Louis XIV Hayatı Hükümdarlığı

Kralı (Saint-Germain-en-Laye, 1638-Versailles, 1715).

Louis XIII ile Anne d’Autriche’in oğ­lu olan Louis XIV, çok küçük yaşta ba­basını kaybettikten sonra, annesi ta­rafından yetiştirildi. Latince, İtalyan­ca ve İspanyolca öğrendi; siyasal alandaki eğitiminiyse Mazarin’in ya­nında yaptı. La Fronde karışıklıkları Louis XIV’ü derinden etkiledi; 1649’da Saint-Germain’e kaçışı sıra­sında Parislilerin takındıkları küçüm­seyici tavrı hiçbir zaman unutmama­sı onun birçok kişilik özelliğini belir­leyen etken oldu (zevklerine çok düşkün olan Louis XIV’ün kişiliğini oluşturan en önemli özellik, kendisinin herkesten üstün olduğunu belirterek güneşi gururunun simgesi yapması­dır). Pireneler barışından (1659) son­ra AvusturyalI Marie-Therese (1638-1683) ile evlendi ve bu evliliğin­den olan altı çocuğundan yalnızca ve­liaht Louis yaşadı.

Hükümdarlığının İlk Dönemi (1661-1685)

On sekiz yıldan beri iktidarı elinde tu­tan Mazarin’in 1661’de ölmesi üstü­ne Louis XIV’ün yönetimi üstlenmeye karar vermesi, çevresinde şaşkınlık­la karşılandı.

İktidarı gerçek anlamda ele almasın­dan başlayarak, Louis XIV’ün “Ulu­lar”! (soylular) yakından izlemesi, parlamentolarda otoritesini kullan­ması, taşra yönetimlerinin yetkilerini sınırlandırması, kentleri sıkı bir hima­ye altında tutması, bozguncu senyörleri cezalandırarak ve halk ayaklan­malarını bastırarak düzeni denetimi altında tutması, kesin kararlılığım or­taya koydu.

Bu düzen sağlama isteği, iktisadi alan­da da kendini gösterdi ve Louis XIV 1661’de Fouquet’yi görevinden uzak­laştırdı. Onun yerine geçen Colbert, krallığın maliye işlerini yeniden düze­ne koymaya girişti ve belli bir süre için devlet bütçesini dengeli bir hale getirmeyi başardı. Bununla birlikte, Hollanda savaşı bu girişimleri boşa çı­kardı ve 1672’den başlayarak, bütçe dengesinin açık vermesi bir kural ha­lini aldı.
yy’ın ikinci yarısı genel bir ikti­sadi bunalımla kendini gösterdi. Ortaçağ’da ortaya atılmış olan “bir inanç, bir yasa, bir kral” ilkesini, Lou­is XTV’ün, krallığın din alanındaki te­mel üç sorununa (janseniusçuluk, Gal- likanlık, Protestanlık) titizlikle uygula­ması gerekti.
Dört piskoposun Janseniusçuluğu desteklemesi kralla papanın uzlaşmasını gerektirdi. Temelde yatan sorunları çözmeden girişilen Kilise barışı (1668) gene de otuz yıllık bir yumuşama sağ­ladı. Louis XIV, Fransız Kilisesi’nin Gallikan eğilimlerini kendi yararına kullandı; 1673’te piskoposlukları yö­netme hakkım kullanmaya çalıştı. Bu­nun üstüne piskoposların, durumu pa­pa İnnocentius XI’e yansıttıkları gö­rüldü. Böylece Fransa’yla Papalık’m arası açıldı; gerginlik ancak 1689’da papa İnnocentius XI’in ölümünden sonra ortadan kalktı.

Döneminin öbür prensleri gibi Louis XIV de kendisininkinden başka bir di­ne hoşgörü göstermedi. İlk aşamada, 1679’a kadar güneyde, batıda ve Pa­ris’te bulunan çok sayıdaki Protestanı tümüyle boyun eğmek zorunda bı­raktı; 1679’dan başlayarak Protestan güçlerine sürekli karşı çıkmayı yoğun­laştıran Louis XIV şiddete başvurdu; krallık dinini birleştirme zamamnm geldiğine inanarak 18 Ekim 1685’te Nantes fermanını yürürlükten kaldır­dı.

İktisatta önemli yer tutan Protestan­ların krallığı terk ederek komşu Pro­testan ülkelere gitmeleri Fransız ikti­sadının bozulmasına yol açtı. Fransa dış ülkelerde kendisine karşı bir ara­ya gelen Protestan güçleriyle çatış­mak zorunda kaldı.

Louis XIV dış siyasette sınırların güç­lendirilmesi, Katolikliğin başarı ka­zanması ya da İspanya veraset soru­nunun yanı sıra kendi gücünün kanıt­lanmasına ve Fransız tahtının Hıris­tiyanlıktan önce gelmesine önem ver­di. Bu amaçla da orduyu yeniden dü­zenlemeye koyuldu.

