Kanada Tarihi

Modern Kanada XVI. yy’a doğru, bü­yük coğrafi keşifler zamanında doğdu. Ama bu topraklarda, yüzlerce yıldır, iki kıtanın buzlarla birbirlerine bağlı olduğu sırada Asya’dan kalkıp Bering boğazını geçerek Amerika kıtasma geldikleri sanılan yerli toplulukları ya­şıyordu. Kanada kıyılarına ilk ayak basan Avrupalılar kuşkusuz Vikinglerdi. Çok daha ileri bir tarihte, 1497’de, İngiltere kralı hesabma yol­culuk eden Giovanni Caboto, Newfoundland kıyılarını keşfetti. İç ke­simlere doğru ilk olarak ilerleyen jacques Cartier oldu; Saint Lavvrence ır­mağı boyunca yukarılara doğru çıka­rak, 1535’te Montreal yakınlarında Lachine çavlanlarma kadar ulaştı. Bu yeni topraklarda iklimin çok sert ol­ması ve bu arada, Fransa’nın siyasal yaşamındaki çalkantılar yüzünden sö­mürgeleştirme hareketi başlatılamadı. 1605’te Samuel de Champlain Acadie’de (Akadya) Port-Royal’i (günü­müzde Nova Scotia’da Anna polis) kur­du: Daha sonra, 1608’de Saint Lawrence ırmağına egemen olan stratejik bir burunda, Quebec’in temellerim at­tı. Kızılderililerin (Huronlar ve Algonkinler) dostluğunu kazanan Cham­plain, Kanada’nm iç kesimlerine doğ­ru ilerleyerek Büyük Göller’e kadar ulaştı, burada Huronlarla Algonkin- lerin düşmam ve İngilizlerin dostu olan İrakuvalarla çatıştı.

1642’de kurulan Montreal, ardı arka­sı kesilmeyen yerli saldırılanımı he­defi oldu, bu nedenle yöre çok yavaş gelişti. Ama Fransa’da, Louis XIV, 1660 yılma doğru, denizaşırı krallığı­nı geliştirmek amacıyla yeni atılımlar yaptı. Girişken bir görevli olan jean Talon, ülkenin iktisadım yeniden dü­zenledi, binlerce göçmen toplayarak bölgeyi yerleşmeye açtı, imparatorlu­ğu Mississippi’nin şuurlarına kadar genişletti.

Ama bu hızlı yayılma, İngilizlerle ye­ni bir çatışmaya yol açtı, çünkü İngi­liz toprakları Fransız İmparatorluğu içine sıkışmış durumdaydı. Çekişme konusu olan bellibaşlı topraklar, Hud­son körfezi çevresiyle Ohio ve Mississippi vadileriydi. 1690 dolaylarmda uzun bir savaş dönemi başladı, önce yerli kabileler, ardından göçmenler si­laha sarıldılar. Ama eşitsiz çatışmay­dı bu, çünkü Fransa’nın önce Avru­pa’da bazı ağır sorunları çözümlemesi gerekiyordu: 1713’te Acadie, Newfoundland ve Hudson körfezinden el çekti. İngiliz donanması dışardan ge­lecek her türlü besin ve silah yardı­mını engelleyecek durumdaydı. 1757’den sonra, Fransa davayı kay­bettiğini anladı: Louisbourg, Fort Frontenac, Fort Niagara, ardından Quebec ve Montreal teslim oldular. 1763 anlaşmasıyla Kanada, İngiltere’ ye bırakıldı.

