Kuveyt Coğrafyası Tarihi ve Ekonomisi

Arap yarımadasında ülke.
Kuzeyde ve batıda Irak, güneyde Suudi Arabistan’la sınırlı olan Kuveyt’ in doğuda Basra körfezine kıyısı vardır.

Kuveyt Coğrafyası

Dümdüz ve çölsü bir ovada uzanan Kuveyt toprakları, kum ve çakılla örtülüdür. Ama kuzey kesimde Şattülarap’m taşıdığı alüvyonlar sayesinde az da olsa tarım yapılabilir. Basra körfezine açüan yaklaşık 130 km’lik kıyıları yer yer mercan kayalıklarıy­la kuşatılmıştır ve doğal limanlardan yoksundur. Ülkede Arabistan yarımadasının iç kesimlerini etkisine alan tropikal sıcak hava kütlesinin egemen olduğu çok kurak bir iklim görülür: Yağış miktarı oldukça azdır ve daha çok kış aylarında düşer (400 mm). Kış aylarında azalan sıcaklık, yazın 45°C’ı bulur. Şattülarap çevresi dışında su gereksinimini karşılayacak herhangi bir kaynağın olmaması, bitki örtüsünün son derece cılız kalmasına neden olmuştur. Çölün tekdüzeliğini yer yer görülen kısa ömürlü otlar dışında yalnızca seyrek raslanan vahalar bozar.

Kuveyt Nüfusu

Nüfusun az olduğu Kuveyt’in bir özelliği de ülkede yaşayan yabancıların yerli halktan daha kalabalık olması­dır. Petrolün bulunmasından sonra hızla modernleşen ve lüks yapıların yer aldığı bir ülke olan Kuveyt, yoğun bir yabancı işçi göçüne sahne oldu; bu işçi göçmenlerin büyük çoğunluğunu (% 80} da Araplar oluşturmaktadır. Yabancı işçilere önceleri kapılarım serbestiçe açan Kuveyt, 1962’den bu yana kısıtlama önlemleri almıştır. Ha­valimanının hemen güneyinde yakın zamanlarda kurulan Havaili kenti nü­fusunun büyük bölümünü yabancı iş­çiler oluştururlar. Halkın geri kalan bölümü, aşağı yukarı tümü kıyıda yer alan on beş kadar yerleşim merkezin­de yoğunlaşmıştır.

Kuveyt Tarihi

XVII. ve XVIII. yy’larda Osmanlı İmparatorluğu’na bağımlı olan Sabbah ailesinin egemenliğindeki Kuveyt, tekdüze uzanıp giden topraklarında bedevi aşiretlerinin kendilerine geçim kaynağı arayarak dolaştıkları bir çöl­den başka bir şey değildi. Ama Bas­ra körfezi kıyısında iyi bir konumu ol­ması XIX. yy’ın ikinci yarısında büyük güçlerin bu ülkeye göz dikmelerine yol açtı. Kuveyt, 1899’da İngiltere’nin hi­mayesine girdi ve emir Mübarek bin Sabbah, Arabistan’ın kuzeyindeki Ce­bel Şammar kralı İbni Reşid’in saldı­rılarına karşı koydu.

Hiçbir doğal sınırı bulunmadığından ve sınırları yapay olarak çizildiğin­den, Kuveyt, sınırlarında yaşayan be­devi aşiretlerinin akmlanndan dola­yı sık sık çatışmalara sürüklendi: Bu güçlüklerin önüne geçmek için İngil­tere’nin himayesinde, ilgili güçler ara­sında, biri Suudi Arabistan ile Irak, öbürü Kuveyt ile Suudi Arabistan’m ortasında yer alan iki bölünmez taraf­sız bölge oluşturuldu.

