Muhsin Ertuğrul Hayatı Tiyatro ve Film Çalışmaları

Muhsin Ertuğrul, Türk tiyatro ve sinema yönetmeni, ti­yatro oyuncusu (İstanbul, 1892-İzmir,1979).

TİYATRO ÇALIŞMALARI

Tefeyyüz Mektebi, Dârüledep, Soğukçeşme ve Toptaşı rüştiyeleriyle Mercan İdadîsi’nde öğrenim gören Muhsin Ertuğrul, sahne yaşamına, Burhaneddin Kumpanyası’nm oyna­dığı bir oyunda rol alarak başladı (1909). Bir süre, Reşat Rıdvan’ın ti­yatro topluluğunda da çalıştıktan sonra, oyuncu arkadaşı Vahram Pa- pazyan’ın öğütlerine uyarak Paris’e gitti (1911). Oradaki çağdaş tiyatro çalışmalarından edindiği izlenimler­le, yurda dönüşünde (1912) Hamlet i sahneye koydu ve oyunun başrolünü oynadı. 1913’te yeniden gittiği Pa­ris’te, L.Poe, J.Copeau ve A.Antoine adlı tiyatro yönetmenlerinin çalışma­larını izleme olanağını buldu. Türki­ye’ye dönünce, 1914’te kurulan Dârülbedayi-i Osmanî’ye öğretmen olarak girdi; 1916’da sahneye konan Çürük Temel’in başrol oyunculuğu­nu yaptı. Aynı yıl gittiği Berlin’de, ti­yatro alanında araştırma ye incele­melerde bulundu. 1918’de İstanbul’a dönerek, yurt dışında edindiği bilgi ve görgüyü uygulamak amacıyla kur­duğu Edebî Tiyatro Heyeti’yle İb- sen’in Hortlaklarım sahneye koydu. Bu oyunu kendi adına sahneye koy­duğu için Darülbedayi’den çıkarılın­ca, bir süre Beyoğlu Musiki Akademisi’nde öğretmenlik yaptıktan son­ra yeniden Dârülbedayi’ye girdiyse de, bu kez, yönetimde süren kargaşa­dan ötürü ayrılmak zorunda kalarak Almanya’ya gitti. 1921’de, oyuncu ve yönetmen olarak gene Dârülbeda­yi’ye girdi; ama oyun seçimi, vb. so­runlar yüzünden yönetitilerle çatış­tıklarından, birkaç arkadaşıyla bir­likte görevden çıkarıldı. Avustur­ya’ya giderek Viyana’da Othello ça­lışmalarını izledi. Dönüşünde, Tür­kiye’deki tiyatro çalışmalarını, Dârülbedayi’den çıkarılan arkadaş­larıyla kurduğu Ertuğrul Muhsin ve Arkadaşları adlı toplulukla Ferah Ti- yatrosu’nda oyunlar sahneye koya­rak sürdürdü. 1925’te S.S.C.B’ne gi­derek 1927’ye kadar, Stanislavski ve Meyerhold’un tiyatro çalışmalarını yakından izledi. Yurda dönüşünde Dârülbedayi’nin başına getirildi. O dönemde, halkın tiyatroya olan il­gisini artırıcı çalışmalar yaptı; Dârül- bedayi içinde bir tiyatro meslek oku­lunun açılmasına öncülük ederek, yetenekli gençlerin yetişmesine yol açtı. Tiyatroculuk alanında yaptığı başarıya ulaşmış girişimlerinden ötürü, 1931’de Almanların Goethe Madalyası’m kazandı; 1935’te çocuk tiyatrosu bölümünü açtı. 1936’dan başlayarak Devlet Konservatuva- rı’nda ders vermek amacıyla haftada bir kez gittiği Ankara’ya, 1947’de, kurulmakta olan Devlet Tiyatrosu’nu yönetmek için yerleşti ve Tatbikat Sahnesi’nin başına geçti; Büyük Ti­yatro’yu ve Küçük Tiyatro’yu açtı.

