İtalya Tarihi İtalyan Devrimlerine Kadar

Günümüzdeki İtalya, Alp yayı ve Ak­deniz ile çevrili olduğundan, özellikle kesin sınırları bulunan bir ülkedir. Ancak, bu doğal sınırlarına oldukça geç dönemlerde kavuşmuştur. Uzun bir zaman süresinde parçalanmış, birbirine yabancı bölgelere bölünmüş olarak kalmış, birliğini uzun ve karı­şık bir tarihten sonra gerçekleştirebilmiştir.

Napoli’yi gösteren, XV. yy’dan kalma bir resim

Napoli’yi gösteren, XV. yy’dan kalma bir resim

476’da Barbar paralı askerlerinin başkanı Odoaker, son Batı Roma imparatoru Romulus Augustulus’u tahtından indirerek, bütün Roma İmparatorluğu’nun kültür mirasına sahip çıktı. Ama yerini Doğu Avrupa’ dan gelen başka bir topluluk olan Ostrogotlara ve başkanları Theodorich I’e bırakmak zorunda kaldı. Theodo­rich I, İtalya’yı Barbar krallıklarının en güçlüsü haline getirdi. Ravenna’yı başkent yaptı; ama Arius dininden ol­duğundan, krallığının son döneminde Katoliklerle çatıştı. 535’te Doğu Roma imparatoru İustinianos, Barbar kral­lıklarının kendi aralarında bölünme­lerinden yararlandı, iki büyük gene­rali (Belisarios ile Narses) İtalya’ya göndererek ülkeyi yeniden işgal etti, imparatorluğu bir genel valinin yönet­tiği bir eyaletine dönüştürdü. İustinianos’un ölümünden sonra İtal­ya’nın kuzeyini istila eden Lombardlar Bizans egemenliğine son verdiler. Roma’yı tehdit eden Lombardlar kar­şısında papa Stephanus II, Frankların yeni kralı Kısa Pepin’den yardım is­tedi, kral İtalya’ya iki sefer düzenle­yerek (754 ve 756) Ravenna genel va­liliğini, Pentapoli dukalığını (burayı papaya verdi) ve Roma dukalığını ge­ri aldı. Böylelikle papanın başkanlı­ğında Kilise devleti kuruldu. Pepin’in oğlu Charlemagne, Lombard kralı Didier’i Pavia’da bozguna uğratarak, kendini İtalya kralı ilan etti, ardından 800’de papa kendisine Fransa ve İtal­ya imparatoru olarak taç giydirdi. Do­layısıyla o tarihte İtalya toprakları ye­ni Batı Roma imparatoru, Kilise dev­letleri ve güneyde Bizans İmparator­luğu arasmda paylaşıldı.

Charlemagne’dan Büyük Otto’ya

Charlemagne’ın ölümünden sonra imparatorluğu dağıldı. Torun­larının en büyüğü Lothar I, Verdun anlaşmasıyla (843) İtalya’yı, Aachen bölgesini, Bourgogne ve Provence’ı al­dı. Dar ve uzun bir alana yayılmış olan bu bölgeleri yönetmek olanaksız­dı, çok geçmeden Bourgogne, Lorraine ve Provence’da bağımsız prenslik­ler kuruldu. Charlemagne’m hayatta kalan son torunu Şişman Karl III de­desinin imparatorluğunu yeniden to­parlayıp 881’de imparator olduysa da 887’de tahtından indirildi. Karolenjlerin akrabası olan hükümdarlar İtalya üstünde hak iddia ederken, ülkenin kuzeyi ve güneyini Macar ve Sarazenler yağmalıyorlardı.

