Ereklilik Nedir?

Ereklilik, bir eylemin, bir kurumun amacı. Felsefede, araçların, bilinçli ya da bilinçsiz olarak amaçlara uyarlan­ması.

Ereklilik Sorunu

Ereklilik içsel ya da dışsal olabilir. İçsel olduğunda parçanın bütüne (organın organizmaya) uyarlanma­sını, dışsal olduğundaysa, bütünün daha geniş bir bütüne (sözgelimi, canlı varlığın dış çevresine) uyar­lanmasını belirtir. Açıklanması ba­kımından da ereklilik ikiye ayrıla­bilir: İçkin ereklilik; aşkın ereklilik. Ele alınan varlıkta, uyarlanmasını açıklayan bir şey varsa (sözgelimi, sıcak kanlı hayvanlarda, beden ısısını ayarlayan mekanizmalar) ereklilik içkindir; ama açıklama için bir dış nedeni göz önünde tutmak gerekiyorsa (sözgelimi, bir ırmağı belli bir düzene sokan insan çalışmaları), ereklilik aşkındır. Felsefede ele alman ereklilik sorunu çok önemlidir ve üstünde çok durul­muştur; ama, sınırlarının iyice belirlenmesi gerekir. Ereklilik, can­sız doğa ve insan ürünleri konu­sunda bir sorun olarak ortaya çık­maz. Cansız doğada,, erekliliğin ol­madığı apaçıktır. Sözgelimi, bir sıradağ zincirinin yer şekli, birçok belirleyici nedenin birlikte göster­diği v etkiyle (yeryüzü kabuğunun kıvrımlanması, toprak aşınması) açıklanır. İnsan ürünlerindeyse ereklilik, apaçıktır ve kolayca kav­ranır. Bir saat, zamanı ölçmek için yapılmıştır ve bu amaç, hem bu aracın kullanımını, hem de bütün mekanizma içindeki en küçük çarkın bile ne gibi bir yeri olduğunu açık­lar. Hangi tasarıyla (niyetle) yapıl­dığı bilinen bir insan eylemi için de aynı şey söylenebilir.

Biyolojide Ereklilik

Buna karşılık, canlı varlıklar konu­sunda ereklilik sorunu son derece önem kazanır. Gerçekten, canlı varlıklar, çevrenin raslantısal dö­nüşümleri karşısında türlerinin sür­mesini ve üremesini amaç alıyor görünmektedirler. Böylece, uzun vadede, bu canlılar evrim geçirirler ve bazı evrim çizgileri, uyarlanma bakımından şaşırtıcı ilerlemeler gösterirler.

Bundan ötürü canlılar, salt doğal nesnelere karşıt olarak, erekliliğin bütün temel özelliklerini taşırlar ama, kuşkusuz, insan becerisinin ürünleri değildirler (insan becerisi, hayvan yetiştiricilerinde görüldüğü gibi, bu canlıları ancak değişikliğe uğratabilir).

Bu temel özellikler nasıl açıkla­nabilir?

Geleneksel düşünce, önce tanrıbilimsel bir yamt vererek, canlı varlıkların dünyayı yaratan bir Tanrı’nm ürünleri olduğunu ileri sürmüştür. Bu anlaşılır bir yanıttır ama, daha başlangıçta metafizik düzeyde yer alır ve yaradılıştaki “boşa gitmiş” varlıkları, çok kötü uyarlanmış oldukları için ortadan kalkan “garip” yaratıkları açıklayamaz. Buna karşıt olarak meka­nikçi maddecilik (XVII. ve XVIII. yüzyıllar), canlı varlığı bir makine olarak görmüş, ama üremesini ve uyarlanmasının esnekliğini açıkla­yamamış, üstelik erekliliği, gizlice işin içine soktuğunu da fark etme­miştir: Çünkü, her makine, onu ortaya koyan bir mühendisin varlı­ğım gerekli kılar. Aynı maddecilik, daha sonraları, bir fiziksel-kimyasal tepkiler topluluğu olduğunu söyle­yerek, canlının hiçbir özgün yanı olmadığını ileri sürecektir.Bilimsel gerekircilik (belirlenimcilik) çerçevesinden çıkmadan, canlı var­lıkların uyarlanmasının açıklanma­sına yönelik ilk büyük girişim, Darwin’in ortaya attığı doğal ayık­lanma kuramıdır. Ama genetik bilgilerin yetersizliğinden ötürü bu kuram tamamlanamamış ve Hegel’inki gibi büyük erekçi felsefele­rin rekabetiyle karşılaşmıştır. Hegel’e göre, maddeden yaşama ve bilince kadar bütün doğa, çelişkiler ve sıçramalarla gerçekleşen içkin bir ereklilik geliştirir. Nitekim Bergson da, “yaşam atılımı”nın hare­ketsiz madde içinden geçerek canlı varlıkları elyordamıyla yarattığını söylemiş, Teilhard de Chardin’se, tanrıbilimsel ereklilik ilkesini, bi­limsel evrim öğretisiyle uzlaştırma­ya yönelmiştir.

Günümüzdeyse, genetik koda (şifre) ilişkin son buluşlar, bu sorunun, yepyeni bilimsel temeller üstünde ortaya konmasına yol açmıştır. Sözgelimi, biyoloji bilgini jacques Monod, değişmezlik ilkesinin (yani, canlı varlığın, şaşmaz bir genetik programa göre üremesinin) evrim­den önce geldiğini ileri sürer. Ona göre, ortaya çıkardığı biçimlerin çok karmaşık olmasına karşın evrim, genetik kod tarafından aktarılan ve binlerce yıllık bir doğal ayıklan­mayla pekişen raslantısal değişiklik­lerden başka şey değildir. “Raslantının ve zorunluluğun” çok uzak bir ürünü olan insanoğlu da, kör bir bileşimin şaşırtıcı bir başarısıdır.

Hadi Paylaş!Share on FacebookTweet about this on TwitterShare on Google+Share on RedditPin on Pinterest

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.