5. Sınıf Din Kültürü Ve Ahlak Bilgisi Sözlüğü

A

adak: Bir dileğin gerçekleşmesi amacıyla kutsal bir güce yönelik bir niyette bulunmak.
ahiret: Dini inanışa göre, insanın öldükten sonra dirilip sonsuza dek kalacağı ve Allah’a hesap vereceği yer, öbür dünya.
akıbet: Bir iş veya durumun sonu, sonuç.
akrostiş: Her dizenin ilk harfi yukarıdan aşağıya doğru okunduğunda ortaya bir söz çıkacak biçimde düzenlenmiş manzume.
ashap: Sahabi kelimesinin çoğulu. Hz. Muhammed (s.a.v.)’i gören kimseler.
ayet: Kur’an surelerini oluşturan cümlelerden her biri.
azap: (Müslümanlıkta) Dünyada günah işlemiş olanlara ahirette verilecek ceza.
azimkârane: Kararlılıkla, kararlı olarak.

B

bahşetmek: Karşılıksız olarak vermek, bağışlamak, sunmak.
basar: 1. Göz. 2. Her şeyi gören anlamında Allah’ın sıfatlarından biri.
bedel: 1. Değer, fiyat, kıymet. 2. Bir şeyin yerini tutabilen karşılık. 3. Eşit, denk.
benlik: Bir kimsenin öz varlığı, kişiliği, onu kendisi yapan şey, kendilik, şahsiyet.
berat: Bir buluştan, bir haktan yararlanmak için devletçe verilen belge, patent.
bereket: Bolluk, gürlük, ongunluk.
bilinç: İnsanın kendisini ve çevresini tanıma yeteneği.
buyruk: 1. Belirli bir davranışta bulunmaya zorlayıcı söz, emir, ferman. 2. (Dinde) Allah’ın insanlardan yapılmasını istediği öğütler.

C

cahillik: 1. Bilgisizlik. 2. Gençlik, toyluk, deneyimsizlik.
cehennem: Dini inanışa göre kötülük yapanların öldükten sonra ceza görecekleri yer.
cemaat: 1. Bir imama uyup namaz kılan kişiler. 2. Bir dinden veya bir soydan olanların topluluğu.
cerrah: 1. Ameliyat yapan uzman hekim, operatör.
ciddiyet: Ciddilik, ağırbaşlılık.

D

darüşşifa: Sağlık yurdu. Eskiden hastane.
delil: İnsanı aradığı gerçeğe ulaştırılabilecek iz, kanıt.
dem: 1. soluk, nefes. 2. Zaman, ça¤.
dergah: Tarikattan olanların barındıkları, ibadet ettikleri ve törenler yaptıkları yer, tekke.
detay: Ayrıntı.
devlet erkanı: Devlet adamları, ileri gelenler.
duayen: Bir meslekte yaşça, kıdemce ileride ve yetenek bakımından üstün niteliğe sahip olan kimse.

E

ecdad: Geçmişteki büyükler, atalar.
enkaz: Yıkıntı, döküntü, çöküntü.
erdem: Ahlakın övdüğü iyilikçilik, alçak gönüllülük, yiğitlik, doğruluk gibi niteliklerin genel adı.
eren: Benliğinden sıyrılmış, öz varlığından geçmiş, kendini Tanrı’ya adamış, ermiş, evliya, veli.
ezeli: Başlangıcı olmayan, öncesiz.
ezgi: Belli kurallara göre düzenlenmiş, kulağa hoş gelen ses dizisi, haz, nağme, melodi.

F

fanus: Genellikle silindir biçiminde olan mum, gaz lambası vb. aydınlatma araçlarının çevresini kapatarak rüzgardan koruyan cam.
feda etmek: Kıymak, gözden çıkarmak.
felah: Kurtuluş.
fikren: Düşünce yoluyla, düşünerek, zihnen.
fitre: Ramazan ayı içinde verilmesi dince buyrulan, miktarı belli sadaka.
frekans: Ses, dalga vb. ninbirim zamandaki titreşim sayısı, sıklık.

G

gaflet: Dalgınlık, dikkatsizlik, boş bulunma, aymazlık, dalgı, ihtiyatsızlık.
gayb: Bilinmeyen, gizli, gelecek.
gayrimeşru: 1. Yolsuz, yasaya veya töreye aykırı. 2. Evlilik dışı.
gazap: Öfke, kızgınlık.
gezegen: Güneş çevresinde dolanan, ondan aldıkları ışığı yansıtan gök cisimlerinin ortak adı.
gönenç: Bolluk, rahatlık ve varlık içinde iyi yaşama, refah.
günah: Dince suç sayılan iş veya davranış.

