Lehçe Nedir? Temel Koşulları Nelerdir?

Bir dilin tarih, toplum, kültür etkile­riyle, zaman ve uzam içinde, söyleyiş, dilbilgisi ve sözcük bakımından ayrı­lık gösteren biçimi (diyalekt de denir). Genel olarak ulusal dilin değişkesi ola­rak değerlendirilen lehçe, hem bu dil­den, hem de daha dar alana yayılan ve daha küçük farklar gösteren ağız’ dan ayrılır; dilsel bozulmanın çok be­lirgin özelliklerini taşıyan ağızların hızla ortadan kalktıkları görülür. Bu arada şunu da belirtmek gerekir ki, lehçelerden bazıları zamanla, kaynak­landıkları ulusal dilden çok ayrılırlar ve ilk bakışta ayrı bir dil izlenimi ve­rebilirler; nitekim yakın zamana ka­dar yakut ve çuvaş lehçelerinin Türkçenin bir lehçesi olduklarının farkına varılmamıştır.

Lehçelerden söz edebilmek için iki te­mel koşul gerekir:
1-Lehçenin ulusal dille akraba olma­sı: Sözgelimi, bask dili fransızca ile akraba olmadığı için fransızcanın leh­çesi kabul edilemez.

2-Lehçeler arasında ve lehçe ile res­mi dil arasında anlaşılırlığın bulun­ması: Sözgelimi, Fransa’da bir Lorraineli ile bir Normandiyalı birbir­lerini anladıkları gibi “Paris fransızcası’nı da anlarlar.

Lehçeler ve ağızlar çok karmaşık coğrafi ve tarihsel etkenlerin iç içe geç­mesi sonucu oluşurlar. Her yaşayan dil evrim geçirir. Bir dili kullananlar getirdikleri değişikliklerin etkisini anında göremezler ama birkaç kuşak sonra söz konusu değişikliklerin önem­li sonuçlar doğurduğu görülür. Bu di­li kullananlar da coğrafi (dağlar, ır­maklar, vb.) ya da tarihsel sınırlarla belirlenmiş bölgelerde bildirişim top­luluklarına ayrılırlar. Değişik toplu­luklar, ortak bir dilden kalkarak farklı dilsel değişiklikler benimseyebilirler; lehçelerarası değişiklikler de böylece ortaya çıkar.

Ulusal dili lehçeden ayıran süreç için­de iki durum ayırt edilir:
Yaşayan lehçeler ulusal dilin “kardeşi”dir. Bir başka deyişle hepsinin ortak bir kökeni vardır ve başlangıç­ta hepsi eşit düzeydedir ama zaman­la aralarından birinin öbürlerine bas­kın çıktığı ve kendini ortak dil, hatta ulusal dil olarak kabul ettirdiği görü­lür. Bu olayda iki etken önemli rol oynar:

a)  Kültür etkeni: Ön sırayı alan lehçe en zengin edebiyatı, kültür açısından en fazla saygınlığı olan lehçedir. Söz­gelimi, Eski Yunanistan’ın ortak dili olan koine, yalnızca Atina’da konuşu­lan bir lehçe ya da daha doğru bir de­yişle bir ağızdı; silenin düşünce düze­yinde gelişmesiyle kendini ortak dil olarak, kabul ettirdi. Aym biçimde, günümüzdeki italyancanın kökeni olan toscana lehçesi de sivrilmesini, çok kı­sa bir süre içinde, Dante, Boccacio, Petrarca’nın yapıtlarının ortaya çık­masına borçludur,

b)  Siyasal etken: Kendini kabul ettiren lehçe bir ülkede iktidarı ele geçiren azınlığın lehçesidir. Lehçenin gelişme­si, merkezileşmiş devletin sağlamlaş­masıyla birlikte olur. Bu ayrıcalıklı lehçe başlangıçta büyük bir yayılım göstermediği gibi bir kültür geleneği­ne de sahip olmayabilir. Sözgelimi, gü­nümüzdeki fransızcanın kökeni olan Ile-de-France lehçesi fransiyen, picardie lehçesine oranla daha az yaygın­dı ve edebiyat açısından saygınlığı da­ha azdı; ama iktidarın dili olması picardie lehçesine baskın gelmesine yet­ti.
Lehçeler ulusal dilden doğmuşlar­dır: Sözgelimi, Amerika’ya “götürü­len” İngilizce yerel değişkelerin doğ­masına neden olmuş ama aynı zamanda Amerikan ulusunun da dili olarak kalmıştır. Ulusal dil kadar eski olma­yan bu değişkeler ulusal dile rakip ol­mazlar. Ama “kardeş” lehçeler ara­sında bu duruma sık raslanır: Sözge­limi.kastilla (castilla) lehçesiyle (son­radan resmi İspanyolca) birlikte la- tinceden doğmuş olan katalan lehçesi kültür açısmdan sürekli olarak kastilla lehçesiyle çekişmektedir: Gerçek­ten de katalan lehçesiyle yazılan ede­biyat yapıtları, gazeteler, bu lehçey­le yapılan radyo yayınları vardır. Demek ki, lehçe kavramı karmaşık bir gerçekliği kapsar; bu nedenle lehçe­den çok lehçesel durumdan söz etmek gerekir. Gerçekten de “lehçe” terimi­nin kullanılmasındaki temel özellik, bir lehçeyi kullananlarla ulusal dili olarak bulunuyordu ve kralı Mı­sır’ı almaya ikna etmesi gerekiyordu. Bu arada, çağının büyük düşünür ve bilginleriyle sürekli yazışma halindey­di. Bossuet’ye yazdığı mektuplarda Hıristiyan kiliselerinin birleştirilmesi­ne çalışıyor, Huygens ile bilimsel ça­lışmalar yapıyor, Pascal’ın matema­tik yapıtlarını okuyor ve Descartes’ ın izleyicisi tannbilimci Arnauld ile tartışıyordu. Bir Fransız yazarı hali­ne gelmekle kalmamış, en önemli ma­tematikçiler araşma da girmişti. Uzun çalışmalardan sonra 1675’te integral ve diferansiyel hesabı buldu.

Hadi Paylaş!Share on FacebookTweet about this on TwitterShare on Google+Share on RedditPin on Pinterest

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.