İngüizler kürk ticaretini ele geçirdiler, bu arada Kanadalı Fransızlar kendi dillerini konuşmakta, kendi hukukla­rını ve dinlerim izlemekte özgür bıra­kıldılar. Ayrıca, Louisiana ile Missis- sippi vadisini Quebec’e bağlayarak Ba­ğımsızlık Savaşı’nm patlak vermesini hızlandırdılar; gerçekten de, Yankiler (Yankee) bu keyfi kararı beğenmedi­ler, bu toprakları Kızılderililerden güçlükle alabilmişlerdi. Fransız Kana­dalIlar yansız kaldılar. Bağımsızlıktan sonra ülke 40 000 kadar İngiliz göç­meninin istilasına uğradı. İngilizce ko­nuşan yeni halk, Kanada’nm iki eya­lete ayrılmasına yol açtı: İngilizce ko­nuşan Yukarı Kanada ile fransızca konuşan Aşağı Kanada. Her birinin dili, yasaları, dini ayrıydı. Göçmen akımyla ülke hızla kalkındı: Tarım ve ormancılık birden gelişti, kürk ticaretiyle yarışa girdi. Kâşifler, Kanada’ nın sınırlarını iç ovalara, sonra Kaya­lık Dağlar’a ve Büyük Okyanus’a ka­dar genişlettiler. 1812’de İngiliz ve Fransız Kanadalılar birleşerek, A.B.D. yurttaşlarının saldırısına kar­şı koydular. Bu savaştan sonra, yeni bir ilerleme ve kitlesel göç dönemi başladı. Giderek ulusal varlıklarının bilmeme varan Kanadalılar bir so­rumlu hükümet istediler. 1837 ve 1838’de patlak veren ayaklanmalar, Kanada’nın birleşmesine, ardından bir sorumlu hükümetin kurulmasına yol açtı. Refah dönemi yemden başla­dı, büyük demiryollarının yapımına gi­rişildi. Böylelikle, Kuzey Amerika’daki bütün İngiliz sömürgelerini birleştire­cek bir federasyon tasarımı doğdu; ayrıca Atlas Okyanusu’nu Büyük Ok­yanus’a bağlayacak bir demiryoluyla bu sömürgelerin aralarında bağlantı kurulacaktı. 1867’de birkaç yıl süren görüşmelerden sonra, dört eyalet Ka­nada Dominyonu’nu kurmak üzere an­laştılar.

KONFEDERASYON

Konfederasyon’un yaratıcılarından biri ve ilk başba­kanı olan john A.Mac Donald, yeni yurdunu geliştirmeye öylesine can­la başla sarıldı ki, çok geçmeden öbür sömürgeler de gelip Konfederasyon’a katıldılar: Sırayla, 1870’te Manitoba, 1871’de İngiliz Kolombiyası, 1873’te Prens Edvvard adası. Bu bütünleşme bazı çatışmalara yol açtı: Sözgelimi, demiryolunun ilerlemesiyle yaşamla­rı altüst olan bazı göçmenler ayaklan­dılar; ama ayaklanma bastırıldı, ar­dından topluluk aftan yararlandı ve daha batıda bir yere sürüldü. 1885’te, demiryolu oraya kadar da ulaşınca yeniden ayaklandılar, ama bu kez ön­derleri Louis Riel idam edildi. Bu ola­yın yanı sıra iktisadın da kötüye git­mesi üstüne 1896’da muhafazakârlar yenilgiye uğradılar. Fransız kökenli Wilfrid Laurier, ülkeye yeniden refah getirdi, Baü’ya doğru kitlesel göç ye­niden başladı. Kanada, uluslararası ilişkilerinde de daha özerk hale geldi. Birinci Dünya savaşı patlak verdiğin­de, ülke, Müttefiklerin yanında yer al­dı. 1931’de, Westminster statüsüyle tam bağımsızlığına ve dominyon sta­tüsüne kavuştu. 1930 yıllarının iktisa­di bunalımından şiddetle etkilenen Kanada bağımsız ülke olarak katıldı­ğı İkinci Dünya savaşı sırasında to­parlandı. Sanayi ve ticaret hızla ge­lişti ve atılım 1950 yıllarında da sür­dü.

Başbakan Louis Saint-Laurent’ın par­tisi olan Liberal Parti, 1948’den 1957 Haziramna kadar iktidarda kaldı. 1957’de yapılan seçimlerde çoğunlu­ğu İlerici Muhafazakâr Parti aldı; bu partinin başkam John George Diefen-baker başbakan oldu; daha sonra 1963’te liberaller iktidara geldiler, önderleri Lester Pearson, başbakan oldu. Aralık 1964’te Kanada parla­mentosunca ulusal bayrak onaylandı ve Şubat 1965’te de kraliçe tarafın­dan açıklandı.

