İspanya Tarihi Franco Dönemi ve ETA Hareketi

İspanya Franco Dönemi

General Franco, tek parti olan Falanj Partisi’ne daya­narak ülkeyi yönetmeye başladı. 1947’de yapılan bir halkoylamasıyla krallık rejimi yeniden kuruldu; ama krallık ailesi üyelerine iktidara etkin olarak hiçbir söz hakkı tanınmadı. General Franco kendini yaşam boyu devlet ve hükümet başkanı seçtirdi. İzlenen uzlaşmazlık ve kendi kendi­ne yetme siyaseti İspanya’nın 1953’e kadar, yalnız bir ülke olarak kalması­na neden oldu; o tarihte askeri ve ikti­sadi anlaşmalar imzalandı; dev bir mali yardım karşılığında A.B.D’ne deniz ve hava üstleri sağlandı. 1964’te halkın yaşam düzeyini yük­seltme olanağını sağlayan ilk dört yıl­lık plan yürürlüğe kondu. Ama top­lumdaki hava son derece gergindi: Falanjist ve kralcı öğrenciler arasın­da çatışmalar çıkıyor, soruşturmalar sürdürülüyor (Mart 1960’taki tutuk­lamalar), grevlere (Haziran 1964’te Asturias maden işçileri grevi) gidili­yor, Bilbao, Madrid, Sevilla, Barselo­na’da öğrencilerle işçiler arasında dayanışma gösterileri yapılıyordu. Avrupa siyasetinde ancak dolaylı bir rolü olan İspanya, Arap ülkeleriyle iyi ilişkilerini sürdürme arayışı için­de ve bağımsız bir Akdeniz siyaseti benimseme eğilimindeydi. Nisan 1958’de, Fas’ta 1912’den beri yerleş­tiği kesimden çıktı. Cebelitarık’ın egemenliği konusundaki istekler İspanya’yı günden güne daha çok sı­kıştırmaya başlamıştı; olay, Cebelita­rık halkının İspanya’ya bağlı olmayı reddettiği bir referandumla çözüm­lendi (1967).

Kral Juan Carlos 1976 yılında Adolfo Suarez ile birlikte

Kral Juan Carlos 1976 yılında Adolfo Suarez ile birlikte

Rejimde Değişiklikler

Rejimde bir ölçüde özgürleşmeye gidilmesi başlıca sorun oldu. Aralık 1966’da halkoymasıyla kabul edilen bir Ana­yasa reformuyla devlet ve hükümet başkanlarının görevleri ayrıldı; bir Yüksek Meclis (Ulusal Konsey) ku­ruldu; din özgürlüğü hakkı resmen tanındı. Ama krallık, İspanya’nın yö­netim biçimi olarak kaldı (Franco, Temmuz 1969’da kendisinden sonra başa geçmek üzere Don Juan Carlos’u seçti). Bu arada 1 Mayıs 1967 hareketi ve üniversite olaylarının yanı sıra ayrılıkçı Bask hareketi E.T. A. (Euskadi ta Askatasuna: “Bask Bölgesi ve Özgürlük”) eylemlerini giderek artır­dı (Aralık 1973’te hükümet başkanı amiral Carrero Blanco’nun öldürül­mesini E.T.A. üstlendi).

Franco’nun hastalanmasından ve Kasım 1975’te ölmesinden sonra zor­lu bir döneme giren İspanya’da, Juan Carlos I, 27 Kasım 1975’te kral oldu. Cortes’lerin önünde andiçen genç kral yaptığı konuşmada, bir değişik­lik istediğini belirtti; nitekim kurumlarda ve siyaset alanında değişim sü­reci hızla başlatıldı. 5 Temmuz 1976’da kral, başbakan Arias Navarro’nun yerine Adolfo Suarez’i getir­di. Suarez, çevresine günün sivrilmiş siyaset adamlarının yer almadığı bir ekip topladı; eski rejimin koyduğu hukuk yollarına başvurarak, etkin bi­çimde Franco’nun yaptıklarını yık­maya koyuldu. Bu arada kral Carlos da bir yandan Cortes’lerle, öte yan­dan da ilerici akımlarla uzlaşmaya bakarak, ülkesini özgürlükçü de­mokrasiye doğru götürmeye çalıştı.

