Din Kültürü Ansiklopedisi

Din Kültürü Ansiklopedisi

A

adalet: Hak ve hukuka uygunluk, hakkı gözetme, doğruluk.
adil: Adaletten, doğruluktan ayrılmayan, adaletli.
ahiret: İnsanın öldükten sonra dirilip sonsuza dek kalacağı ve Allah’a hesap vereceği yer.
ahlak: Bir toplum içinde kişilerin uymak zorunda oldukları davranış biçimleri ve kuralları. Güzel huylar.
alamet: Belirti, işaret, iz.
alçak gönüllülük: Alçak gönüllü olma durumu, mahviyet.
ana fikir: Bir yazının temeli olan asıl düşünce, temel fikir.
Aramice: Sami dillerinin batı lehçelerini içine alan ve milattan önceki dönemlerde kullanılmış bulunan ölü bir dil.
atasözü: Uzun deneme ve gözlemlere dayanılarak söylenmiş ve halka mal olmuş, öğüt verici söz.
ayet: Kur’an surelerini oluşturan kısımlardan her biri.
azap: Büyük sıkıntı, eziyet.

B

bağışlamak: Bir mal veya hakkı karşılık beklemeden birine vermek. Herhangi bir kötü davranış için ceza vermekten vazgeçmek, affetmek.
basiret: Doğru görüş, uzağı görüş, seziş, uyanıklık.
batıl inanç: Doğaüstü olaylara, gizli ve akıl dışı güçlere, kehanetlere aşırı derecede bağlı boş inanç.
besmele: “Rahman ve Rahîm olan Allah’ın adı ile” anlamına gelen ve bir işe başlarken söylenilen “Bismillâhirrahmânirrahîm” sözüne verilen ad.
böbürlenmek: Övünmek, üstünlük taslamak, kurulmak.

C

cami: Müslümanların namaz kılmak için toplandıkları yer.
Cebrail: Allah tarafından peygamberlere vahiy getirmekle görevlendirilen, dört büyük melekten biri.
cehalet: Bilgisizlik.
cehennem: Dünyada günah işleyenlerin öldükten sonra ceza görecekleri yer.
cennet: Dünyada iyilik yapanların, öldükten sonra sonsuz bir mutluluğa kavuşacakları yer.
cimri: Elindeki parayı harcamaya kıyamayan, eli sıkı, kısmık.
cüz: Kur’an’ın bölünmüş olduğu otuz parçadan her biri.

D

dedikodu: Başkalarını çekiştirmek ve kınamak üzere yapılan konuşma.
deyim: İlgi çekici bir anlam taşıyan kalıplaşmış söz öbeği.
din: Allah’ın insanları dünya ve ahirette huzur ve mutluluğa kavuşturmak için peygamberleri vasıtasıyla bildirdiği yol, emirler ve yasaklar.
dua: Yakarış. Allah’a yalvarma, yakarış için söylenen dinî metin.

E

ebedî: Sonsuz, ölümsüz, bengi.
ecdat: Geçmişteki büyükler, atalar.
emanet: Birine geçici olarak bırakılan ve teslim alınan kişice korunması gereken eşya.
empati: Aynı duyguları paylaşma, duygudaşlık.
ensar: Hz. Muhammed’e hicret zamanında yardım eden Medineliler.
evrensel: Evrenle ilgili. Bütün insanlığı ilgilendiren.
feyz: Verimlilik, bolluk, bereket. Artma, çoğalma. İlerleme, kültürel gelişme.
fasık: Allah’ın emirlerine aykırı davranan kimse, günahkâr.

G

gayp: Gizli olan, göze görünmeyen.
gelenek: Bir toplumda, eskiden kalmış olmaları dolayısıyla saygın tutulup kuşaktan kuşağa iletilen, kültürel kalıntılar, alışkanlıklar, bilgi, töre.
günah: Dinî bakımdan suç sayılan iş veya davranış.

H

haham: Yahudi din adamı.
hanif: İslamiyetten önce Arabistan’da putlara tapmayıp Hz. İbrahim’in dini üzerine bulunanlara verilen ad.
haram: Dinî bakımdan yasak olan, helal karşıtı.
hatim: Kur’an’ın tamamını okuma.
hayâ: Utanma duygusu, utanç, sıkılma.
hayırsever: Yoksullara, düşkünlere, iyilik ve yardım etmesini seven, iyiliksever, yardımsever.
haysiyet: Değer, saygınlık, itibar.
helal: Dinin kurallarına aykırı olmayan, dinî bakımdan yasaklanmamış olan, haram karşıtı.
hicret: İslam takviminde tarih başı sayılan Hz. Muhammed’in Mekke’den Medine’ye göç etmesi.
hile: Birini aldatmak, yanıltmak için yapılan düzen, dolap, oyun, desise, entrika.
hoşgörü: Her şeyi anlayışla karşılayarak olabildiği kadar hoş görme durumu, müsamaha, tolerans.
hurafe: Dine sonradan girmiş yanlış, batıl inanç.
hüküm: Yargı, karar.
hürmet: Saygı; bir kimseye, bir şeye karşı dikkatli, özenli, ölçülü davranmaya sebep olan sevgi duygusu.

