Estamp Nedir? Tarihi ve Gelişimi

Estamp, Tahta ya da bakır levha üstüne oyul­muş ya da alçıtaşı üstüne çizilmiş bir resmin kâğıda basılması. Daha genel bir anlamda, estamp, herhangi bir gravür yönteminin kitap resimleme işlevi dışında kullanılarak başlı başı­na sergilenmesidir (baskıdan sonra, bir metni süslemek amacıyla hazırla­nan kazılmış bir resim söz konusu olduğunda vinyet, ya da pek ayrım yap­maksızın genişletilerek, gravür teri­mi kullanılır). Bir kitabı süsleyen es­tamp ya da gravür, sanatçının, kendi yapıtı olan bir kompozisyonu, basıla­cak levha ya da tabaka üstüne doğru­dan doğruya çizmesi durumunda, özgün estamp ya da gravür sayılır. Günümüzde, provalardan pek çok çoğaltma yapılmasını önlemek ama­cıyla, özgün estamp, elle yazılmış olarak ve basılacak desen içinde yer almamak koşuluyla, sanatçının im­zasını, provaların toplam sayısını ve seri numarasını taşımak zorundadır. Bu durumda, estamp, bir sanatçının içdünyasının tam bir dışavurumu olabildiğinden, özgün estamp ile ne kadar usta olursa olsun, gravürcünün, bir yapımcı ya da olsa olsa başka bir sanatçının eğilimlerinin aktarıcı­sı olmaktan öteye gitmediği çoğaltma estamp arasında büyük bir fark vardır.

Estamp Tarihi

Estampın tarihçesi kâğıdın bulun­masına ve yaygınlaşmasına bağlıdır. Doğu’da yapılan ve resimlerin bası­mı için hazırlanmış kazılı levhalar üstündeki tarihler IX. yy’a kadar da­yanır.

İslâm ülkeleri aracılığıyla Çin’den Batı dünyasına götürülen kâğıt, Av­rupa’da X. yy’da tanınmakla birlikte, Batı’da ilk estamplar, ancak XIV. yy. sonlarında ortaya çıktı. Bunlar aşağı yukarı her ülkede yaygın olan, kimin tarafından yapıldığı da belli olma­yan, halkın beğenisine uygun resim­lerdi. Bu ksilografilerde (tahta üstüne yapılan ilkel gravür), dinsel sahneler görülmekte, alegoriler, iskambil kâğıtları, bazen de takvimler resim- lenmekteydi. 1418’de yapıldığı sanı­lan, Brüksel’deki Cabinet des Estam- pes’ta yer alan Meryemve 1423’te ba­sılan Manchester’da Ryland’s Library’deki estamplar, Batı’da bilinen, tahta üstüne en eski estamplardır. Ciltlenen ve resimlerin altlarında ba­sılı bir açıklamanın yer aldığı kitap . biçimindeki, tahta üstüne ilk baskılar ya da tablet baskılan da, aynı döne­me raslar.

Metal Üstüne Çukurlu ile Gravürler (Estamp)

Estamp gravür

Tahta üstüne gravür yöntemiyle 1450’ye doğru yapılmış olan ve sanatçısı bilinmeyen Suçsuz Azizlerin Kıyımı adlı gravür.

Vasari’ye göre, metal üstüne çukur­lu gravür usulünü Floransalı kuyum­cu Maso Finiguerra (1426’ya doğru- 1464) bulmuştur.

Antonio del Pollaiolo’nun (1426- 1498) Çıplak Adamlar Savaşı levha­sının, Andrea Mantegna’ya yol gös­terdiğini kabul etmek pek kolay de­ğildir. Ne olursa olsun, her ikisinin de anlatım gücü sonraki birçok gra- vürcüyü etkilemiştir. Bologna’da ça­lışan gravürcü Marcantonio Raimon- di (1475’e doğru-1530’a doğru), baş­langıçta Dürer’i taklit edip, Raffael- lo’nun yapıtlarını ustalıkla bakır üs­tüne aktararak, çoğaltma usulünü bulmuştur. Aynı biçimde, Dürer ve Mantegna’nm ustalıklarından etkile­nen Giulio Campagnola (1482-1520 ?) da, noktalı yöntemin yeni boyutlar kazandırdığı bir teknik kullanmış, Parmigianino (1503-1540) ustalığını en iyi, yepyeni bir yöntem olan ofort’ ta göstermiştir. Fontainebleau ıgra- vürcüleri de, başarılarıyla sonradan, uzaktan uzağa il Guido (1575-1642) ve il Guercino (1592’ye doğru-1666) gibi sanatçıları etkileyecek olan Par­migianino okuluna bağlı kalmışlar­dır.