1949’da Devlet Tiyatro ve Operası ge­nel müdürlüğüne getirildiyse de, 1951’de bu görevinden çekilerek İs­tanbul’da, Küçük Sahne’yi kurdu. 1954’te yeniden Devlet Tiyatro ve Operası genel müdürlüğüne atanın­ca, Ankara’da Üçüncü Tiyatro’yu ve Oda Tiyatrosu’nu açtı; bölge tiyatro­larının açılması için girişimlerde bu­lundu; Adana Şehir Tiyatrosu, İzmir Devlet Tiyatrosu ve Bursa Ahmet Ve- fik Paşa Tiyatrosu’nun açılmasına önayak oldu. 1958’de görevine son verildikten sonra, İstanbul’da Salın­cakta İki Kişi adlı oyunu sahneye koydu. 1959’da İstanbul Şehir Tiyat­roları Baş Rejisörü olarak görevlendi­rildi ve Kadıköy, Fatih, Üsküdar, Zeytinburnu’nda tiyatrolar açtı; Ru- melihisarı’nı bir açık hava tiyatrosu haline getirdi. 1966’da bu görevine de son verilince, çalışmalarını Ulus­lararası Tiyatro Enstitüsü, vb. kuru­luşlarda sürdürdü.

1974’te İstanbul Şehir Tiyatroları Ge­nel Sanat Yönetmenliği’ne atanan ve bu görevini 1978 yılının sonuna ka­dar sürdüren, 1979’da Ege Üniversi­tesi Senatosu tarafından “fahri dok­tor” unvanı verilen Muhsin Ertuğrul, tiyatro konusundaki görüşlerini İn­san ve Tiyatro Üzerine Gördüklerim (1975) adlı kitabında dile getirmiştir.

FİLM ÇALIŞMALARI

Tiyatronun yanı sıra sinema alanın­da da çalışmalar yapan Muhsin Er­tuğrul, bu çalışmalarını 1913’ten 1953’e kadar sürdürdü. Yurt dışında da sinemayla ilgilendi: 1911’de Pa­ris’e gittiğinde, kendi deyişiyle, “ge­çinebilmek ve oradaki tiyatro çalış­malarını sürdürebilmek” amacıyla filmlerde figüran olarak rol aldı; 1916’da Almanya’da, Gecede Işıkları filmde ilk önemli rolünü oynadık­tan sonra 1920’de Kara Lâle Bayramı, Şemana Tapanlar ve Ölüm Kervanı adlı yapıtların yönetmenliğini yaptı. Aynı dönemde, bir Türk ve birkaç Al­man arkadaşıyla birlikte “Stamboul Film GmbH” yapımevini kurarak Samson adlı bir film çevirdi. 1925- 1927 arasında S.S.C.B’nde sinema çalışmaları yaptı; Bakû’da Tamilla, Moskova’da Spartakus adlı filmleri yönetti. İsveç sinemacılığını da bir süre yakından izleyen sanatçının Türkiye’de çevirdiği ilk filmi, İstan­bul’da BirFacia-i Aşk oldu (1922). Muhsin Ertuğrul, 1922-1939 yılları arasında, sinema alanında en etkin dönemini yaşamış, bu dönemde yap­tığı yirmi dokuz filmden, İstanbul’da Bir Facia-i Aşk (gerçek bir olayın si­nemaya yansıtılması), Ateşten Göm­lek (ilk Kurtuluş Savaşı filmi), İstan­bul Sokaklarında (ilk ortak yapım [Türk-Mısır-Yunan] ve ilk sesli film), Bir Millet Uyanıyor (sinema çağı ön­cesinde çevrilen en başarılı Kurtuluş Savaşı filmi) ile Aysel, Bataklı Damın Kızı (ilk gerçekçi köy filmi), Türk si­nemacılığının ilk önemli yapıtları ol­muştur.

