Arif Kaptan’ın Hayatı ve Sanatı

Arif KaptanTürk ressamı (İstanbul, 1906-İstanbul, 1979).

1924’te Deniz Harp Okulu’nu makine mühendisi olarak bitiren Arif Kaptan o yıllarda Galatasaray Lisesi’nde düzenlenen Güzel Sanatlar Birliği gele­neksel sergüerinden birini, bir raslantı sonucu izleyip de etkilenince, res­sam olmaya karar verdi. Sami Yetik ve Ruhi Arel, ona bu yolda ilk uyarı­lan yaptılar, ilk önerilerde bulundu­lar. Doğadan resim çizerek başladığı yeni mesleğini, Ali Çelebi ve özellikle Nazrtıi Ziya yanmda resim çalışarak geliştirdi. Güzel Sanatlar Akademisi’ ne bir süre dışardan devam ederek, Nazmi Ziya’nın atölyesinde izlenimci resmin inceliklerini öğrendi. Nazmi Ziya ona, doğanın koynunda yatan sa­yısız gizleri öğrenebilmek için, doğa karşısında uzun süre çalışmak gerek­tiği yolunda bügiler verdi. Böylece Heybeliada Deniz Harp Okulu’ndaki öğrencüik yıllarında Ruhi Bey’den al­mış olduğu ilk derslerini, bu yeni bil­gilerin ışığında geliştirdi. Bir ara İb­rahim Çallı’nın yanında çalıştı. 1933’te kurulan D Grubu’na katıldı, bu grubun ortak sergüerine resim ver­di. 1935’te Güzel Sanatlar Akademi­si salonlarında düzenlediği ilk kişisel sergisiyle dikkati çekti. Askerlik mes­leğinden bütünüyle ayrılarak kendini resim çalışmalarına verdi. 1939’da düzenlenen I. Devlet Resim ve Heykel Sergisi’nde üçüncülük ödülünü kazan­dı. 1940’ta düzenlenen yurt gezilerine katılarak Kastamonu’ya gönderil­di, buradan yaptığı resimlerini ertesi yılın devlet sergisinde gösterdi. 1947’de Paris’e gitti. İki yıl kadar Andre Lhote’un atölyesinde sanat eği­timi gördü. O zamana kadar kendi de­yimiyle “tabiat karşısında duygulu peyzajlar yapan” Arif Kaptan, Paris’ te gördüğü bu eğitimin de etkisiyle ye­ni bir figüratif anlayışa yöneldi. 1957’de oğlu Haşan Kaptan’la birlik­te Paris’e ikinci kez gitti. Orada kal­dığı beş yıl sürekli çalıştı. Dev­let sergilerine düzenli olarak katılan sanatçı, 1955’teki 17. sergide ikinci­lik ödülünü aldı, ayrıca Çanaklı Armağanı’nı kazandı. Başlıca yapıtları An­kara ve İstanbul Resim ve Heykel Mü­zelerinde, Ankara Milli Kütüphane koleksiyonunda, özel ve resmi kolek­siyonlarda bulunmaktadır.

Arif Kaptan’ın Sanatı

Arif Kaptanın bir tablosuArif Kaptan’ın Paris döneminden ön­ce yaptığı resimler, hocaları Nazmi Ziya ve İbrahim Çallı etkilerinin yönlendirdiği izlenimci bir anlayışa bağ­lıdır. Doğanın serbest bir palet ve duy­gulu bir renkçilikle yorumlandığı bu resimlerinde, öncü bir ustanm peşin­den gitmenin içten sezgileri egemen­dir. Bir yandan da Cezaime ve Utrillo etkileri ağır basar. 1947-1949 yıllan arasını kapsayan Andre Lhote atölye­si çalışmaları, Arif Kaptan’da çizgi­ye ve konstrüksiyona yönelme çaba­larını yoğunlaştırmıştır. 1955’lerden sonra bu çabaların, soyut araştırma­larla biraz daha geliştiğini görürüz. 1955 sonrası resimlerinde Arif Kap­tan, soyutlama çabalarını daha ileri bir noktaya götürür, buruşturulmuş kâğıt üstüne pastel ve suluboya uygu­ladığı resimleri kadar, dikey doğrular­la oluşturduğu yağlıboya çalışmala­rında da doğayı anımsatmayan salt soyut bir anlayışı benimser. Bu tür re­simleri için şöyle der: “Ben içimi sar­mış soyut bir tabiata bakıyorum. Ora­dan hareket ediyorum, daima görül­memiş, keşfedilmemiş bir armoniye varmak istiyorum. Şimdiki resimle­rimden de çılgınca tabiatı sevdiğim zamanlardaki gibi aynı zevki alıyo­rum, aynı heyecanı duyuyorum.”

Bu sözlerinden de anlaşılacağı gibi Arif Kaptan, soyutu, yaşamdan kopuk bir biçimler düzenlemesi olarak gör­müyor, tersine, yaşamla bu soyut bi­reşimler arasında bağlantılar kura­cak yoğun bir duyarlığı amaçlıyordu. İlk çalışmalarının doğaya açık bir çiz­gi üstünde gelişmiş olması, sonraki so­yut dönemi için de bir tür soyut doğa imgesini ön plana çıkarmış ve bu yol da kararlı, bilinçli bir yol izlemesini kolaylaştırmıştır.

Hadi Paylaş!Share on FacebookTweet about this on TwitterShare on Google+Share on RedditPin on Pinterest

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.