Yunanlıların İzmir’i İşgali

Yunanlıların İzmir’i işgal ettikleri

1919   Mayısında durum şöyle görünü­yordu: Altı aydır silahların susmuş ol­masına karşın, fırtma öncesi sessizlik sona ermek üzereydi. Samsun ile çev­resindeki Rum ve Ermeni çetelerine karşı direnişler başlamıştı. Bu bölge­den duyulan gürültüler bir iç sorun, olağan asayişsizlik olayları sanılıyor­du. Gerçekteyse, bunlar yakmda Ana­dolu’da başlayacak olan büyük bir mücadelenin belirtilerinden başka bir şey değildi. Karadeniz bölgesi Rumla­rı bu derece ileri gitmekle, İstanbul’ dan bir başlangıç noktası arayan Mustafa Kemal Paşa’ya görev veril­mesine yol açtılar. Öte yandan, Yuna­nistan, Anadolu’dan pay almak için hazırlığını tamamlamış bulunuyordu. Olaylar öylesine hızla gelişmekteydi ki, 7 Mayısta, İtilaf Devletleri’nin do­nanmaları İzmir önünde toplanmıştı bile. Rum patriği daha fazla bekleyemeyerek 9 Mayısta, İstanbul Rumla­rını, Türk uyruklarının “mükellefi­yetlerinden muaf” üan etti.

Türkler de boş durmuyorlardı. İş gö­recek kimseler yavaş yavaş yerlerini almaktaydüar. Üçüncü Ordu Müfettişliği’ne atanan Mustafa Kemal Pa­şa, kendisine geniş yetkiler veren em­ri, 6 Mayısta almış bulunuyordu. Kâ­zım Karabekir Paşa, Erzurum’a var­mış ve 3 Mayısta kolordusunun başı­na geçmişti. Rauf (Orbay) Bey asker­likle ilgisini kesmiş, olayların gelişme­sini beklemekteydi. Albay Refet Bey, Sivas’taki 3. Kolordu komutanlığını almak üzere, Mustafa Kemal Paşa ka­rargâhıyla birlikte Anadolu’ya gide­cekti. Ali Fuat Paşa izinli olarak gel­diği İstanbul’dan Ankara’ya, kolordu­sunun başına dönmüştü. Raslantüar ve hazırlıklar böylece mücadelenin önder kadrosunu tam zamanında be­lirlemiş oluyordu.

Paris Barış Konferansı’nın 5 Mayıs günkü oturumunda Lloyd George, Clemenceau ve Wilson’a, Rumların öldü­rüldüğünü öne sürerek İzmir’i işgal et­meleri için Yunanlılara izin verilmesi önerisinde bulundu; öneri de kabul edildi. Böylece, Mondros Mütarekesi’ nin 7. maddesine dayanılarak Yunan­lıların İzmir’i işgal etmeleri kararlaş­tırılmış oluyordu.

14 Mayısta Türk makamları işgalden haberdar edildi. Ertesi sabah, 15 Ma­yıs 1919’ta, Yunan birlikleri hiçbir güçlüğe uğramadan, İzmir’de karaya çıkmaya başladılar İzmir’in işgali tüm ülkede büyük bir şaşkınlık yarattıysa da, tepkisi aynı şiddette, ani ve yaygın olmadı. Mus­tafa Kemal Paşa’yı düşündüren, kay­gılandıran ölü dönem fazla sürmedi. İstanbul’da büyük mitingler yapılıyor­du. Mustafa Kemal Paşa’nın uyarmalarıyla Anadolu’da da yer yer yapüan mitinglerle şaşkınlık havası silinmeye başladı.

Yunan birlikleri İzmir’den içerilere doğru ilerledikçe, tehlikenin ağır­lığı her yanda daha çok duyulmaya, işgal yayılmaya ve daha da genişleye­rek büyük bir tehlike oluşturmaya başlamıştı.

Batı Anadolu’da olup bitenlere seyir­ci kalan Osmanlı hükümetinin güçsüz­lüğü ayrıca bir gerçeği daha ortaya koyuyordu: Artık Osmanlı hükümetin­den bir şey beklenemezdi. Bu durum, Kuvayı Milliye’nin doğuşunu ve Milli Mücadele’nin başlamasını kolaylaştı­rıcı etkenler oldu.

Ingilizler, kuzeydoğu sınır bölgesinden çekilmişler ve yerlerini Ermenlilere bı­rakmışlardı. Bu cephede yalnızca Er­meni kuvvetleriyle savaşmak söz ko­nusuydu. Güneydeyse, İngilizler, Antep, Maraş ve Urfa gibi birkaç yeri iş­gal etmişler ve sonra yerlerini Fransızlara terk etmişlerdi. İtalyanlar bü­yük bir isülacı güç olarak görünmü­yordu, Antalya ve Konya’da bulun­durdukları küçük müfrezeler fazla kaygı verici değüdi. İngiliz, Fransız ve İtalyanların Anadolu’nun çeşitli yer­lerinde bulundurdukları denetim su­bayları ve bazı yerlerdeki küçük işgal müfrezeleriyse bu devletlerin, Türki­ye ile yeni bir savaşa giremeyecekle­rini gösteriyordu. Gerçekten de savaş sonrası durumları nedeniyle İngilte­re’nin, İtalya’nın hatta Fransa’nın ye­ni bir savaşı göze alamayacakları bel­li olmuştu. Bu büyük devletler, yenik Osmanlı Devleti’ne zafer programla­rım siyasal yollarla ve çalışmaları sü­ren Paris Barış Konferansı yoluyla ka­bul ettireceklerini umuyorlardı.

Ama Yunanlıların önemli kuvvetlerle Anadolu’ya çıkmaları, kendilerine verilen bölgeyi ilhak için gerekirse sa­vaşmak kararında olduklarım göste­riyordu. Türkiye her şeyden önce top­raklarından bu küçük devleti atmak zorundaydı. Bunu başaramazsa, bü­yük devletlerin emellerine karşı dur­mak mümkün olamazdı. Bu durumda, Kurtuluş Savaşı’mn asıl cephesi Batı Anadolu’da kurulacak, Türk Kurtuluş Savaşı’nın stratejisi de bu gerçeğe gö­re hazırlanacaktı.

Hadi Paylaş!Share on FacebookTweet about this on TwitterShare on Google+Share on RedditPin on Pinterest

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.