Haziran 1968’deki Kanada federal se­çimlerini Liberal Parti kazandı; Les­ter Pearson’un 1968 Nisanında istifa etmesinden sonra Kanada başbakam olan, partinin önderi Pierre-Elliott Trudeau, yeniden başbakan seçildi. 1970 Ekiminde Quebec çalışma baka­nı Pierre Laporte’un öldürülmesi Quebeclilerin büyük çoğunluğunca kınandı ve bunun sonucunda da 1973 eyalet seçimlerinde liberaller gerçek bir zafer kazanarak güçlendiler.

10 Mayıs 1974’te enflasyonu önleyici bütçesinden dolayı devrilen Pierre-Elliott Trudeau, 8 Temmuzda yapı­lan seçimleri liberallerin kazanması (Avam Kamarası’ndaki 264 sandal­yenin 140’ını almışlardı) üstüne ye­niden iktidara geldi. Ama 1975’ten sonra yönetim alanında, giderek ar­tan güçlüklerle karşılaşmaya başladı. Fransızca konuşan ve kullandıkları dil yüzünden sık sık ikinci sınıf yurt­taş durumuna düşen Quebec halkı­nın hoşnutsuzluğunu gidermek amacıyla, 1969’da ikidillilik ve iki- kültürlülük siyasetini benimsemişti. Altı yıl sonra, Quebec’te bağımsızlık eğilimleri şiddetlendiğinde, ikidilliliğin yayılması yolunda beş yıllık bir program önerdi. Bütün Kanada yurt­taşlarının “seçtikleri resmî dille yaşa­makta ve gelişmekte özgür olmala­rı ”nı istiyordu; fransızca ve İngilizce, meclislerde, mahkemelerde, eğitim düzenlerinde, kamu hizmetlerinde, radyo ve televizyonda eşit olarak kul­lanılmaktaydı. Eyaletlere sağlanan parasal destek 1975-1976’da artırıl­dı; “azınlıktaki resmî dili kullananlara” yardım bütçesi 1977’de iki katına çıkarıldı; 1978’de de 30 milyon do­lardan 75 milyon dolara yükseltildi. Gerçekte, İngilizce konuşan eyalet­lerde ulaşılan sonuçlar pek parlak ol­madı; bu eyaletlerde, yardım olarak yapılan harcamalar savurganlık sayı­larak hoşnutsuzluğa yol açtı. Aynı zamanda, Kanada’nın her yanında 1867’de Kanada anayasasının yerini tutmak için Londra hükümeti tara­fından çıkarılmış olan İngiliz Kuzey Amerikası Akti’nin (The British North American Act) yeniden göz­den geçirilmesi isteniyordu.

Bu arada, 1971’den 1973’e kadar ge­lişme göstermiş bulunan Kanada ik­tisadı, 1974’ten sonra, özellikle ham­madde ve besin maddeleri düzeyin­deki enflasyondan kaynaklanan güç­lüklerle karşılaştı.

1976 yılının 17-31 Temmuzunda Montreal’de yapılan Olimpiyat Oyunları, uluslararası sahneye Kanada’dan çok Quebec’i çıkardı. 15 Ka­sım 1976’da Rene Levesque’in Quebec partisi, Quebec eyalet seçimleri­ni tam liste halinde kazanınca, Pierre-Elliott Trudeau, Rene Levesque’in bağımsızlık yanlısı siyasetini denge­leyebilmek için bir dizi önlem aldı ve bu siyasete karşı kendisi bir kampan­ya açtı. 24 Kasım 1976’dan başlaya­rak, televizyonda Kanada’nın bütün geri kalan kesiminin, Quebec’i Kon­federasyon çerçevesinde tutmak için elinden geleni yapması gerektiğini bildirdi. Ulusal birliği güçlendirecek her türlü önlemi inceleyecek bir özel komisyon kurdurdu; “Quebec’in ay­rılıkçı propagandası ”nı başarısızlığa uğratacak, Kanada yanlısı bir haber merkezini hizmete soktu. Quebec’te fransız dili yasasının oylanmasından (26 Ağustos 1977) sonra, Trudeau fe­derasyonla eyaletler arasında ilişkile­ri yürütmekle görevli yeni bir devlet bakanlığı kurdu. Öte yandan Quebec Liberal Partisi’ni canlandırmaya ça­lıştı ve 15 Nisan 1978’de bu partinin başkanlığına seçilen Claude Ryan’m adaylığını destekledi.