19  Aralık 1976’da ezici bir çoğunluk­la kabul edilen Anayasa reformu oy­laması, hükümete, tümüyle yasal çerçeve içinde çoğulcu demokrasi yolunun açılması anlamına gelen tek partiyi dağıtma olanağı sağladı. Adolfo Suarez’in başarısı, aynı za­manda sevilen bir hükümdar olmayı ve partiler üstü yüksek bir kişiliği temsil etmeyi bilen kral Juan Carlos’un da başarısı oldu. Gerçekten de Barselona kontu Don Juan, taht üstündeki haklarından oğlu lehine vaz­geçme zamanının geldiğini düşüne­rek, 14 Temmuz 1977’de bunu res­men ilan etti. Ertesi gün bir kurucu meclis oluşturulması yolundaki ilk seçimler yapıldı. Aşırı sağdan aşırı sola kadar çok sayıda grubun katıldı­ğı bu seçimlerde Adolfo Suarez hükümetin başında kaldı ve 7 Aralık 1978 halkoylamasıyla, bazı milletve­killeri karşı çıktığı halde, İspanyol ulusu içinde çeşitli “ulusların” varlığını yasal olarak tanıyan yeni Anaya­sa onaylandı. Bununla birlikte, etki­leri gitgide genişleyen Bask ayrılıkçı­ları merkezî hükümete şiddetle karşı koymayı sürdürdüler.

Ama, yeni hükümet için ilk planda yapılması gereken iş, iktisat dosyası­nı ele almaktı: Enflasyon 1977’de % 20’ye ulaşmıştı; ayrıca, yaklaşık bir milyon kişiyi etkileyen bir işsizlik baş göstermişti. Halkta ister istemez tepki uyandıracak birtakım önlemle­ri de içine alacak ivedi bir plan uygu­lamaya kararlı olan Adolfo Suarez, siyasal parti temsilcilerini bir araya topladı ve “Moncloa Paktı” imzalan­dı (Ekim 1977). Böylelikle hükümet, sol kesim parlamenterlerin desteğini sağladı. Bu girişimle, enflasyonun önü alındı; dış ticaret açığı azaltıldı. 9 Mart 1979 milletvekili seçimleriyle Adolfo Suarez’in merkez koalisyo­nunun durumu güçlendi. Ama Bask bölgesinde Herri Batasuna’nın (aske­ri E.T.A. hareketinin siyasal kolu) yükselişi (Vizcaya’da oyların % 20’ye yakını, Guipuzcoa’da % 18’i) huzur­suzluk yarattı. Yasal olmayan bağım­sızlık yanlısı partilerden oluşan bu koalisyon gerçekten de silahlı savaş­tan yanaydı. Öte yandan, nisan ayın­da yapılan ilk belediye seçimleri, sol kanada, sosyalistlerin, komünistle­rin ve çeşitli eğilimlerdeki milliyetçilerin birleşmesi sayesinde Madrid, Barselona, Bilbao, Valencia, vb. bü­yük kentlerde sandalyelerin çoğun­luğunu ele geçirme olanağı sağladı. Bir kez daha iş başında kalması onay­lanan Adolfo Suarez, general İbanez Freire’ye başvurup içişleri bakanlığı­nı, bir başka deyişle, terörizmin yol açtığı gitgide çetinleşen sorunları çözme işini ona bıraktı.

