Faşizm Nedir? Kuruluşu ve Öğretisi

Faşim Nedir? İtalya’da 1922 yılında Mussolini tara­fından kurulan siyasal sistem. Faşizm terimi, geniş anlamıyla, ulus­çu doğrultuda diktatörlük kurmaya girişen öğretileri, hattâ şiddete yöne­len “gerici” siyasal tutumları belirtir.

Faşizmin Kuruluşu

Faşizm, Birinci Dünya savaşından sonra İtalya’da, ülkenin toplumsal bozukluklarla altüst olduğu bir sıra­da doğdu. O tarihlerde komünistle­rin geniş halk yığınları arasında et­kinlikleri artarken, parlamento siste­mi de toplumsal düzeni sağlamakta güçlük çekiyordu. Öte yandan, İtal­ya, savaşta kazanan ülkeler arasında yer aldığı halde, istediği bütün top­rakları ele geçirememiş, bu durum, gerek küçük burjuva sınıfı arasında, gerek eski muharipler çevresinde şiddetli ulusçu duygular uyandır­mıştı. Bu duygular, özellikle sınır kenti Fiume’nin İtalya’ya bağlanma­sını isteyen ozan Gabriele D’Annunzio tararından dile getiriliyordu.

İlk “savaş birliği”, kamu düzenini sağlamak, komünistlerle mücadele etmek, Fiume ve Dalmaçya’yı İtal­ya’ya bağlamak, toplumsal ve demo­kratik reformlar gerçekleştirmek amacını güden Benito Mussolini ta­rafından Milano’da 23 Mart 1919’da kuruldu. Mussolini iki yıl boyunca bütün İtalya’da yarı-askerî örgütler olan bu savaş birliklerini çoğalttı. Ör­güt üyeleri (squadristi), kara gömlek giyiyorlar ve şefleri Duce’ye (yöneti­ci, önder anlamına gelen latince dux sözcüğünün italyancalaştırılmış bi­çimi) körü körüne bağlılık gösteri­yorlardı. İşsizler, ulusçular, eski mu­haripler, küçük burjuvalar gibi her sınıf halk arasından, yaşamından hoşnut olmayan kişilerin bir araya getirilmesiyle oluşan squadristfleT 1920 yılının yaz aylarından başlayarak komünist ve sosyalist partilerin binalarına saldırmaya giriştiler. Mussolini, bu aşırı şiddet hareketle­rini sınırlandırmak amacıyla’1921 ’de bütün savaş birliklerini | bir araya ge­tiren ulusal bir faşist parti kurmayı kararlaştırdı.

Başlangıçta pek önemsenmeyen fa­şist parti, çok geçmeden büyük ölçü­de gelişti. Halk kitlelerinin isteksizli­ği, yılgınlığı, faşist öğretinin ulusçu niteliğinin çekici geldiği çok sayıda subay ve jandarmanın (carabinieri) gizli işbirliği, hükümetin zayıflığı, si­yasal partner arasındaki bölünme (Livomo kongresinden sonra sosya­listler ile komünistler arasındaki kopma), sağın toplumsal savaşıma, sendika hareketlerine, vb’ne karşı bir cephe oluşturmasını sabırsızlıkla bekleyen büyük sanayicilerin desteği gibi çeşitli öğeler, bu hızlı gelişme­nin başlıca etmenleri oldu. 1 Ağustos 1922’de sosyalistlerin başlattığı ge­nel grev, Mussolini’ye, kral Vittorio Emanuele IH’e bir ültimatom verme fırsatı yarattı (Mussolini iktidara gel­mek istiyordu); ayrıca, ünlü Roma yürüyüşünü düzenledi (hükümet kuvvetleri bu yürüyüşe ancak göster­melik biçimde karşı koyabildiler). Mussolini, iktidara gelince, önce bir koalisyon hükümeti kurdu; sonra Meclis ve Senato tarafından kendine tam yetki verilmesini sağladı (25 Ka­sım 1922) ve kurnazca hazırlanmış bir seçim reformuyla gene kendine körü körüne bağlı bir Millet Meclisi seçtirdi. Böylece, bu noktaya kadar, faşizm yasal yollarla yerleşme olana­ğı buldu.

Matteotti’nin Kara Gömlekliler tara­fından öldürülmesi (Haziran 1924) üstüne, sosyalist milletvekilleri olayı protesto etmek için Parlamento’yu terk edince, Mussolini de parlamento sisteminden geriye kalan her şeyi or­tadan kaldırma fırsatı elde etmiş oldu ve 1925 Ocağında totaliter bir yöne­tim kurduğunu açıkladı: muhalefet devreden çıkarıldı; partiler dağıtıldı; Parlamento etkisiz duruma getirildi; Milis adı verilen özel bir polis örgütü kuruldu.