Louis XIV tek başına iktidarı ele ge­çirir geçirmez Fransız temsücüerinin İspanyollar üstünde öncelik hakkım kabul ettirerek, Papalık diplomasisi­ni küçümseyerek ve İspanya tahtına adaylığını koyabilmek amacıyla Ren Birliği’ni oluşturarak İspanya’yı Av­rupa’nın geri kalan bölümünden so­yutlamaya girişerek Fransa’nın konu­munu güçlendirdi.

Karısı Marie-Therese’in drahoması­nın verilmemesi üstüne Louis XIV, Fransa kraliçesini İspanya mirasının dışında bırakan hükmün geçersiz ol­duğuna inanıyordu. İspanya kralı Felipe IV öldüğü (1665) zaman, Louis

XIV,    karısı adına, Brabant kalıtı ge­reğince, tahtın en büyük çocuğa veril­mesi gerektiğini üeri sürerek Brabant, Artois, Hainaut, Franche-Comte ve Hollanda’nın birçok kentini istemeye karar verdi.

1667’de başlayan savaş boyunca Charleroi, Tournai, Douai, Cambrai, Lille ele geçirildi. Daha sonra Louis

XIV,   Franche-Comte’yi Şubat 1668’de büyük bir çaba harcamadan ele geçir­di. Fransa’nın ilerlemesinden kaygıla­nan İngiltere, Hollanda ve İsveç birbirlerine yakınlaştılar ve yapılan gö­rüşmeler, Aix-La-Chapelle anlaşma­sıyla son buldu: Louis XIV, kuzeyde fethettiği yerleri korudu; ama Franche-Comte’yi İspanya’ya geri vermek zorunda kaldı. Daha önce ken­disinden yana olan Hollanda’nın taraf değiştirmesini kabullenemeyince, İn­giltere kralı Charles H’nin desteğini elde ederek 1672 Nisanında bir savaş başlattı. Sayıca çok olan Fransız as­kerlerinin hemen üstünlük kurmasıy­la Louis XIV, Utrecht’e 3 Temmuzda girdi. Ama Fransızların fetihlerini sonuçlandıramamaları ve HollandalIların Avrupa’dan yardım alması üstüne savaş uzayıp gitti. 1677’de Nimegue’ de başlatılan görüşmelerde bir sonu­ca varılamadı. 1678 barış anlaşmala­rıysa Hollanda için başarıyla sonuç­lanırken İspanya için bir yıkım oldu. Nimegue barışı sonrasında, yeniden savaş siyasetine yönelen Louis XIV, Vestfalya, Aix-La-Chapelle ve Nime­gue barış anlaşmaları sonucunda du­rumları tartışmalı olan topraklan ya da kentleri işgal etmeye başladı (Alsace’da, Lorraine’de, Franche- Comte’de böyle davrandı). Alman prenslerinin karşı koymalarına rağ­men bu siyaset, 1681’de Strasbourg’ un ilhakı ve Montferrat’da Casal’ın iş­galiyle giderek yayıldı. İspanya, Bir­leşik Eyaletler, İsveç ve Kutsal Roma- Germen imparatorunun oluşturduğu yeni bir koalisyon çok çabuk parça­landı: 16 Eylül 1684’teki Regensburg ateşkes anlaşması, Fransa’nın toprak­larına kattığı yerleri resmen onayla­dı.

Hükündarlığın Son Dönemi (1685-1715)

Louis XIV egemenliğinin uzun süren son döneminde gerek kurumlar açısın­dan, gerek kralın etkinlikleri açısın­dan (Versailles Şatosu’nun yapımı), gerekse savaşların sürdürülmesi ba­kımından değişiklik olmadı.