H

haddi aşmak: Ölçüyü kaçırmak, aşırı gitmek.
hadis: 1. Hz. Muhammed (s.a.v.)’in söz ve davranışları. 2. Bu söz ve davranışları inceleyen bilim.
halife: 1. Hz. Muhammed (s.a.v.)’in vekili olarak Müslümanların imamlığını ve din koruyuculuğunu yapmakla görevli kimse. 2. Hükümdar.
hamt: Allah’a şükretme.
haram: 1. Din kurallarına aykırı olan, dini bakımdan yasak olan, helal karşıtı. 2. Yasak.
hardal: Turpgillerden 100-150 cm yükseklikte, sarı çiçekli, deriyi yakıcı nitelikte olan ve tohumu hekimlikte kullanılan, tadı acı ve bir yıllık bir bitki.
hatim: Kur’an’ı başından sonuna kadar okumak.
hayâ: Utanma duygusu, utanç, utanma, sıkılma.
hayır: 1. İyilik, karşılık beklemeden yapılan yardım. 2. iyi, hayırlı, yararlı.
hayırla anmak: Ölmüş bir kimsenin ardından iyi konuşmak.
hayırsever: Karşılık beklemeden iyilik, yardım yapan kimse.
helak olmak: 1. Yok olmak, ölmek. 2. (mecaz)Yorulmak, bitkin duruma gelmek.
helal: 1. Dinin kurallarına aykırı olmayan, dini bakımdan yasaklanmamış olan, haram karşıtı. 2. Kurallara, geleneklere uygun. 3. Nikahlı eş. 4. Kurallara, geleneklere uygun olarak.
hikmet: 1. Neden, gizli neden. 2. Bilgelik.3. Felsefe.
Hu: Allah
huşu: Allah’a boyun eğme, gönlü korku ve saygı ile dolu olma.
hü: Dervişler arasında kullanılan bir seslenme sözü.
hükmetmek: Egemenliği altında bulundurmak.

I

ibret: Yanlış, kötü davranışlardan sakınmayı sağlayan olgu veya bu gibi olgulardan alınması gereken sonuç, ders.
icap: 1.Gerek, gereklik, ister, lüzum. 2. (mantık) Olumlama.
iffet: 1. Cinsel konularda ahlak kurallarına bağlılık. 2. Namus.
iftar: 1. Oruç açma, oruç bozma.
iftira: Kasıtlı ve asılsız suç yükleme, kara çalma.
ihram: Hacıların örtündükleri dikişsiz bürgü.
ihrama girmek: Hac görevini yerine getirmek üzere ihram giymek.
ihsan: 1. iyilik etme, iyi davranma. 2. Bağışlama, bağışta bulunma.
ilahi: 1. Allah’a özgü, tanrısal. 2. Çok güzel, mükemmel.
iletişim: Duygu, düşünce veya bilgilerin, akla gelebilecek her türlü yolla başkalarına aktarılması, bildirişim, haberleşme.
imsakiye: Ramazanda imsak vaktini ve namaz vakitlerini gösteren çizelge.
inkar etmek: Yaptığı bir işi, söylediği sözü veya tanık olduğu bir şeyi yapmadığını, bilmediğini, görmediğini söylemek, yaptığını saklamak, yadsımak.
irade: 1. istek, dilek. 2. Buyruk. 3. Bir şeyi yapıp yapmamaya karar verme gücü.
ispat etmek: 1. Kanıtlamak. 2. Tanıtlamak.
itaat etmek: Söz dinlemek, boyun eğmek, verilen buyruğa uymak.

K

kader: Allah’ın olacak her şeyin zamanını, yerini ve özelliklerini sınırsız bilgisiyle bilmesi, takdir etmesi yani belirlemesidir.
kadir: 1. Güçlü, gücü yeter. 2. “Her şeye gücü yeter” anlamında Allah’ın sıfatlarından biri.
kâinat: 1. Evren. 2. Dünya.
kâmil: Yetkin, erişkin, eksiksiz, ağırbaşlı, mükemmel.
kavim: Aralarında töre, dil ve kültür ortaklığı bulunan boy ve soy bakımından da birbirine bağlı insan topluluğu, budun.
kavram: Bir nesnenin zihindeki soyut ve genel tasarımı.
kaza: Allah’ın ezelde irade ve takdir ettiği şeylerin, yeri ve zamanı gelince, ezeldeki ilim, irade ve takdire uygun olarak Allah’ın yaratması ile meydana gelmesidir.
kerem: 1. Soyluluk, ululuk, büyüklük, asalet. 2. Bağış olarak verme, iyilik, cömertlik, eli açıklık, lütuf.
kerim: 1. Soylu, asil. 2. Eli açık, cömert. 3. Allah’ın adlarından biri.
kervan: 1. Uzak yerlere yolcu ve ticaret eşyası taşıyan yük hayvanı katarı. 2. Toplu olarak birbiri ardınca gelen şeyler.
kıble: Namazda yönelinen yön.
kıdemli: 1. Bir işte eski ve deneyimi çok olan. 2. Sınıf temsilcisi, mümessil.
kırbaç: Tek parça deri veya uzun esnek bir değneğin ucuna sırım bağlanarak yapılmış vurma aracı.
kul: Allah’a göre insan.
kutsal: 1. Güçlü bir dini saygı uyandıran veya uyandırması gereken. 2. Tapınılacak veya yolunda can verilecek derecede sevilen.