Dürer’den Rembrandt’a

Dürer’den önce, XV. yy. sonlarına doğru Almanya’da çok ilgi çekici es­tamplar yapılmıştı. Bunlara haklı olarak verilen değer, bir yandan, 300’den çok levhanın üstünde adının başharfleri (E.S.) bulunan ve “1466’h Usta” diye tanınan, kimliği belirsiz gravür ustasının yetenekleri­ne, bir yandan da 1492-1526 arasın­da yaptığı bakır gravürleriyle, metal üstüne çukur gravür alanında daha önce hiçbir ustanın erişemediği bir yetkinlik örneği veren, Dürer’in ger­çek öncüsü Martin Schongauer’in (1450’ye doğru-1491) çizgi sağlamlı­ğına dayanmaktadır. Hans Baldung, Beham kardeşler, Aldegrever de bu konuyu iyi kavramışlardır.

Dürer’in yaşadığı dönemde, Lei- den’li Lucas (1494-1533) adlı sanat­çı, Hieronymus Cork, Van der Heyden ve Jan Wierix’in, aralarında Brueghel’in de bulunduğu birçok ressa­mın yapıtlarını gravüre aktarma usu­lünü ortaya koydukları Hollanda’da, en yetenekli gravür ustası olarak ken­dini kabul ettirmiştir. Dijon’da, ku­yumcu Jean Duvet’nin (1485-1570) gravürlerini Alman ve İtalyan ustalarınkinden ayırt etmek güçtür. Gene de, 25 levhadan oluşan Apokalypsis ve Tek Boynuz, Fransa’da kazı kale­miyle yapılan ilk önemli çalışmaları temsil ederler.

XVI. yy’da gerek Paris, gerek Roma’da estamp ticareti son derece can­lanmış, Fransa’da, bu başarı Jean cin Gourmont, Etienne Delaune, Androuet Du Cerceau ve Pierre Woeiriot’nun ustalıklarından kaynaklan­mıştır. Fontainebleau okuluysa, alı­cılarda uyandırdığı büyük ilgi dışında, yüzyılın ikinci yarısında tahta­dan uzaklaşılarak metal üstüne çu­kur gravür usulünün benimsenme­sinde önemli ölçüde etkili olmuştur.

XVI. yy’ın son çeyreğinde, estamp, kitap kadar sık olmasa da, kazı kale­miyle çalışan iki ustanın elinde bü­yük ölçüde gelişmiştir: Thomas de Leu (1560-1612) ve Leonard Gaultier (1551-1641).

XVII. yy’da Fransa’da ofort’ta dire­nen Jacques Callot, kazı kalemini be­nimseyen Robert Nanteuil (1623’e doğru-1678), Claude Mellan (1598- 1688), Abraham Bosse (1602-1676) ve Sebastien Le Clerc (1637-1714) de. bu konuda önemli sanatçılardır. Mellan’ın kazı kalemiyle gerçekleş­tirdiği ünlü Kutsal Yüz( 1649), gravü­rü merkezden (burun) başlayarak sarmal biçimde tek bir çizgiyle geliş­tirmeye dayanan, teknik bir yürekli­lik örneği sayılır. Yoğun estamp üre­timi ve estamp pazarının gelişmesi. 1667’de Colbert’in, Michel de Marolles’un derlediği 123 000 parçayı ele geçirmesinin ardından, “Cabinet des Estampes et des Planches grave- i!s”nin kurulmasıyla sonuçlanmış, gravür sanatının güçlü bir biçimde XVII. yy. Fransız klasikçiliğini vurgu­ladığı bir tarihte, bu müzede estamp­lar ve oyma bakırlar sergilenmiştir. Tam anlamıyla klasik görünümdeki Gerard Edelinck (1640’a doğru 1707), Nanteuil’ünkine yakın bir an­layışla Lebrun, Philippe de Champa- igne ya da Mignard’ın yapıtları üs­tünde çalışmış, gene klasik anlayışta­ki Jean Pesne ve Ğtienne Baudet, Gu- illaume Chasteau az çok ustalıkla Poussin’in yapıtlarını çoğaltırken, Ge­rard Audran (1640-1703) ofort’la ka­zı kalemini bir arada kullanmıştır. Fransa’da estampın gelişmesi sıra­sında, Flandre’da Van Dvck’le ve Rubens’in hizmetindeki gravürcülerle (Pontius, Lucas Vosterman, vb.) gra­vür sanatı parlak bir dönem yaşamış, Hollanda’daysa Rembrandt, dehası­nın oldukça büyük bir bölümünü es­tamplarına ayırmıştır.