Basra körfezi emirlikleri arasmda tam bağımsızlığına ilk kavuşan Kuveyt oldu (1961). Suudi Arabistan açısın­dan korkulacak herhangi bir durum yoktu, çünkü İbni Suud bir zamanlar Suudi Arabistan tahtını İbni Re- şid’den geri alabilmek için Kuveyt’e sığınmıştı. Ama Irak için aynı şeyler söylenemezdi: Birtakım tarihsel hak­lar ileri sürerek, en çok da yeni pet­rol zenginliğinden dolayı, emirliği top­raklarına katmak amacındaydı. Dev­let başkanı general Kasım, Kuveyt’i savunmaya hazır görünen İngiltere, Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan birlik­lerinin ortak cephe kurması üstüne saldırmaktan vazgeçti. 1963’te Bağ­dat’ta gerçekleştirilen hükümet dar­besi ve general Kasım’ın acı sonu, aynı zamanda Irak’m bu emellerinin de sonu oldu; Kuveyt ile ilişkiler düzeldi. Petrol kaynaklarının gelir­leri de o tarihlerde geleneksel be­devi toplumunu altüst etti ve Ku­veyt’e yeni bir görünüm kazandır­dı. Bağımsızlığına kavuştuğu yıl Arap Birliği’ne üye olan Kuveyt, çağdaş kurumlar oluşturmaya giriş­ti; parlamento, dört yıl için seçilen 50 üyeden oluşuyordu; ama ülke hükümdar ailesinin denetimi altın­daydı; siyasal partilerin kurulması hükümdarın izniyle oluyordu.
1965’te Şeyh Abdullah el-Salim el- Sabbah’ın ölümünden sonra yerine kardeşi Şeyh Sabbah el-Salim el- Sabbah geçti; 1966’da başbakanlığı veliaht Cabir el-Ahmed el-Sabbah’a bıraktı. Bağımsızlığın kaza­nılmasından sonra ikinci kez yapı­lan 1967 seçimlerinde Kuveytli milliyetçiler Arap milliyetçilerine karşı başarı elde ettiler. 1971 seçimlerindeyse sol muhalefet gelişti, bakanlıklarda büyük değişiklikler yapılmasına karşın başbakan Cabir el-Ahmed başta kaldı. 1975’te ya­pılan seçimlerde belli bir siyasal istikrarsızlığın görüldüğü Ku­veyt’te, petrol siyaseti ve uluslara­rası ilişkiler konularında hükümet ile parlamento arasında gerilim başgösterdi: 29 Ağustos 1976’da kabinenin istifasından sonra, mec­lis feshedildi ve parlamento sistemi ortadan kalktı. 31 Aralık 1977’de emirin ölümü üstüne, 1966’dan be­ri başbakan olan veliaht prens Şeyh Cabir el-Ahmed el-Sabbah onun yerini aldı; başbakanlığa da veliaht prens Saad el-Abdullah el-Salim el-Sabbah’ı getirdi (Şubat 1978) ve 1980’de yeniden parlamento oluşturma kararı aldı. 23 Şubat 1981 seçimleri rejim taraf­tarlarının başarısıyla sonuçlandıysa da, 1985 seçimlerinde, muhalefetin oylarının artması üstüne, Kuveyt emiri 1986 Temmuzunda meclisin dağıtıldığını ilan etti. 1989 Martın­da bir imza kampanyası açılarak meclisin yeniden toplanmasının is­tenmesi, pek çok kişinin yıkıcılıkla suçlanarak kovuşturulması dışında bir işe yaramadı. Bu arada petrol fiyatları nedeniyle Irak’la ilişkilerin gerginleşmesi 2 Ağustos 1990 gü­nü, Irak birliklerinin Kuveyt’i işgal etmesiyle sonuçlandı ve emir Cabir el-Sabbah Suudi Arabistan’a kaç­mayı başarırken, kardeşi çarpışma­lar sırasında öldürüldü. Olaya ABD’nin girişimiyle Birleşmiş Mil­letlerin müdahalesiyle patlak ve­ren Körfez savaşında Irak orduları 24 Şubat 1991’de Kuveyt’ten çıkarıldıysa da, A.B.D. ve müttefikleri­nin Irak’ın yanı sıra, işgal altındaki Kuveyt’i de bombalamasından ve çekilen Irak birliklerinin her yanı ateşe vermesinden büyük zarar gö­ren ülkede, Cabir el-Sabbah’ın dönmesinden (1991) sonra, yoğun bir onarım çabasına girişildi. Bu arada, 1991 Nisanında emirin aile­sinden Saad başkanlığında bir hükümet kuruldu.

Kuveyt Ekonomisi

Yeryüzündeki petrol rezervlerinin %14’ünü elinde tutan Kuveyt, 1990’a kadar dünyanın en büyük üreticilerinden biri ve üçüncü pet­rol dışsatımı yapan ülkesi oldu. 1938’de bulunan petrol 1946’ya doğru çıkarılmaya başlandı ve 1950’de 18 milyon t olan üretim, 1960’ta 80 milyon’a, 1974’te 140 milyon ’a yükselerek hızla arttı; ardından, bunalımın patlak verme­siyle bir ölçüde yavaşladı (1977’de 94 milyon t). 1985’ten sonraysa ye­niden artarak 1990’da 450 milyon varile yaklaştı. Kişi başma gelir ba­kımından 1990’a kadar dünya sıra­lamasının en yüksek basamakların­da yer alan ülkede, en önemli şir­ket kendi rafinerisi de bulunan ve petrol tankerlerinin yanaşabilmesi için dev tesisler yaptırmış olan Kuwait Oil Companyydi (başlangıçta bir İngiliz-A.B.D. şirketiyken, 1974- 1975 yıllarında giderek devlet mül­kiyetine geçmiştir). Öbür iki üretici şirket American îndependent Oil Company (Aminoil) adlı bir A.B.D. şirketleri konsorsiyumuyla, Arabian Oil Company adlı bir Japon şirketiydi. Ayrıca, petrolün çıkarılma­sına, işlenmesine ve taşınmasına katılmak amacıyla, emir Kuwait Oil, Kuwait Spanish Petroleum Company (araştırmalarını ülkenin doğusunda sürdürdü) gibi yeni şir­ketlerin çoğunun hissesini elinde tutuyordu; ulusal bir şirket de kur­muştu: Kuwait Tanker Company. Ne var ki, işgalden ve Körfez sava­şından büyük zarar gören (937 pet­rol kuyusunun üçte ikisi ateşe ve­rildi ve petrol boru hatları rafineri­leri, limanları tahrip edildi) ülke­nin, petrola dayalı iktisadı altüst oldu ve savaşın yaralarının sarıla­bilmesi için, yurt dışından önemli ölçüde borç alındı.

Hadi Paylaş!Share on FacebookTweet about this on TwitterShare on Google+Share on RedditPin on Pinterest

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.