerlek, hem de de­mirden araç gereç yapmasını bilme­dikleri bir gerçekti. Öte yandan, taş­tan yapılma çok sayıda geniş yollar ve bunların kullanımı arasındaki bağın­tı (taşımacılıkta yalnızca lamalardan yararlanılırdı) pek anlaşılamamıştır. Yerlilerin başlıca besin maddesini pa­tates oluşturur; mısır da en soylu yi­yecek sayılır. Dağlarda yetiştirilen ve don olaylarına karşı çok dayanaklı olan pirinç (quinua), halkın büyük bir bölümünün besin kaynağını oluşturu­yordu; sıcak topraklarda yaşayanlarsa, manyoka, fasulye, bakla, tatlı pa­tates, kabak, domates ve biberle bes­lenirlerdi. Tanma elverişli olmayan yüksek yaylalarda, halk yalnızca hay­vancılıkla geçinir, etleri ve yünleri için lama ve alpaka sürüleri yetiştirir­lerdi.

İnka, hayvancılık ve tarım çalışmala­rını sıkı bir biçimde denetlerdi. Ürün, hükümdara, beylere, Güneş-Tanrı’ya ve devlet ambarlarına dağıtılırdı; bu tampu’lar aynı zamanda askeri bir le­vazımın stoklarını ve kıtlık sırasında kullanılabilecek depo malzemeyi oluş­turuyordu. Hiçbir inka, kişisel malla­rı üstünden vergi vermek zorunda de­ğildi, ama sağlıklı her kişi devlete belli bir iş gücü sağlamak zorundaydı. İnka, pek gelişmiş olmayan ticaret et­kinliklerine de egemendi. Altın ve gü­müşe çeşitli törenlerde kullanılan eş­ya ve süslemelerin yapıldığı maden gözüyle bakılıyordu.

Sayma işlemi söz konusu olduğunda İnkalar, yazıyı ve parayı bilmedikleri için quipu’yu (ondalık sayılamaya da­yalı düğümlü sicimler) kullanırlardı. Quipu’dan ayrıca, quipu-kamayoc adı verilen ve valiler tarafından nüfus sa­yımı yapmakla görevlendirilen me­murlar da yararlanırlardı.

Çeşitli el sanatları İnkalann yaşamın­da önemli bir rol oynamamıştır. Bu­nunla birlikte, zanaatçüar, yöneticile­rin despotça tutumlarına boyun eğen büyük tarımcı kitlelerine oranla daha iyi durumda olan bir toplumsal grup oluşturuyorlardı.

Hadi Paylaş!Share on FacebookTweet about this on TwitterShare on Google+Share on RedditPin on Pinterest

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.