Faşist Öğreti

Faşist rejimin yapısını dört temel ilke belirliyordu: Devlet başkanmın üs­tünlüğü; faşist partinin üstünlüğü; bütün ulusun siyasallaştırılması; İtalyan ulusunun üstünlüğü. DEVLET BAŞKANININ ÜSTÜNLÜ­ĞÜ. Bütün yetkileri elinde tutan dev­let başkanı, diktatörlüğün temelini oluşturuyordu; bu üstünlüğü, İtal­ya’da şu özlü sözle dile getirilmektey­di: “Duce her zaman haklıdır.” FAŞİST PARTİNİN ÜSTÜNLÜĞÜ. Devletle özdeş olan faşist parti, her düzeydeki halk üstünde varlığını gösteriyor, özellikle yan-askerî ör­gütlere alınan gençlerin yönlendiril­mesini ve faşizmin sürdürülmesinin sağlanmasını amaç alıyordu. BÜTÜN ULUSUN SİYASALLAŞTI­RILMASI. Birçok diktatörlüğün tersi­ne, faşizm bütün ülkenin siyasete ka­tılmasını istemekteydi. Bunun için, halk, basın, radyo ve sinemayla des­teklenen etkili bir propagandayla ko­şullandırıldı. Roma imparatorlu­ğu’nun göklere çıkarılması için tarih gözden geçirildi (zaten Mussoli- ni’nin ulusçu ilkeleri de Roma İmpa- ratorluğu’ndan kaynaklanmaktay­dı); görkemli kitle gösterileri düzen­lendi; lonca sistemi yüceltildi; top­lumsal sınıfların yerini loncaların alması, böylece sınıf çatışmasının so­na ermesi amaç alındı.

İtalyan Ulusunun Üstünlüğü

İtalya’yı Avrupa’nın en büyük devleti yapmak isteyen Mussolini, doğum oranlarını artırmayı amaç alan bir siyaset izlemeye girişti ve yurt dışına göçü yasakladı. Ülke için­de “iktisadi savaşımlar”a girişildi: 1925’te 50 milyon ton olan buğday üretiminin 1933’te 80 milyon tonu aşmasının öngörülmesi; 1,5 milyon hektarlık toprağın (Pontina bataklı­ğı) verimli hale getirilmesi; elektrik santralları, yüksek fırınlar ve otoyol­lar yapımı. Ülke dışında da, çeşitli sa­vaşlara girişildi; Afrika’da 1922-1933 yılları arasında Trablusgarp ile Sirenaik üstünde egemenlik sağlandı ve Etyopya’ya savaş açıldı (1935-1936); Akdeniz’de 1939’da Arnavutluk haksız yere işgal edildi.

İtalya’da Faşizmin Gerilemesi ve Başka Ülkelere Yayılması

İkinci Dünya savaşında, İtalya’nın Almanya’nın yanında yer alması, fa­şizmin gerilemesini hızlandırdı. Al­manlar, Yugoslavya, Yunanistan ve Afrika’daki İtalyan birliklerine yar­dım etmek zorunda kaldılar: sıkı bir himayecilikle desteklenen iktisadi gelişmenin yapaylığı ortaya çıktı;

o döneme kadar yasa dışı sayılan, fa­şizme karşı partiler güçlendiler. Müt­tefik ordularının İtalya yarımadası­nın güneyine ayak basmasıyla Mus­solini iktidardan düştü (Temmuz 1943).

24 Temmuzu 25’e bağlayan gece, fa­şistlerin önde gelen yöneticileri, Mussolini’den yetkilerini krala dev­retmesini istediler. Mussolini bu öneriyi kabul etmeyince, kralın buy­ruğuyla tutuklandı. Ama bir süre sonra Almanlar tarafından kurtarıldı ve Savoia sülalesinin iktidardan düş­tüğünü ilân ederek Kuzey İtalya’da cumhuriyetçi faşist bir hükümet kur­du: Faşizme karşı kuvvetlerin Mus- solini’yi kurşuna dizmeleriyle, bu hükümet de sona erdi (28 Nisan 1945).

Faşizm, başlangıçta İtalya’ya özgü bir olay olmakla birlikte, Alman nas- yonal-sosyalizmiyle de sık sık karşı- laştırılmıştır. Nitekim faşizmin nas- yonal-sosyalizmle tek kişinin dikta­törlüğü, yayılmacı siyaset, tek parti yönetimi, polisin, gençlik örgütleri­nin ve propagandanın önemi gibi benzer birçok yanı vardır; ama nas- yonal-ısosyalizmden ayrıldığı bir­çok yan da vardır. Bu ayrılıkların ba­şında, nazizmin devlet kavramına değil, ırk birliğine (Arî ırktan olanlar) dayanması yer alır.

Faşizmin İtalya’da iktidarda olduğu dönemde Avrupa’nın en az gelişmiş ülkelerinde de, faşizme benzeyen baskıcı eğilimlerle sık sık karşılaşıl­dı. Bu eğilimler bazen parti görüntü­sü altındaydı (Polonya’da Ulusal Bir­lik Kampı; Macaristan’da Szalasi’nin Oklu Haç Partisi; Romanya’da Codreanu’nun Demir Muhafızları, vb.), bazen de bir devlet örgütü biçiminde ortaya çıkıyordu (İspanya’da Primo de Rivera; Portekiz’de Salazar). Daha sonra buna benzer hareketler, de­mokrasinin iktisadi bunalımları ön­lemekte başarısız kaldığı Üçüncü Dünya ülkelerinde gözlendi (Brezil­ya’da Yeşil Gömlekliler; Meksika’da Yaldızlı Gömlekliler; Peru’da Kara Gömlekliler; Kolombiya’da Falanj­lar) ve büyük toprak sahipleri tarafın­dan da desteklenerek, çoğunlukla dikta yönetimleriyle sonuçlandı: Do­minik Cumhuriyeti’nde Trujillo yö­netimi; Küba’da Batista yönetimi: Haiti’de Duvalier yönetimi; vb. Ayrı­ca, 1980 yıllarından başlayarak, İtal­ya’da (Yeni Faşistler) ve Avrupa’nın aşağı yukarı bütün ülkelerinde, faşist özellikli (özellikle yabancı düşmanlı­ğı görünümü altında) hareketler ye­niden ortaya çıktı.

Hadi Paylaş!Share on FacebookTweet about this on TwitterShare on Google+Share on RedditPin on Pinterest

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.