L

lakap: Bir kimseye veya bir aileye, kendi adından ayrı olarak sonradan takılan, o kimsenin veya o ailenin bir özelliğinden kaynaklanan ad.
lazım: Gerek, gerekli.
loş: Yeterince aydınlık olmayan, yarı karanlık, az ›fl›k alan.
lütuf: Önem verilen, say›lan birinden gelen iyilik, yardım.

M

mağfiret: Bağışlama.
mahrum olmak: Yoksun kalmak.
mahsus: 1. Özgü. 2. Biri veya bir şey için ayrılmış, münhasır.
makber: Mezar, kabir.
malik olmak: Sahip olmak.
mat olmak: Bir tartışma sonunda veya benzeri bir durumda yenik düşmek.
meal: 1. Anlam, kavram. 2. Kur’an’ın Türkçeye en yakın anlamda çevirisi.
medrese: 1. İslam ülkelerinde, genellikle İslam dini kurallarına uygun bilimlerin okutulduğu yer. 2. (eskimiş) Fakülte.
mensup: Bir yerle veya bir kimseyle bağlantısı olan ilişkili, -den olan, – e bağlı (kimse).
Mescidi Nebevi: Hz. Muhammed (s.a.v.)’in Medine’de yaptırdığı mescit.
mesuliyet: Sorumluluk.
Mevla: Allah.
minnet: Yapılan bir iyiliğe karşı teflekkür etme, memnuniyet duyma.
misküamber: Güzel bir koku.
muazzam: 1. Çok büyük, çok iri, koskoca, koskocaman. 2. Alışılmışın sınırlarını aşan.
mucize: Peygamberlerin kendilerine inanmayan insanlara peygamberliklerini ispat etmek amacıyla Allah’ın iznine bağlı olarak gösterdikleri olağanüstü olaylar, hâller, tansık.
mukaddes: Kutsal.
muvaffak kılmak: Başarılı kılmak, başarılı olmasını sağlamak.
mübarek: 1. Verimli, bereketli. 2. Kutlu, uğurlu, kutsal.
müdahaleetmek: 1. Karışmak, araya girmek.
müessese: Kuruluş, kurum.
mümin: 1. inanan, inançlı, imanlı. 2. Müslüman.
münkir: 1. inkâr eden, kabul etmeyen. 2. Tanrı’nın varlığına inanmayan, Tanrı’nın varlığını inkâr eden (kimse).
münafık: 1.Ara bozan. 2. Dinî kurallara inanmadığı hâlde inanmış gibi görünen.
müracaat: 1. Başvuru 2. Danışma 3. Herhangi bir eserden yararlanma.

N

nihayet: 1. Son. 2. Sonunda.
nimet: 1. iyi yaşamak için gerekli her şey. 2. Yiyecek, içecek, özellikle ekmek. 3. Yararlanılan imkân.
niyaz etmek: Yalvarma, yakarma.
nizam: 1. Düzen. 2.Kural.

O-Ö

otistik: 1. içe yönelik olan. 2. Doğuştan özürlü (kimse).
öksüz: Annesi veya hem annesi hem babası ölmüş olan (çocuk).
öz: Bir kimsenin benliği, kendi manevi varlığı, iç, nefis.
özgün: Yalnız kendine özgü bir nitelik taşıyan, orijinal.

P

pak: Temiz.
profesyonel: Bir işi kazanç sağlamak amacıyla yapan (kimse) meraklı, hevesli, amatör karşıtı.
proje: 1. Tasarlanmış şey, tasarı. 2. Değişik alanlarda önceden plan ve programa alınmış, maliyeti hesaplanmış, kurum ve kuruluşların yönetim organları tarafından onaylanmış, kısa ve uzun vadeye bağlanarak özel kurum veya devlet adına gerçekleştirilmesi kabul edilmiş bilimsel çalışma tasarısı.
put: Bazı ilkel toplumlarda doğaüstü güç ve etkisi olduğuna inanılan canlı veya cansız nesne, tapıncak.

