Koşulandırma Ve Pavlov’un Buluşları

Ruhbilimde ve özellikle hayvan psiko­lojisinde, insan ya da hayvan üstün­de daha önce etkisi olmayan uyarıla­ra tepki oluşturulması, yani koşullu refleksler yaratılması; geniş anlamda da uygun eğitimle yeni tepki tiplerinin ortaya çıkarılması.

Pavlov’un Buluşları

1897’de, Rus fizyoloji uzmanı İvan Petroviç Pavlov (1849-1936), hayvanın bir dış uyarıya karşı içgüdüsel yanftlarının ya da reflekslerinin, tek baş­larına dış ortama uyumdan uzak ol­duğunu buldu. Bir köpeğin ağzına et tozu konduğunda hayvanın ağzı, kla­sik omurilik refleks yayma uygun ola­rak salyalamr. Ama, yalnızca et ko­kusu, hatta zil sesi ya da ışık gibi yan­sız bir uyaran da, sinirsel iletiyolu (du­yusal beyin kabuğu merkezlerini de olaya karıştıracağı için) daha karma­şık bir nitelik kazandığı halde, düzenli biçimde yiyecek verilmesine bağlı ola­rak aynı yanıtı doğurur.

Yeni bir uyarıya karşı içgüdüsel ya­nıtın bu biçimde genişlemesini (köpek, et verildiğinde olduğu gibi, zil çaldı­ğında da tükürük salgılamaktadır) Pavlov başlangıçta, “ruhsal refleks” olarak adlandırdı. Pavlov’un yardım­cılarından biri, bu olayı köpeğin bel­leğine ve isteklerine dayanarak açık­lamayı önerdi. İnsanla ilgili içebakış ruhbiliminden alınmış verilerin varsa­yımsal bir hayvan bilinci kavramına uygulanmaya girişilmesi gerçekten önemliydi. Buna karşılık, Pavlov, ola­yı bilince ilişkin hiçbir kavrama başvurmayıp, deneysel olarak tümüyle nesnel fizyoloji kalıplan içinde ince­lemeye karar verdi.

Bundan böyle, Pavlov’un koşullu ref­leks olarak adlandırdığı olayın ince­lenmesi nicel olarak gerçekleştirildi: Köpeğin tükürük bezi kanallarına so­kulan bir tüp, tükürüğün toplanması­nı ve damla olarak miktarının saptan­masını sağladı. Deney, koşullu uyarı­nın (sözgelimi, zil sesi) yiyecekten bir­kaç saniye önce verilmesi durumun­da daha etkili refleks oluştuğunu gös­terdi. Belirli bir süre, koşullu uyara­nın ardından, besin verme işlemi yi­nelenmezse salya salgılanmasıgi­derek ortadan kalktığı görüldü. Pav­lov, beyin kabuğundan gelen bir tep­kiyle beliren bu ortadan kalkışın ket vurma olarak adlandırdığı bir tür frenlemeyle açıklanabildiğim gösterdi.Refleks yanıtın eksiksiz olarak yeni­den belirmesi ya da “ket vurma”nın ortadan kalkması için koşullu uyara­nın yalnızca bir kez yinelenmesi yeterlidir. Birincisiyle birlikte yeni bir ko­şullu uyaranın verilmesi, dış ket vur­ma yoluyla refleks tepkinin ortadan kalkmasına yol açar

Acıya Ya Da Ağrıya Koşullandırma

1912’de Erofeeva, aç bir köpekte zil sesi tipinde yansız bir uyaran yerine, yamk,elektrik şoku gibi bir ağrı veri­ci uyaran kullanmayı düşündü. Bir ket vurma döneminden sonra köpek gide­rek yeni bir davranış gösterdi: Şiddet­li bir yanık hayvanın salya çıkarma­sına, kuyruğunu sallamasına ve dış­tan sevinç belirtileri göstermesine ne­den oldu. Bikov da gönüllü denekler üstünde benzer deneyler gerçekleştir­di. İnsan davranışının ağrıya koşul­landırmasıyla “ruhsal korunmalı ağ­rısız doğum yöntemi” geliştirildi.

Bu araştırma sonuçlarının ruhbili­min gelişmesinde önemli payı oldu. Çünkü Pavlov’un öğrenme, alışkanlık­ların oluşması, zevk ve ağrı, vb. araş­tırma alanları yadsınamaz biçimde ruhbilimle bağlantılıdır. Pavlov okulu bilince başvurulmaksızın salt sinir sis­temi fizyolojisine dayanan bu incele­me yönteminin, insana uygulanması­na da yöneldi: Uyku ve ipnoz, sinirli­lik, nevrozlar (köpekte de deneysel olarak gerçekleştirilebileceği,Pavlov okulu tarafından kanıtlandı), istemli hareketlerin mekanizması, ağrıya ko­şullandırma, vb. konularda inceleme­ler çoğaltıldı. Geriye, koşullandırma­nın daha yüksek düzeydeki davranış­ları da etkileyip etkilemediği sorusu kalıyordu. Rus nöroloji uzmanı Beşterev, insan davranış bütününü bir ko­şullu refleks bütününe indirgemeye çalıştı. Davranış ruhbiliminin kurucu­su A.B.D’li W-atson da aynı biçimde bu doğrultuda çalıştı. Pavlov 1935’te koşullu refleksle ilgili makalesinde, in­sanda “ikinci bir işaret düzeni” olan dilin varlığını doğruladı. Pavlov’a gö­re, doğal durumlar; genelleştiren ve simgeleyen sözcük, hayvanın koşullu refleksine indirgenemez. Bu da Descartes’ın da sezinlediği simgesel işlev üstüne kurulmuş olan insan davranı­şının üstünlüğünün tanınması ve üs­tün davranış olarak düşünme sorununa dayandırılmasıdır.