Verimli Atölyeler Ve Estamp Tüccarları

XVIII. yy., hem babadan oğula gravürcü ailelerin çalıştığı verimli atöl­yelerin, estamp alım-satımcılarının, koleksiyonların ve açıkartırmaların yüzyılı, hem de içlerinde en ilgi çe­kenleri Crozat Albümü (P.J. Mariette’in notları) ile Jullienne Albümü olan büyük estamp albümlerinin yayımlandığı bir yüzyıl oldu. Bu iki bü­yük yapıttan ilkinde Pierre Crozat’nın derlediği en güzel desenlerin çoğaltıldığı 178 levha sergilenirken, Jean de Jullienne tarafından yayımla­nan ikinci albümde, Watteau’nun gerçekleştirdiği desen ve yağlıboya yapıtların büyük bir bölümünün çoğaltılmış birçok örneği bir araya top­landı. Boucher’nin yapıtları, sanatçı­nın sağlığında, Chardin’i (Çamaşırcı Kadın, Kirazlı Kız, vb.) ustalıkla işle­yen bir Baba Cochin’in yanında pek de başarılı sayılamayacak kendi gravürcüleri tarafından çoğaltıldı. R. Gaillard, J.Massard ve J.C.Le Vasseur gi­bi usta kazı kalemciler, bütünüyle Greuze’ün istekleri doğrultusunda çalışarak, yapıtlarından estamplar (Köyün Yavuklusu, Cezalandırılan Oğul) hazırladılar. Çok yetenekli bir sanatçı olan Nicolas de Launay (1739-1792) da, Fragonard’ın (Kü­çük Vaazci, vb.) en sadık yorumcusu oldu.

XVI. yy’dan bu yana bir kenara bıra­kılmış olan çokrenklilik, teknik lev­haların üst üste konmasına dayanan yeni bir yöntem sayesinde, Gautier Dagoty’nin oğullan ve Debucourt (Gezinti, 1787) tarafından yeniden değerlendirilirken, Philippe Choffard (1730-1809) da “küçük estamp­lar” yaptı: Şenlik programlan; balo davetiyeleri; vb. Bu tür özenticiliğe yönelik bir anlayıştan çok uzak olan VVilliam Hogarth’sa, son derece şaşırtıcı estamplarında çağının İngilte­re’sinden çarpıcı görüntüler sundu.

XVIII. yy. boyunca hizmetlerinde ça­lışan çoğaltma gravürcülerinin çok sayıda olmasına karşın, aşağı yukarı bütün ressamlar, birkaç bakır oyma da olsa, aynı zamanda gravür de yap­tılar.

PİRANEST’DEN REDON’A

XVIII. yy’da İtalyan estampçılığımn başarısı Canaletto’ya (1697-1768), baba-oğul Tiepolo’lara ve Giovan Battista Piranesi’ye bağlanır. Bu sanatçılardan her biri, kendi iç dünya­sının eğilimine göre, Venedik’in ışık­larını (Canaletto), Venedik’in Hapis­hanelerinin karanlık dünyasını (Pi- ranesi) çizerek, sözcüğün en güçlü anlamıyla birer yaratıcı oldular. 1799’da Goya’nın Kaprisle finin ya­yımlanması, XIX. yy. gravürcülerini daha özgürce çalışmalara yöneltti. Honore Daumier adının tek başına taşbasması tekniğini simgelemesin­den önce, Fransa’da üç yetenekli sanatçı ortaya çıktı: Charlet; Raffet, özellikle de Gavarni. Değeri tartışıl­mayacak bir başka usta da ofort’çu (Notre-Dame Galerisi, Morg, vb.) Charles Meı^on (1821-1868) oldu.

XIX. yy’m ikinci yarısında, taşbasması tekniğiyle pek çok sanatçı (Eugene Carriere, Steinlein, Degas, vb.) ilgi­lendiren de, bu teknikte sanatlarının özünü yansıtabilmeyi Toulouse Lautrec ve Odilon Redon gibi pek azı başarabildi.

Eğilimleri ne olursa olsun, XX. yy. ressamlarının çoğu gravür çalıştılar. Picasso, Matisse, Jacques Villon, Rouault bu alanda büyük başarılar gösterdiler. Pek çok ressam da ilgi çe­kici estamplar ortaya koydu: Anla­tımcılardan Münch, Nolde, Franz Marc; gerçeküstücülerden Mirö, Ernst, Dali. Bazı genç sanatçılar da kâğıdın kabartma yöntemiyle işlen­mesiyle, çekici etkiler elde ettiler.