İ

ibadet: Allah’ın buyruklarını yerine getirme, Allah’a yönelen saygı davranışı.
iblis: Şeytan.
iftira: Bir kimseye kasıtlı ve asılsız suç yükleme.
ihlas: Yürekten bağlılık. İbadetlerdeki içtenlik.
ihsan: İyilik etme, iyi davranma.
ihtilaf: Ayrılık, anlaşmazlık, aykırılık, uyuşmazlık.
ikiyüzlü: Özü sözü bir olmayan, riyakâr.
imam: Cemaate namaz kıldıran kimse.
imtiyaz: Başkalarına tanınmayan özel, kişisel hak veya şart, ayrıcalık.
inanç: Bir düşünceye gönülden bağlı bulunma. İman.
irade: Bir şeyi yapıp yapmamaya karar verme gücü.
iskemle: Arkalıksız sandalye.
ismet: Günahsızlık, temizlik, korunmuşluk.
israf: Savurganlık, tutumsuzluk.
istismar: Birinin iyi niyetini kötüye kullanma.
itaat: Söz dinleme, boyun eğme, buyruğa uyma.

K

Kâbe: Mekke’de bulunan, Müslümanlarca ziyaret ve tavaf edilen kutsal yer.
Kadir Gecesi: Kur’an’ın indirilmeye başlandığı ramazan ayının yirmi yedinci gecesi.
kerem: Soyluluk, ululuk, büyüklük, asalet. 2. Bağış olarak verme, iyilik, cömertlik, eli açıklık, lütuf.
kıyamet: Dünyanın sonu ve bütün ölülerin dirilerek mahşerde toplanacağı zaman, kıyamet günü.
kibir: Kendini beğenme, büyüklenme, gurur.
kulluk: Kul olma durumu, ubudiyet.
kültür: Tarihsel, toplumsal gelişme süreci içinde oluşturulan bütün maddi ve manevi değerler.

L

lütuf : İyilik, yardım, ihsan.

M

mabet: Tapınak, ibadet yeri, ibadethane.
mahya: Ramazan gecelerinde, camilerde iki minare arasına gerilen ipler üzerine kandil veya elektrik ampulleriyle yazılan yazı veya yapılan resim.
mana: Anlam.
maskara: Eğlendirici, sevimli, güldürücü, soytarı, hoş.
mazlum: Zulüm görmüş. Haksızlığa uğramış.
merhamet: Bir başka canlının karşılaştığı kötü durumdan dolayı duyulan üzüntü, acıma.
mescit: Genellikle minaresiz, küçük cami.

meşru: Yapılmasına dinen izin verilmiş şey. Mevlit Kandili: Hz. Muhammed’in doğum günü olan rebiyülevvel ayının on ikinci gecesinde kutlanan kandil.
miras: Birine, ölen bir yakınından kalan mal mülk, para veya servet. Bir neslin kendinden sonra gelen nesle bıraktığı şey.
mucize: Peygamberlerin kendilerine inanmayan insanlara peygamberliklerini ispat etmek amacıyla Allah’ın iznine bağlı olarak gösterdikleri olağanüstü olaylar.
muhacir: Hz. Muhammed’e uyarak Mekke’den Medine’ye göç eden.
mukabele: Toplu yerlerde yüksek sesle hatim okunurken Kur’an okumasını bilenlerin gözleriyle Kur’an’ı takip etmesi, bilmeyenlerin dinlemesi.
musalla: Camilerde cenaze namazı kılınan yer.
mümin: İnanan, inançlı, imanlı, mutekit. Müslüman.
münafık: Dinî kurallara inanmadığı hâlde inanmış gibi görünen.
müstehak: Hak eden, kendisi kazanmış.
müşrik: Allah’a ortak koşan kimse.
mütevazı: Alçak gönüllü.

N

Nadan: Bilgisiz, cahil.
nankör: Kendisine yapılan iyiliğin değerini bilmeyen. İyilikbilmez.
nimet: İyilik, lütuf, ihsan. Yaşamak için gerekli her şey. Yararlanılan imkân.

Ö

öğüt: Bir kimseye yapması veya yapmaması gereken şeyler için söylenen söz, nasihat.
ön yargı: Bir kimse veya bir şeyle ilgili olarak belirli şart, olay ve görüntülere dayanarak önceden edinilmiş olumlu veya olumsuz yargı, peşin yargı, peşin hüküm, peşin fikir.
özdeyiş: Bir düşünceyi, bir duyguyu, bir ilkeyi kısa ve kesin bir biçimde anlatan, genellikle kim tarafından söylendiği bilinen özlü söz, vecize.

P

pano: Üzerine bildiri, açıklama veya tanıtma kâğıtları tutturmak için hazırlanmış levha.
papaz: Hristiyan din adamı.
peygamber: İnsanlara Allah’ın buyruklarını bildiren, onları dine çağıran kimse, elçi, resul, nebi.
propaganda: Bir öğreti, düşünce veya inancı başkalarına tanıtmak, benimsetmek ve yaymak amacıyla söz, yazı vb. yollarla gerçekleştirilen çalışma.