R

rağbet: 1. istek, arzu, ilgi. 2. Beğenme, itibar.
rahmet: 1.Birinin suçunu bağışlama, yarlıgama, merhamet etme. 2. Yağmur, bereket.
rekât: Namazda bir kıyam (ayakta durma),
bir rükû (ayaktayken öne eğilme) ve iki secdeden (yere kapanma) oluşan bölüm.
rıza: Razı olma, isteme, istek.
rızık: 1. Yiyecek, içecek şey, azık. 2. Allah’ın herkese verdiğine inanılan nimet.
riayet: 1. Sayma, saygı, ağırlama.2. Uyma, boyun eğme.
rivayet: 1. Söylenti. 2. Bir olay, bir haber veya sözü nakletme.
rüşt: Erginlik.

S

saadet: Mutluluk, ongunluk.
sabır: Acı, yoksulluk, haksızlık gibi üzücü durumlar karşısında ses çıkarmadan onların geçmesini bekleme.
sadaka: İslam’da yoksullara yardım olarak erilen şey.
sahabe: Hz.Muhammed (s.a.v.)’i görmüşe onun sohbetinde bulunmuş Müslümanlar, ashap.
sahur: Ramazan ayında oruç tutanların gün doğmadan önce belirli saatte yedikleri yemek.
sala: Cemaati bayram veya cuma namazına çağırmak veya bazı yerlerde de cenaze için ılınacak namazı haber vermek amacıyla minarelerde okunan dua.
salatüselam: Hz. Peygambere ve onun soyundan gelenlere saygı bildirmek için okunan dua.
Samed: Her şeyin kendisine muhtaç olup, onun hiç bir şeye ihtiyacı olmadığı anlamına gelen, Yüce Allah’ın isimlerinden biri.
sefer: Yolculuk.
semi: 1. iiitme. 2. Her şeyi işiten anlamında Allah’ın sıfatlarından biri.
sevap: 1. Hayırlı bir davranış karşısında Alah tarafından verileceğine inanılan ödül. 2. Alah tarafından ödüllendirileceğine inanılan davranış.
slogan: Kısa ve çarpıcı propaganda sözü.
süngü: Tüfek namlusunun ucuna takılan üçük kılıç biçiminde delici silah.
şehadet: Tanıklık, şahitlik.
şer: Kötülük, fenalık.
şükretmek: Allah’a minnet duygusunu sunmak.

T

taarruz etmek: Saldırmak, hücum etmek.
tabi olmak: Birinin kontrolu altına girmek.
tabii olmak: Katıksız, saf, doğal ve göründüğü gibi olmak.
tahsil hayatı: Öğrenim hayatı.
tan: Güneş doğmadan önceki alaca karanlık.
tavaf: islam dininde hac zamanında Kâbe’nin çevresinde dolaşma.
tefrika: Birbirine kötülük etmeye kadar varan sürekli anlaşmazlık, ikilik, ayrılık.
tekbir: İslam dininde Allah’ın büyüklüğünü, yüceliğini ifade etmek ve namaz kılmaya başlarken söylenen “Allah en büyüktür.” anlamındaki “Allahüekber” ifadesi.
telef olmak: Ölmek, mahvolmak.
teori: Kuram, nazariye.
teravih: Ramazan ayı boyunca, yatsı namazından sonra kılınan yirmi rekâtlık namaz.
teşkilat: Ortak bir gaye etrafında bir araya gelmiş kurumların veya kişilerin oluşturduğu kuruluş.
tövbe: işlediği bir günah veya suçtan pişman olarak bir daha yapmamaya karar verme.

V

vahiy: Bir buyruk veya düşüncenin Allah tarafından peygamberlere bildirilmesi.
vakfe yapmak: 1. Duruş, duraklama. 2. Kurban Bayramı’nın arefesinde Arafat denilen yerde bir süre durup dua etmek.
vakfiye: Bir vakfın şartlarını bildiren belge, vakıfname.
vefat etmek: Ölmek.
vesile: Sebep, bahane.

Y

yetim: Babası ölmüş.
yörünge: 1. Yürüyen bir noktanın izlediği veya çizdiği yol. 2. Bir gök cisminin hareket etmesi süresince aldığı yol.
yuf: Kınama, üzüntü, nefret bildiren bir söz.

Z

zat: 1. Kimse, kişi. 2. Kendi, öz.
zerre: En küçük cisim, parça.
zilhicce ayı: Ay takvimine göre on ikinci ay.

Hadi Paylaş!Share on FacebookTweet about this on TwitterShare on Google+Share on RedditPin on Pinterest

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.