Japon Estampları

Çin’de IX. yy’dan bu yana uygulanan estamp sanatı, Çinlilerin matbaayı bulmalarında çok önemli bir basa­mak oluşturdu. Asya’da yaygın tek yöntem olan, tahta üstüne ilk Çin gra­vür teknikleri, Japonya’da XII. yy’da yaygınlaştı ve ancak çok daha sonra­ki tarihlerde gelişme gösterdi. X. yy’dan XVII. yy’a kadar, Uzakdo­ğu’da estamp yaratımı, özünde, iba­det ve şenliklerle ilişkiliydi: Evlerini ucuza süslemek isteyen sıradan insanlara, pazar yerlerinde satılan ve yüksek sanat değeri taşımayan halk resimleri. XVII. yy’da Japonya’da ti­yatroya gösterilen düşkünlük ve da­ha sonra büyük hac alışkanlığı, es­tamp üretiminde ve yaygınlaşmasın­da da etkili oldu (o dönemin estamp­ları, tiyatro programları, ünlü oyun­cuların portreleri ya da bir hacının zi­yaret ettiği kutsal yerlerden anı ola­rak getirdiği manzaralar biçiminde­dir). Japon estamp sanatı, sanatçı, gravürcü ve basımcı arasında sıkı bir işbirliği kurulması sonucunda, bu re­simlerin günden güne daha kusursuz biçimde işlenmesiyle gelişti.

SİYAH BASKI

Buddha Dua Kitapları’nı oluşturan sayfaların yapımında daha önce kul­lanılmış (1582) olan siyah baskı, en yalın ve eski baskı tekniğidir. Sanatçı (estampa imzasını koyacak olan kişi) minogami adı verilen özel bir kâğıt üstüne (seyrek olarak da gampişi kâ­ğıdına), deseni, yazıları, altyazıları ve imzasını çizer. Çizilen bu sayfa da­ha sonra bir gravürcüye verilir. Gra­vürcü, aşağı yukarı bütünüyle gravür yapımına ayrılmış bir tahtayı, özenle lifler doğrultusunda rendeleyip cila­layarak bir levha hazırlar: Deseni eli­ne alıp, levhası üstüne ince birtabaka pirinç kolası (nori) sürerek, çizgiler levhayla yüz yüze gelecek biçimde deseni levhanın bütün yüzüne bastı­rır; böylece desen ortaya çıkarak be­lirginleşir.

Sanatçının, saydam bir kâğıt kullan­ması durumunda, çizgiler göründü­ğü için başka hiçbir işleme gerek kal­madan oyma yapılabilir. Desen saydam olmayan bir kâğıt üstüne çizil­mişse, gravür sanatçısı, bu kâğıdı su­sam yağına bulayarak, ışığı geçire­cek duruma getirir. Yapıştırılan desen kuruysa, gravürcü bir bıçak (kogatana) yardımıyla enlemesine çen­tikler atarak, desenin bütün çizgileri üstünde çalışır. Daha sonra, çizgiler arasında kalan tahta parçacıklarını düz kesen makas (aisuki) ve oluklu oyma kalemleriyle (manı monıi) te­mizlemeden önce, bu işlem sonunda elde edilen desenin üstünden geçer. Yapılması kesinlikle zorunlu prova baskısından önceki biçim verme iş­lemlerinde cetvel, fırça, vb. kullanı­lır. Böylece işlenen, çoğunlukla da rötuş gören levha, son olarak basım­cıya verilir.

RENKLİ BASKI

Renkli estamp yapımı, siyah estamp tekniğinin zenginleştiriimesiyle sağ­lanır. Önce, ancak siyah estamp çıka­rılabilecek bir gravür levhasından minogami ya da gampişi kâğıdı üstü­ne çeşitli provalar elde edilir. Estam­pı imzalayacak sanatçı, istediği renk sayısı kadar (her yaprak için bir tek renk) prova kullanarak, desendeki her biçim için renkli konturlar çizer. Her yaprak, renkli kontur çizgisine göre ayrı bir tahta üstüne yapıştırılır ve her biri renkli konturuna göre yon­tulur. Bütün levhalar bu yöntemle ka­zındıktan sonra, basımcı bunları bir­biri ardından, estamp yapılacak tek boş yaprak üstüne basar. Estampın bütün uyumu bu son işleme bağlıdır. Japon estamp sanatına Masanobu (1689-1768) tarafından kazandırılan çokrenklilik, en gözde estamp sanat­çılarının ilgisini çekmiştir: Haruno- bu: Şunşo: Kyonaga: Utamaro: vb. XIX. yy’da Hokusai’nin imlerle anlat­madaki ustalığına ve biçimsel buluş­larının düzeyine hâlâ erişilememiş­tir. Hiroşige (1797-1858) de. Japon estampının büyük ustalarından biri olmasının yanı sıra, bu sanatın son büyük sanatçısı olmuştur.

Hadi Paylaş!Share on FacebookTweet about this on TwitterShare on Google+Share on RedditPin on Pinterest

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.