25 Ekim 1979’da Bask bölgesi ve Katalonya’da Guernica özerklik tasarısı kabul edildi. Ama çekimserlerin oy­larıyla güçlenen Herri Batasuna’nın aşırı uçları, tam bağımsızlığa kavu­şuncaya kadar eylemlerini sürdürme kararı aldılar. Bask bölgesinde, as­kerlere karşı girişilen saldırılar arttı: 250000 kişilik bir topluluk demokra­tik rejime karşı kararlı bir muhalefet için gösteriye girişti. Adolfo Suarez 29 Ocak 1981’de kendisine yönelti­len eleştirilerin giderek yoğunlaşma­sından dolayı istifa etti. Yerine Leopoldo Calvo Sotelo geçti. Adolfo Suarez’in istifası, yarbay Tejero’nun ayaklanma girişimi (23 Şubat 1981), Barselona Merkez Bankası’nda çalı­şanların rehin alınması olayı (23 Ma­yıs), kurumlarda giderek artan güç­süzlüğün birer kanıtı oldu. Tejero’nun parlamentoyu işgali as­keri bir darbe girişimiydi ve kralın araya girmesiyle başarısızlıkla so­nuçlanmıştı ama, yürütülen soruş­turma, darbecilerin ordudan olduk­larını ortaya koydu ve birçok yüksek rütbeli subay tutuklandı.

İspanya, 30 Mayıs 1982’de NATO’ya kabul edildi. Galicia (Ekim 1981) ve Andalucia (Mayıs 1982) bölge dele­geleri seçiminden ve kurucusu Adol­fo Suarez’in 1982 Temmuzunda par­tiden ayrılmasından sonra çok güç­süz düşen U.C.D. (Demokratik Mer­kez Birliği), artık yönetimi elinde tu­tabilecek güçte değildi (nitekim parti Şubat 1983’te dağıldı). Ağustos ayın­da Calvo Soteio’nun Cortes’leri fes­hetmesinden sonra, 28 Ekim 1982’de yapılan erken seçimlerde, sosyalist­ler mutlak çoğunluğu (305 sandalye­den 201’ini) elde ettiler ve Felipe Gonzalesl hükümet başkanlığına ge­tirildi (2 Aralık 1982). İlk iş olarak, demokrasiyi tehdit eden en önemli öğelerden biri olan orduyu yeniden örgütlemeye girişen sosyalist hükü­met, 1986’ya kadar süren bu örgütle­me çalışmaları sonunda, İspanya’da sivil yönetim-ordu ilişkilerini, demo­kratik ülkelerdeki çerçevesine oturt­tu. Ayrıca, yönetimde de bir reform yasası hazırlayarak, ülkeyi 17 özerk bölgeye (her birinin üyeleri genel oy sistemiyle seçilen bir parlamentosu ve bir hükümeti vardır) ayırdı. Bu arada Avrupa Topluluğu’yla ilişkiler sıkılaştırılarak, 12 Haziran 1985’te İspanya AT’ye üye oldu (üyelik 1 Ocak 1986’dan başlayarak yürürlüğe girdi). Sosyalist Parti’nin bir kanadı­nın karşı çıktığı NATO üyeliği soru­nuysa, 12 Mart 1986’da düzenlenen halk oylamasıyla (Gonzales, oylama­dan önce, NATO’dan ayrılma yolun­da bir sonuç çıkarsa, babaşbakanlıktan istifa edeceğini bildirmişti) çö­züldü ve oylamaya katılanlarin (% 57,9) % 52,5’unun “evet” oyu verme­siyle, İspanya’nın NATO yanlısı bir çizgiye yerleşmesi kesinlik kazandı (nitekim İspanya, 1990’daki Körfez bunalımı sırasında, Batı ülkelerinin çizgisini benimsedi). 22 Haziran 1986 seçimlerinde de oyların büyük çoğunluğunu Sosyalist Parti’nin al­masıyla başbakanlığı sürdüren Gon­zales, 30 Ekim 1989’da yeniden er­ken seçimlere giderek, partisinin bir kez daha kazandığı bu seçimlerle ik­tidarını sağlamlaştırdı. Ne var ki, 1990’da, başbakan yardımcısı ve Gonzales’in en yakın çalışma arkada­şı Alfonso Guerra’nın, kardeşinin ka­rıştığı yolsuzluklardan ötürü istifa et­mek (Ocak 1991) zorunda kalması, hükümetin önemli ölçüde yıpranma­sına yol açtı ve 1991 Mayısında yapı­lan yerel seçimlerde, Sosyalist Parti özellikle büyük kentlerde önemli öl­çüde oy yitirdi.

Hadi Paylaş!Share on FacebookTweet about this on TwitterShare on Google+Share on RedditPin on Pinterest

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.