Dengi olmayan Madame de Maintenon’la evlenmesinden sonra durulan Louis XIV, alacağı kararlarda karısı­na danışmaktan çekinmiyordu. Halkın yoksulluğunun artmasının yanı sıra 1693 ve 1709 yıllan arasında, yiyecek sıkıntısının başgöstermesiyle fiyatlar yükseldi. Ayrıca, Louis XIV’ün hükümdarlığının bu döneminde de din sorunları anlaşmazlıklara yol açtı. Regensburg ateşkes anlaşmasına kar­şın izlenen birleşme siyasetine güven kalmaması, Nantes fermanının yürürlükten kaldırılması karşısında Protes­tan ulusların hoşnutsuzluğu 1686’dan başlayarak Augsburg Birliği’nin oluşturulmasına yol açtı. Buna göre Kut­sal Româ-Germen İmparatorluğu’nun savunulması için, hemen bütün Alman prensleri, İsveç, İspanya, Brandenburg ve Hollanda imparator çevresin­de toplanıyordu. 1688’den başlaya­rak, Louis XIV’ün savaş bakanı Louvois, Avignon’u ve Ren’in sol kıyısını işgal etti; Pfalz’m Louvois’nm birlik­leri tarafından yağmalanması, 1689-1690’da İngiltere ve Savoia- Piemonte düklüğünün de katılmasıyla genişleyen Fransız karşıtı koalisyonun oluşturulmasını hızlandırdı: 1690’da gerçek anlamda başlayan savaşa 1697’de Rysvvick anlaşmalarıyla ye­nen ya da yenilen olmaksızın son ve­rildi. Louis XIV birleşme siyasetiyle topraklarına kattığı bölgeleri (Strasbourg dışında) ve fethettiği yerlerin büyük bir bölümünü geri vermek zo­runda kaldı; VVilliam III’ü de İngilte­re kralı olarak tanıdı. İspanya kralı Carlos II, çocuğu olmadığı için ölmeden önce İspanya İmparatorluğu’nun parçalanmasını önlemek amacıy­la vâris olarak Louis XIV’ün torunu Philippe d’Anjou’yu (Felipe V) seçti ama Fransa tahtından vazgeçmesini de ileri sürdü. Louis XIV bu vasiyet­nameyi kabul etmekle kalmayıp aynı zamanda Paris parlamentosu tarafın­dan Anjou dükünün Fransa tahtında­ki haklarının saklı kalmasını sağladı; daha sonra İspanyol Hollandası’nı iş­gal etti. 1701’den başlayarak Fransa ve İspanya krallıklarının bir önder çevresinde toplanmasından çekinen Hollanda, İngiltere ve Kutsal Roma- Germen İmparatorluğu, Büyük La Haye İttifakı’nı imzaladılar. Bu ittifak Louis XIV’ün James H’nin oğlunu İn­giltere kralı olarak tanımasıyla daha da güçlendi. 15 Mayıs 1702’de de sa­vaş patlak verdi. Fransızlar için kötü başlayan savaşta Fransız ve İspanyol Antilleri işgal edildi. Fransızlar 1704’te Bavyera’da yenilgiye uğrar­ken İngilizler de Cebelitarık’ı ele ge­çirdiler. Barselona’nın alınmasından (1705) ve arşidük Kari Vl’nm İspan­ya kralı ilan edilmesinden sonra İspanya ikiye ayrıldı. Fransızların Savoia’da elde ettikleri başarı önemini yitirdi. 1706 çatışmaları, Hollanda’ nın İngilizlere geçmesine yol açtı; Lü­le kenti 1708’de düştü. İspanya’da İn­gilizler Vendöme tarafından yenik dü­şürüldüler; Felipe V de bunun üstüne 1710’dan sonra krallığını yeniden fet­hetmeye girişti. Kutsal Roma-Germen imparatoru Joseph I’in ölmesiyle (1711) arşidük Kari Vl’nm Kutsal Roma-Germen İmparatorluğu’na geti­rilmesi siyasal durumda değişiklik ya­rattı. Kari V’in imparatorluğunun ye­niden oluşturulmasını istemeyen İngi­lizler anlaşma yapmaya karar verdi­ler. 1712’de Utrecht’te başlayan ba­rış görüşmeleri, araya giren çatışma­lar nedeniyle aksadı ve ancak Nisan 1713’te İngiltere, Hollanda, Portekiz, Savoia ve Prusya’yla anlaşmalar im­zalandı. Fransa’nın sınırları 1700’deki biçimiyle kabul edildi. Mart 1714’te Rastatt’ta Kutsal Roma Germen imparatoru Kari Vl’yla bir anlaşma yapıldı; buna göre Fransa, Alsace’ı ve Strasbourg’u elinde tutu­yordu ama Kutsal Roma-Germen imparatoru İspanyol Hollandası’m, Milanese’yi, Napoli’yi, Sardinya’yı ve Toscana’daki bölgeleri ele geçiriyor­du. Bu iki anlaşmayla,Avrupa’da Fransa’ nın etkisinin gerilediği ve mutlakiyetçi görüşlerin, İngiltere’yle Hol­landa’da gelişmekte olan özgürlükçü görüşlere yerlerini bıraktıkları görüldü. Ayrıca ülke iktisadi açı­dan da bir sarsıntı geçiriyordu; açlık ve salgın hastalıklar halkın yoksul ke­simini şiddetle etkiliyordu. Öte yandan.iktisadi bunalım krallık otoritesi­ni de sarsıyordu. Gitgide halkından uzaklaşan ve Versailles’a çekilen Lou­is XIV, çok kısa aralıklarla veliaht oğlunu, torununu ve torununun çocuğunu kaybetti. 1 Eylül 1715’te ölünce Paris parlamentosu naipliğe Orleans dükünü (Philippe I d’Orleans’ın oğlu, Louis XIV’ün kardeşi) getirdi.

Hadi Paylaş!Share on FacebookTweet about this on TwitterShare on Google+Share on RedditPin on Pinterest

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.