Alman Egemenliği

İtalyanlar, Al­manya kralı Büyük Otto’dan yardım istediler (961), Otto önce İtalya kralı, sonra imparator olarak papa johannes XII’nin elinden taç giydi (962). Bu, Kutsal Roma-Germen İmparatorluğu’nun başlangıcıydı; İtalya Krallığı artık Almanya’nın seçtiği krallara ait­ti. Bu hükümdarlar böylesine uzaklar­da bulunan uyruklarına söz geçirmek­te güçlük çektiler, güçlerini kanıtla­mak için de birçok kez bastırma hareketlerine girmek zorunda kaldılar. Ortaçağ imparatorlarının en güçlüsü Hohenstaufen sülalesinden Friedrich I  Barbarossa, İtalya’da imparatorluk otoritesini kurmayı denediyse de ba­şarısızlığa uğradı. 1158’den başlaya­rak papanın desteklediği Lombardia kentleriyle savaşmak, sonunda Konstanz anlaşmasıyla (1183) öz­gürlüklerini tammak zorunda kaldı.

O tarihten sonra İtalya, kent cumhu­riyetleri ülkesi oldu.

İtalya Krallığı’nın yanıbaşında, bütün Güney İtalya’yı kapsayan ve Norman önderi Roberto Guiscardo’nun fetih­leriyle oluşmuş bulunan bir Sicilya Krallığı vardı. 1190’da Friedrich Bar­barossa’nın oğullarından Heinrich VI, Sicilya Krallığı’nın mirasçısı olan Constanza ile evlendi. Oğulları Fried­rich II, uzun uğraşlardan sonra iki krallığı birleştirmeyi başardı. Gücünü büsbütün artıran Friedrich II, 1236’da Toscana ve Lombardia kent­lerine karşı sefere çıktı, ama papa Gregorius IX, ardından da papa Innocentius IV karşısına dikildiler. İnnocentius IV, Lyon Konseyi’nde (1245) Friedrich II’yi aforoz etti ve tahtından indirdi. Bunun üstüne İtalya’nın her yanında papanın yandaşlarıyla Fried­rich II’nin yandaşları arasında çatış­malar başladı, imparator savaşta öl­dü (1250), yerine oğlu Konrad IV geç­ti, evlilik dışı oğlu Manfredi kendini Sicilya kralı ilan ettirerek taç giydi, ama papa Urbanus IV ona karşı çıktı ve Louis IX’un kardeşi Carlo I’e (Anjoulu Charles) başvurdu. Manfredi yenilgiye uğratılıp öldürüldü (1266); Konrad IV’ün oğullarından Konrad V, öcünü almak için harekete geçti, ama yazgısı onunkinden farklı olmadı (1268); Hohenstaufen sülalesi böyle­likle sona erdi.

Hohenstaufenlerin Düşüşünden İtalya Savaşlarına

Güney İtalya Anjou düklerinin boyunduruğu­na girerken, imparatorluk otoritesin­den tümüyle sıyrılan Kuzey ve Orta İtalya, kent cumhuriyetlerine bölün­dü. Papanın yandaşlarıyla imparato­run yandaşları arasındaki çatışmalar giderek şiddetlendi, kentler birbirleriyle savaşa tutuştular.İçlerinden bir ­çoğunda bir büyük aile egemen olarak yönetimi eline aldı.

Tiber’in kıyısında Sant Angelo şatosu.

Tiber’in kıyısında Sant Angelo şatosu.