Bir tiyatro adamı olan Muhsin Ertuğ- rul’un bu özelliği kuşkusuz sinema çalışmalarına da yansımış, filmleri­nin çoğu, “filme alınmış tiyatro” ha­vasından kurtulamamıştır. Bir özelli­ği de sinemayı yan etkilere açık bı­rakmak olan sanatçı, Dârülbeda- yi’nin beğenilmiş operetlerini filme çekmiş, yabancı filmleri yeniden çe­virmiş, Münir Nurettin Selçuk (Al­lah’ın Cenneti’nde), Feriha Tevfik (Karım Beni Aldatırsa’da) gibi ayrı sanat alanlarında ün yapmış sanatçı­lardan oyuncu olarak yararlanmıştır. Sinemaya başladığı yıllarda “yedinci sanat”a gereği kadar önem verme­yen, “resme nisbeüe fotoğraf neyse, tiyatroya nisbetle sinema da odur” di­yen Muhsin Ertuğrul, daha sonra bu sanaün önemine inanmışsa da, uzun süren sinema yaşamında, gene kendi deyişiyle, “istediği gibi bir film yap­ma olanağına” kavuşamamıştır. Türkiye’de yönetmenliğini yaptığı filmlerin sayısı otuzu bulan (Kemal Film adına altı, İpek Film adına yirmi bir, çeşitli yapımevleri adına üç film) sanatçının en etkin yıllarını yaşadığı 1922-1939 arasındaki dönem, sine­ma alanında, “Muhsin Ertuğrul Ça­ğı” diye adlandırılmış, o dönemde bazı sanatçıları etkisi altına almış, 1953’te çevirdiği ilk renkli Türk filmi Halıcı Kız’ın tutulmaması üstüne si­nema çalışmalarım bütünüyle bırak­mıştır.

Kendi de senaryo yazan, ancak, film­lerinde en çok Mümtaz Osman (Nâzım Hikmet) ve Necdet Mabfi Ay- ral’ın senaryolarını kullanan Muhsin Ertuğrul’un, Türk sinemacılığına en büyük katkısı, uzun süre bu işi sür­dürerek geçiş dönemi sinemacıları­na ortam hazırlamış olmasının yanı sıra, çoğu “ilk” olan (ilk sesli film, ilk ortak yapım, ilk renkli film, ilk ger­çekçi film, vb.) filmleri çevirmesi ol­muştur.

BAŞLICA FİLMLERİ

Yönetmen, oyuncu ve senaryo yaza­rı olarak: Boğaziçi Esrarı (1922) ;Kız- kulesi’nde Bir Facia (1923); Ankara Postası (1928).

Yönetmen ve senaryo yazan olarak: İstanbul’da Bir Facia-i Aşk (1922); Leblebici Horhor (1923; birinci çevrim); Sözde Kızlar (1924); İstan­bul Sokaklarında (1931); Kaçakçdar (1929-1932).

Yönetmen ve oyuncu olarak: Ateş­ten Gömlek (1923); Fena Yol (1933); Şehvet Kurbanı (1940).

Yönetmen olarak: Bir Millet Uyanı­yor (1932); Karım Beni Aldatırsa

(1933); Söz Bir, Allah Bir (1933); Cici Berber (1933); Naşit Dolandırıcı (1933; kısa film); Milyon Avcıları

(1934); Leblebici Horhor (1934; ikinci çevrim); Aysel, Bataklı Damın Kızı (1934-1935); Aynaroz Kadısı

(1938); Bir Kavuk Devrildi (1939); Allah’ın Cenneti (1939); Tosıın Paşa

(1939); Kıskanç (1939-1942); Akasya Palas (1940); Kahveci Gilzeli (1941); Nasrettin Hoca Düğünde (1940- 1943; başlangıçta kısa film olarak tasarlandı; sonra, Laurel-Hardy filmlerinden bölümler, vb. eklenerek uzatddı ve Ferdi Tayfur tarafından tamamlandı); Yayla Kartalı (1945); Kmlırmak-Karakoyun (1947; Hadi Htin’le birlikte); Halıcı Kız (1953).

Hadi Paylaş!Share on FacebookTweet about this on TwitterShare on Google+Share on RedditPin on Pinterest

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.