R

Rab: Eğiten, koruyan anlamına gelen Allah’ın isimlerinden biri.
Rahîm: Koruyan, acıyan, merhamet eden. Allah’ın ahirette yalnızca müminlere merhamet etmesi.
Rahman: Allah’ın herkese merhamet etmesi.
rahmet: Birinin suçunu bağışlama, yarlıgama, merhamet etme.
ramazan: Ay takviminin dokuzuncu ayı, üç ayların sonuncusu, oruç tutulan ay.
reenkarnasyon: Ruh göçü.
rekât: Namazda bir kıyam, bir rükû ve iki secdeden oluşan bölüm.
resul: İnsanlara Allah’ın buyruklarını bildiren, onları dine çağıran kimse, elçi, peygamber.
rızık: Yiyecek, içecek şey, azık. Allah’ın herkese verdiğine inanılan nimet.
rivayet: Bir olay, bir haber veya sözü nakletme.
rüşvet: Yaptırılmak istenen bir işte yasa dışı kolaylık ve çabukluk sağlanması için bir kimseye mal veya para olarak sağlanan çıkar.

S

sa’y: Hac ibadeti sırasında Safa ile Merve tepeleri arasında gidip gelme.
sabır: Acı, yoksulluk, haksızlık gibi üzücü durumlar karşısında ses çıkarmadan onların geçmesini bekleme erdemi.
sadaka: Yoksullara yardım olarak karşılıksız verilen şey.
sadakat: İçten bağlılık, sağlam, güçlü dostluk.
sahabe: Hz. Muhammed’i görmüş ve onun sohbetinde bulunmuş Müslümanlar, Hz. Muhammed’in arkadaşları.
sembol: Duyularla ifade edilemeyen bir şeyi belirten somut nesne veya işaret, remiz, rumuz, timsal, simge.

sevap: Hayırlı bir davranış karşısında Allah tarafından verilecek olan ödül.
sıdk: Doğruluk, gerçeklik.
sinagog: Yahudilerin ibadet etmek için toplandıkları yer, havra.
sure: Kur’an’ın yüz on dört bölümünden her biri.

Ş

şefkat: Acıyarak ve koruyarak sevme, sevecenlik.
şehit: Kutsal bir ülkü veya inanç uğrunda ölen kimse.

T

takva: Allah’tan korkma. Dinin yasak ettiği şeylerden sakınıp buyurduklarını yerine getirme.
tavaf: İslam dininde hac sırasında Kâbe’nin çevresini yedi kez dolaşma.
tebliğ: İnsanları dine davet etme. Bildirme, haber verme.
terhis: Askerlik ödevini bitirenleri ordudan bırakma.
tevekkül: Herhangi bir işte elinden geleni yapıp daha sonrasını Allah’a bırakma.
tevhit: Allah’ın birliğine inanma, bir sayma, bir olarak bakma.
töre: Bir toplulukta benimsenmiş, yerleşmiş davranış ve yaşama biçimlerinin, kuralların, görenek ve geleneklerin, ortaklaşa alışkanlıkların, tutulan yolların bütünü, âdet.
tövbe: İşlediği bir günah veya suçtan pişman olarak bir daha yapmamaya karar verme.
türbe: Genellikle ünlü bir kimse için yaptırılan ve içinde o kimsenin mezarı bulunan yapı.

U

umre: Hac mevsimi dışında Kâbe’yi ve Mekke’nin öbür kutsal yerlerini ziyaret etme.

Ü

ümmet: Hz. Muhammed’e inanarak onun yaptıklarını ve söylediklerini uygulayarak çevresinde toplanan Müslümanların tümü.

V

vahiy kâtibi: Allah tarafından gönderilen buyrukları yazan kimse. Peygamberimize gelen vahiyleri, onun emri ile yazan sahabelere verilen isim.
vahiy: Bir buyruk veya düşüncenin Allah tarafından peygamberlere bildirilmesi.
vakar: Ağırbaşlılık.
vefa: Sevgiyi sürdürme, sevgi bağlılığı.
vekil: Birinin, işini görmesi için kendi yerine bıraktığı veya yetki verdiği kimse.
vesvese: Kuruntu.

Y

yalan: Aldatmak amacıyla bilerek ve gerçeğe aykırı olarak söylenen söz, kıtır.
yermek: Birinin veya bir şeyin kusurlarını ortaya koymak, hicvetmek.
yetim: Babası ölmüş olan (çocuk), babasız.
yoksul: Geçinmekte çok sıkıntı çeken (kimse, toplum, ülke), yoksuz, fakir, fukara.

Z

zekât: Müslümanlıkta, zenginlerin sahip olduğu mal ve paranın belli bir kısmının dağıtılmasını öngören İslam’ın beş şartından biri.
zengin: Parası, malı çok olan, varlıklı.
zulüm: Güçlü bir kimsenin yasaya veya vicdana aykırı olarak başkasını uğrattığı kötü durum, kaygı, acımasızlık, haksızlık, eziyet, cefa.

Hadi Paylaş!Share on FacebookTweet about this on TwitterShare on Google+Share on RedditPin on Pinterest

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.