Kant Sonrası Felsefeciler

Kant sonrası felsefeciler sözü, Kant’ m sistemindeki bazı güçlükleri çöz­meye çalışarak bu felsefecinin belli sınırlar içinde tutmaya çalıştığı soyut ve kapsayıcı düşüncenin olağanüstü bir biçimde yenilenmesine yol açan Alman felsefecilerini belirtir. Bunla­rın başlıcaları, Batı’da 1790-1830 yıl­lan arasında son büyük metafizikle­ri kuran Fichte, Schelling ve Hegel’ dir.

Kant felsefesi, bilgi kuramı düzeyin­de, bir biçimcilik olarak ortaya çıkar. Bu biçimcilik, önsel, tümel ve zorun­lu, ama içeriksiz çerçevelere yerleş­tirdiği gerçekliği düzenleme işini ak­la yükler. Bundan ötürü Kant’a göre mutlağın doğrudan bilgisini edinme­miz olanaksızdır. Ahlak düzeyindey­se bu felsefe, akılsal özgürlüğün yö­neldiği ahlak yasası ile doğamızın du­yusal yanı arasında kesin bir ayrım yapan bir ikiciliktir. Bu görüş, eğilim­lerinin tutsağı olan bireye güven duy­mayan bir kötümserliktir ve umudu­nu, somut ve ayrıntılı bir biçimde açıklamadığı insanlığa bağlar. Kant’ın etkisinin bu yanlarına ilk ola­rak Lessing (1729-1781) karşı çıktı ve bireye yeniden değer verdi. Lessing, bireyi, biricik üerleme kaynağı olarak ele alıyor ve Evren’i, uyumlu bir bü­tünsellik, Tanrı’nın düşüncesinin canh bir tenleşmesi olarak görüyor­du. Kant sonrası felsefecUer, daha da büyük bir metafizik atılganlık göster­diler.

KANT ELEŞTİRİCİLİĞİNDE FARKLI YANLAR

Fichte (1762-1814), Schel- Ijng (1775-1854) ve Hegel (1770-1831), hiç kuşkusuz özgün felsefeler ortaya koydular, ama onları Kant eleştirici­liğinden ayıran ortak yanlar da var­dır. Kant, doğayı, Nevvton mekaniği ilkelerine indirgemişti. Buna tepki olarak Kant sonrası felsefeciler, do­ğayı sonsuz ayrıntılarla dolu bir or­ganizma olarak gören ve bu organiz­mada, çeşitli biçimlerin kimi zaman birbiri içinde eridiğini, kimi zaman da magnetizma ve elektrik gibi artı ve eksi karşıt kutuplar çevresinde top­landığını ileri süren bir doğa felse­fesi geliştirdiler.

Kant’ın tarih felsefesi, kozmopolit bir nitelik taşıyordu, insan ilerlemeleri­ni Fransız devrimcileri gibi, geçmiş­le tam bir kopuş içinde ele alıyordu. Kant sonrası felsefecilerse, gelenek duygusunu benimsediler ve doğmak­ta olan ulusalcılık akımlarını savun­dular. Kant’ın, Aristoteles mantığın­da, insan düşüncesinin artık değiş­mez bir edincini görmesine karşılık, Kant sonrası felsefeciler, çelişkiye değer vererek ve onu, her tür meka­nik biçimselleştirme ötesinde atılgan bir araştırmalım temeli olarak benim­seyerek diyalektiğin gerçek yaratıcı­ları oldular. Kant’m, maddeciliği ve idealizmi geçersiz saymasına karşılık, Kant sonrası felsefe kesinlikle idea­list bir felsefeydi.

HEGEL’İN KURDUĞU METAFİZİK YAPI

Ama bunun dışında, Kant son­rası felsefeciler arasında önemli farklar vardır. Fichte, insanoğluna, ulaşılmaz bir ahlaksal ideal doğrultu­sunda şeyleri sonsuz olarak dönüşü­me uğratma görevini verir. Oysa Schelling ve Hegel, kesinlikle idealist­tirler. Hegel şöyle der: “Var-olansız bir var-olması-gereken, gerçek değil­dir.”

Yeni düşüncelere sürekli olarak ka­pılan Schelling, kapalı bir sistem or­taya koymaktan vazgeçti, Hegel ise, Kant’m biçimciliğine sürekli olarak karşı çıkan ve biçim ile içeriğin her alanda diyalektik olarak birbirine bağlı olduğunu, bundan ötürü akh, yalnızca biçimleri kullanan bir yeti durumuna düşürmek istemenin yan­lış olduğunu ve aklın kendinde şeyi (mutlağı) bulabileceğini ileri sürdü. Hegel bu sezgi üstünde, Eflatun ve Leibniz’den sonra kimsenin kurmaya cesaret edemediği dikkate değer bir metafizik yapı kurdu. Bu, aynı girişim içinde tüm varlığı ve tüm düşünceyi kapsamaya yönelen son yapıydı kuş­kusuz.

Söz konusu düşüncelere spinozacıhk adına karşı çıkan Schleiermacher (1768-1834), kötümserlik adına karşı çıkan Schopenhauer (1788-1860) ve maddecilik adına karşı çıkan Feuer- bach (1804-1872), tüm Almanya’da egemen olan ve hemen hemen res­mi nitelik edinen bu felsefe yanında hafif kaldılar.

Hadi Paylaş!Share on FacebookTweet about this on TwitterShare on Google+Share on RedditPin on Pinterest

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.