Kıbrıs’ın Tarihi

Kıbrıs tarihi yapılan arkeolojik araştırmalar, Kıb­rıs’ta yerleşme tarihinin İ.Ö. 6000 yı­lına kadar indiğini göstermiştir. Adanın ilk yerleşme yeri güney kıyı­larında Khirokitia köyü yakınların­dadır. Burada Cilalıtaş devrinden kalma çakmaktaşı ve obsidiyenden yapılmış aletler bulundu. Seramik öncesi diye adlandırılan bu ilk devir­den soma, son derece süslü eşyaların bulunduğu bir başka devir ortaya çıktı. Adanın güneyinde Sotira kö­yünde yapılan araştırmalarla yuvar­lak biçimli süslü vazolar bulundu. İ.Ö. 4000 yılına tarihlenen bu devir­den soma adanın güneyinde Erii’de daha yeni bir dönemden kalma (İ.Ö. 3000), renkli boyalarla boyan­mış süslü eşyalar ortaya çıkarıldı. Adanın ilk yerleşme yerleri güney kı­yılandır ve yerleşenlerin, Mısır’dan ve Mezopotamya’dan geldikleri sanı­lır. Arkeoloji kazılarında bulunan eş­yalar adada sürekli bir kültür geliş­mesinin varlığını ortaya çıkarmakta­dır. İ.Ö. 1600-1050 yıllarında Kıbns, Doğu’nun ticaret merkezi haline gel­mişti. Kıbrıs’ın bir yandan Güney ve Batı Anadolu, bir yandan da Ege ada­larıyla ticari ilişkileri vardı. Bu ticari etkinliğin en önemli kaynağıysa ada­ya adını veren bakır madenleridir. Kıbrıs’ın ticaret etkinliği zamanla ge­lişerek Suriye, Filistin ve Mısır’a ka­dar uzandı.