Venedik hiçbir zaman yabancı boyun­duruğuna girmedi; deniz ticaretiyle zenginleşti, birçok yerde toprak kazandı (Veneto, Girit, İstria, Dalmaçya), güçlü bir ticaret ve savaş filosu kurdu. Devlet, dukalığın yetkilerini onursal bir role indirgeyen dar bir soylu sınıf tarafından yönetiliyordu. Milano, Viscontiler zamanında zengin bir ticaret, maliye ve sanayi merkezi oldu, onları çok geçmeden paralı mi­lislerin komutanı Francesco Sforza iz­ledi. Toscana’nın başkenti Floransa hem siyasal partilerin, hem de top­lumsal sınıfların çatıştığı bir banka­cılık ve ticaret kentiydi; XV. yy’dan başlayarak, Medici ailesinin egemen­liğine girdi. Kilise devletleri genişledi, Orta İtal­ya’yı bir denizden ötekine kapladı. Papanın otoritesi güçlü değildi, Roma bir senyörlük oluşturmak isteyen soylu ai­lelerin çatışmalarına sahne oluyordu. Papalar sık sık kendi topraklarından başka yerlerde oturmak zorunda ka­lıyorlardı. 1309’dan 1378’e kadar sa­raylarını Avignon’a taşıdılar. XV. yy’ın ikinci yarısında siyasal yönü ağır basan papalar (Sixtus IV, Alexander VI Borgia) Papalık devletinde­ki otoritelerini yeniden kurmaya ve ai­le bireylerine prenslikler sağlamaya çalıştılar. 1282’de Carlo I Sicilya’yı kaybetti (ada Aragon kralının eline geçti), elin­de yalnızca Napoli Krallığı kaldı. Kraliçe Napolili Giovannal Anjouhı jeanne I) ölünce, bu krallık üstünde bir yandan Aragon Krallığı, bir yandan ikinci Fransız Anjou sülalesi hak id­dia ettiler. Napoli, sonunda, Aragon Krallığı’na kaldı. İtalya paramparçay­dı ama sanat ve edebiyatta hayranlık uyandıran baş yapıtlar yaratılıyordu. Ülke giderek yabancı krallara çekici gelmeye başladı, kimi zaman da İtal­yanların kendileri yabancıları yardı­ma çağırıyorlardı; bu çalışmaların il ki de İtalya savaşlarıyla baş gösterdi.

İtalya Savaşlarından Fransız Devrimi Savaşlarına

İtalya savaşları, 1494’te Charles VIII’in İtal­ya seferleriyle başlayarak 1559’da Cateau-Cambresis anlaşmasına kadar sürdü. Bu savaşlar, Charles VIII’in Napoli Krallığı,Louis XII’nin Milano dukalığı üstünde hak iddia etmelerinden kaynaklandı. Charles VIII, Avus­turya imparatoru Maximilian ile bir yansızlık anlaşması imzalayarak Na­poli’yi ele geçirdi; ama İspanya, Maximilian, Venedikliler, papa ve İtalyan devletlerinin çoğu birleşip Fransa’ya karşı bir ittifak oluşturdular: Charles VIII İtalya’dan kovuldu. 1500’de Louis XII, Milano çevresini elegeçirdi, ama ona karşı yeni bir ittifak oluştu­ran papa julius II, Milanese’yi Fransızlardan geri aldı. Kendisinden önce­ki kralın uğradığı bozgunları gidermek isteyen François I, Po ovasını istila et­ti ve 1515’te Marignan’da İsviçre ve Milanese güçlerini ağır bir yenilgiye uğrattı. Bu zaferle Fransa kralları bir kez daha Milano bölgesine egemen ol­dular.

Ardından İtalya bir başka gücün. Karl V’in (Şarlken) tehdidiyle karşılaştı. İspanya, Hollanda ve Avustur­ya kralı seçilen Karl V, büyükbabası Aragonlu Fernando I’den Napoli Kral­lığı ve Sicilya’yı miras olarak aldı, sonra François I’e karşı giriştiği mü­cadelede Pavia savaşıyla Milanese dolaylarını ele geçirdi. Böylelikle İspanya, İtalya’nın iki ucunu, Milanese dolayları ile Napoli Krallığı’nı al­dı. Bunun üzerine İtalyan devletleri, İspanya siyasetine ayak uydurmak zorunda kaldılar, yalnız Venedik ile stratejik gücü büyük olan küçük Savoia devleti bu çemberin dışında kal­dı.

İspanya’nın mirasının paylaşıldığı an­laşma (1700) İtalya’da birçok değişik­liğin başlangıcı oldu. Louis XIV’ün ikinci torunu, Anjou dükü Felipe V adıyla İspanya tahtına oturdu. Ancak Utrecht anlaşması kendisine Fransa tahtında hiçbir hak tanımadığı gibi, İspanya’ya bağlı toprakların yazgısı­nı da çizdi. Felipe V’in elinde İspanya ile sömürgelerinden başka bir şey kal­madı, İtalya’daki topraklarıysa Habsburgların Avusturya kolunun başka­nı imparator Karl VI’nın eline geçti. Savoia dükü Vittorio Amedeo ise Si­cilya’yı aldı, ama çok geçmeden onu Avusturya imparatorunun elinde bu­lunan Sardinya ile değiş tokuş etti. Bu tarihten sonra Savoia sülalesinin baş­kanı, Sardinya kralı unvanım aldı. Ut­recht anlaşmalarıyla İtalya’da İspan­ya’nın yerine Avusturya geçti ve ül­ke büyük dış güçler arasında bir çe­kişme konusu olmayı sürdürdü. XVIII. yy’ın ilk yarısında başka savaşlar ol­du, başka anlaşmalar yapıldı, sonun­da İtalya, İspanya Bourbonları ile Avusturya Habsburgları arasında paylaşıldı.