Trudeau iktidara yeniden geldiğin­de, 12 Haziranda Avam Kamarası’na bir belge sundu: Belgede Kanada’nın kimliği yeni baştan belirleniyor, fe­derasyonun temel ilkeleri yeniden belirtiliyor, merkezî hükümetle iki eyalet arasındaki ilişkiler yeni bir açı­dan ele almıyordu; bir de yeni anaya­sa önerilmekteydi. Ne var ki, Regina’da toplanmış olan on eyalet baş­bakanı, bu önerilerin tümünü de red­dettiler.

Avam Kamarası’mn görev süresi dol­mak üzere olduğundan, P. E. Tru­deau 22 Mart 1979’da genel seçimle­rin yapılacağını bildirdi ve başlattığı seçim kampanyasında Quebec soru­nuna değinmekten kaçındı. Rakibi Joe Clark 40 yaşında bir Albertalıydı; İlerici Muhafazakâr Parti’nin baş­kanlığına yeniden getirilmişti. Quebec ile her türlü pazarlığa karşı bir kampanyayla liberallerin 114 millet­vekilliğine karşı 136 milletvekili çı­kararak seçimleri kazandıysa da, an­cak Sosyal Kredi Partisi’nin desteğiy­le bir azınlık hükümeti kurabildi. 1979 Kasımında, Rene Levesque, Quebec Ulusal Meclisi’ne “egemenlik-birlik” üstüne hükümetinin görüş ve önerilerini sundu: Buna göre, Qu- ebec ile Kanada arasında yeni bir an­laşma yapılması, iktisatları birbirin­den ayrı ve uluslararası niteükte bir anlaşmayla birbirlerine bağlanacak iki ülkenin oluşturulması öngörülü­yordu; anlaşmayı Quebec ile Kana- da’nm eşit koşullarla katılacakları sı­nırlı sayıda kurum yürütecekti.

Kısa süre sonra Clark hükümeti (13 Aralık 1979) devrilince, 18 Şubat 1980’de yapılan yeni seçimleri Libe­ral Parti’nin kazanması üstüne, Pierre-Elliott Trudeau yeniden Kanada başbakanı oldu. Bu arada, Rene Levesque 1980 ilkbaharında bir halkoy­laması yapılacağını bildirdi: 20 Ma­yısta Quebecliler, hükümetlerine, “egemenlik-birlik” için görüşmeye oturmasını sağlayacak yetkiyi ver­meyi kesinlikle reddetiler.

1981 Nisanında yapılan eyalet se­çimlerinde Anayasa tasarısına so­nuçsuz kalan karşı çıkmalar oldu; ama bu tasarının 29 Mart 1982’de İn­giltere tarafından resmen onaylan­ması Kanada’ya tam bağımsızlık sağ­ladı. Şubat 1984’te P. E. Trudeau, Li­beral Parti’nin başkanlığından ve başbakanlıktan çekileceğini açıkla­dı. 1984 Haziranında yerini alanjohn Tumer, 4 Eylül 1984’te genel seçim­lerin yapılacağını ilan etti. Seçimleri İlerici Muhafazakâr Parti çoğunluğu sağlayarak kazanınca, kabineyi kur­ma görevi Brian Mulroney’e verildi. 1988’deki seçimi de kazanmayı başa­ran Mulroney, başbakanlığı sürdür­dü. Ama işsizlik oranının artmasının ve Kanada’yı gerek iktisadi gerek si­yasal açıdan gün geçtikçe A.B.D’nin etkisine sokmasının yol açtığı hoş­nutsuzluğun şiddetlenmesi üstüne, 1993 Şubatında istifa etmek zorunda kaldı.

Hadi Paylaş!Share on FacebookTweet about this on TwitterShare on Google+Share on RedditPin on Pinterest

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.