Kıbrıs, coğrafi konumu nedeniyle birçok kez çeşitli devletlerin istilası­na uğradı ve el değiştirdi. Ticaret, ön­ce Fenikelilerin, sonra Asurluların eline geçti. Asur egemenliği İ.Ö. 669’da sona erince, Kıbrıs 100 yıl sü­reyle bağımsız yaşadı. Yeni yerleşme alanları kuruldu, gemi yapımı ve ma­dencilik en yüksek düzeye ulaştı, se­ramik sanatının en güzel örnekleri bu dönemde gerçekleştirildi. Kıbns İ.Ö. 50 dolaylarında Roma egemenli­ğine girerek Roma kültürünün etkisi altında kaldı (Baf ve Salamis’te Roma uygarlığının etkileri açıkça görülür). İ.S. 395’te Roma İmparatorluğu ikiye ayrılınca Bizanslılann egemenliğine giren, 1192-1489 yılları arasında ba­ğımsız bir krallık haline gelen (Lusignanlar devri) Kıbrıs, 1489’da Ve­nediklilerin egemenliğine girdi. Ve­nediklilerin Doğu Akdeniz’de ticare­ti ellerine geçirip korsanlığa başla­ması üstüne, Osmanlılar adayı bir yıllık kuşatmadan sonra 1571’de ele geçirdiler. Kıbrıs o tarihten başlaya­rak 300 yıldan fazla bir süre Osmanlı Devleti’nin yönetiminde kaldı. Osmanlı İmparatorluğu 1878’de adanın yönetimini bazı koşullar karşılığında İngilizlere bıraktı. Kıbrıs böylece hu­kuken Osmanlı Devleti’ne bağlı, ama İngiliz yönetiminde kalmış oldu. Birinci Dünya savaşında Türkiye Al­manya ile ittifak yapınca, İngiltere Kıbrıs’ı ilhak ettiğini açıkladı. Adada bir yandan stratejik üslerin kuruldu­ğu, bir yandan da Rumların “Enosis” istemeye, yani Yunanistan’la birleş­me yoluna gitmeye başladıkları gö­rüldü. 1951’den sonra Yunanistan, Kıbrıs’ın kendisine bağlanması iste­miyle Birleşmiş Milletler örgütü’ne başvurdu; ama beklediğini elde ede­meyince de adada şiddet hareketleri­ni desteklemeye başladı. Bu arada al­bay Grivas’ın yönetimindeki EOKA, Ortodoks Kilisesi’nin de desteğiyle 1955-1959 yılları arasında Kıbrıs’ta bir iç savaş ortamı yarattı. Ama bir yandan adada önemli bir Türk toplumunun bulunması, bir yandan da İngilizler ile Fransızların Süveyş’e mü­dahalelerinde adayı stratejik açıdan bir üs olarak kullanmaları, 1960’ta, İngiliz askerî güçlerine dokunulmaması koşuluyla Kıbrıs’a bağımsızlık tanınmasına yol açtı. Kurulan Kıbns Cumhuriyeti’nin başkanlığına baş­piskopos Makarios, başkan yardım­cılığına da Dr. Fazıl Küçük seçildi. Ama bu tür bir hükümetin varlığını sürdürebilmesi için, iki toplumun birbirine güvenmesi, barış içinde bir­likte yaşamaları gerekiyordu; oysa Rum toplumunun davranışları bu güveni vermekten, böyle bir ortamı yaratmaktan uzaktı. Gerçekten de Makarios’un Kıbns anayasasında de­ğişiklikler yapmak istemesi (1962’de bu amaçla Ankara’ya, sonuç verme­yen bir ziyaret yaptı), adadaki iki top­lum arasında kanlı olaylara yol açtı. 1963 yılının sonlarında Rumların Türk köylerine saldırarak yakıp yık­maları, adadaki Türklere ateş açıp öl­dürmeleri üzerine, Türk uçakları 7-11 Ağustos 1964’te Kıbrıs’taki bazı Rum mevzilerini bombalamak zo­runda kaldı. Bu müdahaleden sonra bir ateşkes imzalandı. 1967’deki Geçitkale olaylarıyla başlayan bunalım­lı dönem, Türkiye’nin, Yunan kuv­vetlerini adadan çekilmek zorunda bırakmasıyla sonuçlandı. 29 Aralık 1967’de de Kıbrıs Türk Yönetimi ilan edildi. 13 Nisan 1968’de bu yöneti­min asbaşkanlığım üstlenen Rauf Denktaş, aynı yıl başlayan ikili görüş­melere Türk toplumu temsilcisi ola­rak katıldı. 1972’de Birleşmiş Millet­ler genel sekreteri Kurt VValdheim’in başlattığı görüşmelerde Türk toplumunu temsil eden Rauf Denktaş, 16 Şubat 197 3’te Kıbrıs cumhurbaşkanı yardımcısı seçildi. Temmuz 1974’te, Yunan subayları yönetimindeki Kıb­rıs Rum Ulusal Muhafız Birlikleri’nin Makarios’u devirip, yerine EO­KA tedhişçisi Nikos Sampson’u ge­tirmeleri üzerine, Türkiye 20 Tem­muzda Kıbrıs Barış Harekâtı’m baş­latarak adadaki Türk toplumunun güvenliğini sağladı. Bu müdahale­den sonra ateşkes imzalandı. Sampson cumhurbaşkanlığından çekilerek yerine Glafkos Klerides getirildi. Ağustosta yapılan barış görüşmeleri Yunanlıların oyalama taktiğinden ötürü sonuç vermeyince, îkinci Kıb­rıs Barış Harekâtı başladı ve Türk bir­likleri adanın yaklaşık % 40’ını ele geçirdi. Makarios’un Kıbrıs’a dönüp cumhurbaşkanlığını yeniden üstlen­mesinden (Aralık 1974) sonra, Kıbrıs Türk Federe Devleti ilan edildi (13 Şubat 1975) ve başkanlığına da Rauf Denktaş getirildi. Makarios ölünce (Ağustos 1977) yerine cumhurbaşka­nı seçilen Spiros Kipriyanu da top­lumlararası görüşmelerde oyalama taktiğini sürdürünce, 15 Kasım 1983’te Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (K.K.T.C.) kurulduğu ilan edildi (başkenti Lefkoşe) ve cumhur­başkanlığına Rauf Denktaş seçildi. Ocak 1985’te Birleşmiş Milletler mer­kezinde Rauf Denktaş başkanlığın­daki Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti heyeti ile Spiros Kipriyanu başkanlı­ğındaki Kıbrıs Rum heyeti arasında, Birleşmiş Miletler genel sekreteri Perez de Cuellar gözetiminde yapılan “zirve görüşmeleri”nde Rumların uzlaşmaz tutumları nedeniyle bir sonuç alınamadı ve birkaç gun sonra Rauf Denktaş K.K.T.C’nde 23 Hazi­randa genel seçimlerin yapılacağını açıkladı. Cumhurbaşkanlığına Rauf Denktaş’ın seçildiği yeni cumhuri­yette, 23 Haziran 1985’te yapılan se­çimlerde çoğunluğu alan Ulusal Bir­lik Partisi, solcu Toplumcu Kurtuluş Partisi’yle bir koalisyon kurdu ve başbakanlığa Derviş Eroğlu getirildi. 1990 Martında istifa eden Rauf Denk- taş’ın, 1990 Nisanında yapılan se­çimlerde yeniden cumhurbaşkanlı­ğına seçilmesinden sonra, 1990 Ma­yısında yapılan genel seçimlerde de, Ulusal Birlik Partisi, 1985 seçimleri­ne oranla oylarını önemli ölçüde ar­tırdı ve Derviş Eroğlu yeniden başba­kanlığa getirildi. Birleşmiş Milletler genel sekreterinin aracılığıyla 1992’de Kıbrıs Rum Yönetimi başka­nı Vasiliu ile birkaç kez biraraya ge­len Denktaş, Vasiliu’nun ağır koşul­lar öne sürmesi nedeniyle, Kıbrıs sorununun çözümünde geçerli bir so­nuç almayı başaramadı. 1993 Şuba­tında Vasiliu’nun yerine G. Kleri- des’in seçilmesi, sorunun çözümü konusunda beklentileri artırdıysa da, Rauf Denktaş’m, Derviş Eroğlu’yla görüş ayrılıklarından ötürü, görüş­melerde Türk toplumunun temsilci­liğinden çekildiğini açıklaması (Ni­san 1993), soruna yeni bir belirsizlik getirdi.

Hadi Paylaş!Share on FacebookTweet about this on TwitterShare on Google+Share on RedditPin on Pinterest

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.