1750’lerden başlayarak ortaya çıkan durum şuydu: İspanya kolundan bir Bourbon İki-Sicilya’yı yönetiyordu; kü­çük Parma ve Piacenza dukalıklarıy­sa bir başka Bourbonun elindeydi; Mi­lanese dolayları Avusturya’nın egemenliğindeydi, Toscana büyükdukalığı da gene bir Avusturyalı prensin yö­netimindeydi; Sardinya kralı toprak­larım Ticino’nun doğusuna kadar ge­nişletmişti; Venedik Cumhuriyeti ile Papalık devleti siyasal önemlerini yi­tirmişlerdi. Fransız Devrimi ve Fran­sız İmparatorluğu döneminin tarihsel olayları, İtalya’da büyük yankılar uyandırdı; ülkenin siyasal coğrafyası altüst oldu, ulusal ruh ve birlik özle­mi uyandı.

Fransız Devrimi ve Fransız İmparatorluğu Dönemlerinde İtalya

1792’de Sardinya kralı Fransa karşısında Avusturya ile bir leşti; bunun üstüne Fransız birlikleri Savoia’yı ve Nice kontluğunu işgal et­tiler (bu topraklar ancak bir halk oylamasından [1860] sonra tümüyle dev­redildi). 1796’da Bonapart ilk İtalya seferini başlattı. Yenilgiye uğrayan Avusturya, Campoformio anlaşmasıy­la (1797) Milanese dolaylarından çık­tı, buna karşılık Venedik ve ona bağlı toprakları elde etti. Ayrıca Milanese dolaylarını, Modena dukalığını ve Pa­palık topraklarının kuzeyini kapsayan bir Cisalpina Cumhuriyeti kuruldu. Ertesi yıl Fransa, Piemonte’yi ilhak et­ti, Roma ve Napoli’de cumhuriyet ilan edildi. Sonra Rus ve Avusturya ordu­larının birleşmesiyle Fransızlar İtal­ya’dan kovuldu; Bonapart 1800’den başlayarak ikinci bir sefere girişti ve Lunevüle’de imzalanan barışla yeni­den Campoformio anlaşmasından sonrakine benzeyen bir durum ortaya çık­tı. Birinci konsül olan Bonapart, aynı zamanda kendini İtalya (daha ön­ceki Cisalpina Cumhuriyeti) cumhur­başkanı ilan ettirdi, daha sonra impa­rator olunca da, İtalya Cumhuriyeti’ni İtalya Krallığı’na dönüştürdü. Düş­manlarının güçbirliğini yenince, Avusturya’ya Pressburg anlaşmasını zorla kabul ettirdi, bununla Venedik ve ona bağlı olan topraklar İtalya Krallığı’na katılıyordu. Çok geçmeden Cenova ile Liguria Cumhuriyeti’ni de Fransız İmparatorluğu’na ekledi. 1806’da Napolyon, Bourbonları Napo­li’den kovdu (onlar da Sicilya’ya sığın­dılar), Toscana’yı, Parma ve Piacen za dukalıklarını Fransa’ya bağladı; Papalık topraklarını İtalya ile Fransa yarı yarıya paylaştılar. İtalya üç dev­lete ayrılmış oldu: Napoli Krallığı, Fransa İmparatorluğu ve İtalya Krallığı. Bütün bu devletler Napolyon’a bağlıydı; böylelikle, birleşme yolunda büyük bir adım atılmıştı.

Hadi Paylaş!Share on FacebookTweet about this on TwitterShare on Google+Share on RedditPin on Pinterest

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.