Molekülü oluşturan atom elektronla­rının paylaşıldığı kimyasal bağ türü (ortaklaşım da denir). Kovalans bağı (kovalent bağ, ortaklaşım bağı) kuramı 1916’da kükürt, su, hidrokarbonlar ya da gazlarda (yalıt­kanlar) olduğu gibi, iyon yapısmdaki moleküllerin özelliklerini taşımayan maddelerdeki kuvvetli bağların varo­luşunu açıklamak için G.N. Levvis ve İ.Langmuir tarafından geliştirüdi. Bu bağ, dış tabakadaki bir elektron çifti­nin ortaklaşa kullanılmasıyla kurulur. Ters spinli olması gereken bu iki elek­tron, bağ elektronlarıdırlar. Söz konusu varsayım, kimyasal bağın dayanıklı olduğunu açıklamaktadır; çünkü bu elektronların ortaklaşa kullanımı, ele­mentlere, sınıflandırmada en yakınla­rında bulunan soy gazların çok karar­lı elektron konfigürasyonuna erişme olanağı sağlar. Bu konfigürasyon, her zaman (helyum dışmda) sekiz elektron (oktet) içerir. Bu durumda değerlik, bir atomun komşularıyla ortak olarak sahip olduğu çift sayısıdır (Çiz. 1). Her bir bağ oluşturucusunun eşit sayıda elektronla katıldığı kovalansa, “nor­mal” kovalans denir. Böyle bir bağ, söz konusu atomların yüksüzlüğünü sağlar; bu nedenle de eşkutuplu diye adlandırılır.

Lewis kuramının, elektron çiftinin kuvantumla bağlantılı bir yoruma baş­vurduğunu da belirtmek gerekir. Çün­kü, klasik fizikte, aynı yükteki iki ta­necik (iki elektron) birbirlerini iterler ve kararlı bir sistem oluşturamazlar. Bazı durumlarda, elektron çifti, tü­müyle, verici atom ya da nükleofil de­nen atomlardan biri tarafından, alıcı atom’a ya Aaelektrofil’e verilir.Bu du­rumda, bağa, yarıkutuplu bağ denir (Çiz. 2 ).Verici atom’dan alıcı atom’a doğru bir okla gösterilen bu bağ bir kez kurulunca normal kovalanstan hiçbir biçimde ayırt edüemez; yani, her iki durumda da, elektron çiftinde­ki elektronlar, ayrım gözetmeksizin atomlardan her ikisine de bağlıdırlar. Sözgelimi, S02‘de S ve O arasında, bir çift bağ oluşturan iki elektron çiftinin, ortak kullanıldığı görülür. Azotta, or­tak kullanılan üç elektron çifti bir üç­lü bağ oluşturur (Çiz. 3).

Dalga mekaniğine göre, bir atomun elektronları Schrödinger denklemi aracüığıyla yaklaşımsal olarak hesaplanabilen ve orbital (yörüngemsi) adı verüen ve hacim biçiminde betimlenen, uzayda belli bir varolma olasılığına sahiptirler. Kovalans bağı, bir molekül orbitali oluşturmak için atom orbitallerinin birbirine geçmesidir. Bu molekül orbitali, elektron çiftinin iki elektronunun varolma olasılığının hacmini gösterir. Orbital kavramı, kovalansla oluşan bağların yönlenmiş olduğunu açıklar. Bu bağlar uzayda, birbirleri arasında sabit açılar oluşturarak, özel doğrultular alırlar. Orbitallerin birbirine geçmesi her iki atomun ekseni boyunca olduğunda, bir o bağı oluşur. Birbirine geçme yanal olduğundaysa, bir önce­ki kadar kuvvetli olmayan bir n bağı elde edilir. Katıksız kovalans bağlar (tam olarak bakışımlı) ender olarak gerçekleşir. Genellikle, atomların daha çok elek­tron çekeni, elektron çiftim hafifçe kaydırır; bu durumda, molekülde, yük­lerin dağılımında, az çok büyük bir ba­kışımsızlığı nitelendiren, bir çiftkutulu moment ortaya çıkar. Elementlerin elektronların üstündeki çekim gücüne dayanan bir elektronegatiflik derecesi tanımlanır. Buna göre, bağların, bel­li bir iyonsal nitelik yüzdeleri vardır.

Hadi Paylaş!Share on FacebookTweet about this on TwitterShare on Google+Share on RedditPin on Pinterest

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.