Orhan Veli Kanık Hayatı Şiir Konusunda Düşünceleri Şiirleri ve Eserleri

Orahan Veli KanıkTürk ozanı (İstanbul, 1914-İstanbul, 1950)

Ankara Gazi Lisesi’ni bitirdikten (1932) sonra İstanbul Üniversitesi Fel­sefe Bölümü’nde bir süre okuyan (1933-1935), ardından da PTT genel müdürlüğünde çalışan (1936-1942) Orhan Veli Kanık, ilk şiirlerini 1936’da Varlık dergisinde Melih Cev­det (Anday) ve Oktay Rifat’m şiirleriy­le birlikte yayımlayarak dikkati çekti (bu dönemde gerek kendi adını, gerek­se Mehmet Ali Sel takma adım kullan­dı). Varlık ‘ta çıkan şiirleri birbirine karşıt tepkiler doğurdu; Nurullah Ataç, Orhan Veli, Melih Cevdet ve Ok­tay Rifat’taki şiir yeteneğim sezip, ge­lenekten tümüyle ayrı bir şiir anlayı­şım ortaya koyan bu ozanları destek­lerken, eski şiir geleneğine bağlı olan­lar onları alay ve küçümsemeyle kar­şıladılar. 1941’de üç arkadaş ortak bir yapıt olan Garip’i yayımladı. Or­han Veli, yedek subaylığından sonra, Milli Eğitim Bakanlığı Tercüme Büro- su’nda memurluk yaptı (1945-1947); bu görevinden ayrıldıktan sonra Yap­rak dergisini çıkardı (1949-1950; 28 sayı). Ölümünden sonra, arkadaşları dergiyi Son Yaprak adıyla, tek yaprak olarak yayımlayıp kapattılar.

Orhan Veli Kanık’ın Şiir Konusunda Düşünceleri

Cumhuriyet dönemi Türk şiirinde, en köklü dönüşümlerden birini gerçekleş­tiren Orhan Veli’nin şiir konusunda­ki düşünceleri topluca, yalnız kendi imzasıyla ve kendi şiirleriyle genişle­tilmiş olarak yayımladığı Garip (1945) kitabının aynı adı taşıyan önsözünde bulunabilir. Şiiri konuşma dilinin ya­pısı içinde arayan Orhan Veli’ye gö­re 1930 ve 1940 yıllarının şiiri “… ta­bii ve alelade konuşmaya nazaran bir ayrılık göstermekte, nisbi bir garabet arz etmektedir”. Dilin kendi içindeki şiiri göremeyen eskiler, Orhan Veli’ ye göre, yalnızca sözün akılda kalmasına yardımcı öğeler olan ölçü ve uya­ğa, şiiri oluşturan öğeler olarak baka­rak, bunlarsız şiir yazılamayacağını düşünmüşler, ölçü ve uyak giderek şi­irin vazgeçilmez öğeleri durumuna gelmiştir. Sonuçta, konuşma dilinden ayrı, “garabet arz eden”, yapay bir dile dayanan şiir anlayışı yaygınlaş­mıştır. Oysa “şiirde takdir edilmesi la­zım gelen bir ahenk varsa, onu temin eden şey, ne vezindir, ne kafiye. O ahenk, vezinle kafiyenin dışında da, vezinle kafiyeye rağmen mevcuttur’’. İşte ozanın yapacağı şey, şiir dilini ya­paylaştıran ölçü ile uyağın dışındaki bu uyumu (ahengi) aramak olmalıdır. Orhan Veli’ye göre eski şiir belli bir azınlığa sesleniyordu; yeni şiirse ar­tık “yaşama hakkını mütemadi bir didişmenin sonunda bulan” insanlara, onların beğenilerine seslenecektir. Orhan Veli açısından toplumsal yapı­nın yanı sıra şiirin de demokratikleş­tirilmesi gerekir. Şiirlerinde Süley­man Efendi’den Montör Sabri’ye, na­sırdan kevgire bütün bir orta sınıf in­sanının gündelik yaşamından motifler vermesinin de nedeni budur. Arka­daşlarıyla birlikte getirdikleri bu şiir anlayışına karşı çıkanlarca “garip” olarak nitelendirilmelerini, sözcüğün tüm anlamlarım göz önünde bulundurarak kabullenip, kitaplarına ad yap­malarının temelinde de bu bakış açı­sı yatar. Ayrıca, şiirlerini “garip” di­ye niteleyenler, ona göre, şiirde söz sanatları dolayısıyla eşyayı olduğun­dan farklı görmeye alışmış kimseler­dir: “Teşbihten ve istiareden kaçan, gördüğünü herkesin kullandığı kelime­lerle anlatan adamı Garip diye nite­lendirenler gariptir.” Orhan Veli’ye göre, günlük yaşamm içindeki çeşitli yönleri yakalayabilmek, ancak halkın yaptığı gibi gerçeği değiştirmeden ak­tarmakla olasıdır; oysa dizeci anlayış, sözcüklerin güzelliğinden yola çıka­rak, birbirleriyle olan oranlarını göz- ardı edip, yapmacıklı bir duyarlığa sı­ğınır, şiiri bu yapmacıklı duyarlıkta arayarak, şiirin dışında bir noktaya, “şairane”ye ulaşır (“Kelimeler edala­rını kendileri tayin eder, işte şiirin bu bahsettiğim hususiyeti şairane’den ibarettir”. “Eskiye ait olan her şeyin, her şeyden evvel de şairanenin aley­hinde olmak lazımdır.”l.Orhan Veli, bundan başka, şiirde oetimleyici ve yalnızca ses musikisi arayan şiir an­layışlarına da karşı çıkmaktadır: “Şi­irde musiki, musikide resim, resimde edebiyat, bu güçlüğü yenemeyen insan­ların başvurdukları birer hileden baş­ka bir şey değil. Ayrıca bu sanatlar öteki sanatların içine girince hakiki değerlerinden birçok şeyler kaybedi­yorlar. “Kuşkusuz şiir bunlardan ya­rarlanacaktır, ama betimleme de, mu­siki de anlamın önüne geçmemelidir; çünkü “şiiri şiir yapan, sadece eda­sındaki hususiyettir; o da manaya ait­tir.” Orhan Veli’nin şiirini işte bu gö­rüş temellendirmektedir.

Orhan Veli Kanık Şiirleri

Orhan Veli’nin-şiir yazmaya başladı­ğı yıllarda, Türk şiirinde, özellikle top­lumsal sorunları, doğalcı anlatım bi­çimiyle ve serbest nazımla dile geti­ren toplumcu ozanların şiirleriyle es­ki hececi şiirin giderek yozlaşan şiir­leri yürürlükteydi. Her iki şiir anlayı­şının da ortak özelliği, duyarlıktan çok aşırı duygusallığa yönelerek “şaira- ne”yi ön plana alıp yazmalarıydı. Orhan Veli ilk şiirlerinde Milli Edebi­yat anlayışının evrimleşmesiyle olu­şan, Beş Hececiler ile yaygınlaşan şi­ir anlayışından ayrılmadı. Bu şiir­ler hece ölçüsünün kurallarıyla yazılmıştı. Daha sonraki şiirleri ka­dar yaşamla içli dışlı olmayan bu şi­irlerde dil, günlük konuşma dilinin ya­kınındadır, ama aynı değildir. Orhan Veli, henüz şiiri, günlük dilin ve du­yarlığın içinde aramamaktadır. İmge düzeni, gerçek yaşamla pek az ilgili­dir; çocukluk anıları, dünyanın çocuk gözüyle betimlenmesi, yalnızlık, aşk, uzak ülkelere özlem gibi konularla bir düş dünyası yaratılmıştır. Bununla birlikte, daha sonra sık Taslanacak olan “nükte” bu şiirlerinde de gözlem­lenir.

Uzun sürmeyen bu ilk döneminden sonra, Orhan Veli, geleneksel şiirin kalıplarım, Garip önsözündeki düşün­celer doğrultusunda kırmaya yöneldi. Çoğu kez “nükte”nin desteklediği bu şiirlerin dili, konuşma dilindeki şiiri ararken düzyazıya benzeyen bir yapı­ya ulaştı. Yer yer gündelik yaşamın gerçeklerini, kimi zaman da (özellikle 1940 yıllarının şiirlerinde) buruk bir toplumsallığı işledi. Savaş yıllarında ince alay yoluyla savaş karşıtlığı ko­nusu dikkati çekti. Bununla birlikte ‘‘İstanbul’u Dinliyorum ”, ‘‘Anlatamıyorum” gibi şiirlerinde, bu dönemde bile, duygusal yanı ağır basan şiirler yazdı. “Destan Gibi” şiiriyle, halk türkülerinden yararlanarak, bir baş­ka şiir bireşimini denediyse de bunu sürdürmedi. Orhan Veli’nin bazı şiirleri şiirde ger­çekleştirmek istediği dönüşümün doğ­rudan uygulaması olduğundan başa­rılı sayılmaz, ama Garip hareketi için­de gerçekleştirdiği dönüşüm, şiirimiz­de yeni bir sesi ve açılımı başlatması bakımından önemlidir.

Orhan Veli Kanık Eserleri

Şiir: Garip (1941; Oktay Rifat ve Me­lih Cevdet ile birlikte); Garip (1945; yalnız kendi imzasıyla, genişletilmiş olarak); Vazgeçemediğim (1945); Des­tan Gibi (1946); Yenisi (1947); Karşı (1949).

Ayrıca bu kitaplardaki şiirlerle, ki­taplarına girmemiş şiirleri Bütün Şi­irleri adıyla bir arada basıldı (1951). Düzyazı, eleştiri ve öykü: Nesir Yazıları (1953; bu kitabın ikinci basımı De­nize Doğru adıyla yayımlandı. 1970). Çeşitli yazılarından seçmeler: Orhan Veli İçin (1953; derleyen: Adnan Ve­li); Edebiyat Dünyamız (1975; derle­yen: Asım Bezirci); Çeviri Şiirler (1982; Orhan Veli’nin çevirdiği bütün şiirler, derleyen: Asım Bezirci). Orhan Veli’nin ayrıca La Fontaine’ in Masalları (1943,2 kitap;La Fontaine’in 40 fablının çevirisi), Nasreddin Hoca Hikâyeleri (1949, fıkraların manzum yazımı) adlı yapıtları var­dır.

Hadi Paylaş!Share on FacebookTweet about this on TwitterShare on Google+Share on RedditPin on Pinterest

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.