Osmanlı Devletinde hoşgörü ve adil bir yönetim olduğuna kanıt olarak neler ileri sürülebilir?

Osmanlı Devletinde hoşgörü ve adil bir yönetim olduğuna kanıt olarak neler ileri sürülebilir? Osmanlı sınırları içinde devleti kuran Türkler dışında başka unsurlar da yaşıyordu. Bunların başlıcaları; Rumlar, Bulgarlar, Sırplar, Pomaklar, Hırvatlar, Karadağlılar, Boşnaklar, Arnavutlar, Ermeniler, Gürcüler, Macarlar, Lehler, Süryaniler, Kildaniler, Araplar, Yahudiler, Romenler, Gagavuzlar, Kıptiler ve Habeşlerdi. Osmanlılar hoşgörülü yönetimleriyle fethettikleri topraklarda yaşayan farklı dinlere mensup bu insanları bir arada tutmayı başardılar. Onlara İslam dinine girmeleri yönünde baskı uygulamak bir yana, bu insanların din, vicdan ve ibadet hürriyetlerini koruma altına aldılar. Üstelik birinin diğerine baskı yapmasına da izin vermediler. Böylece egemenliklerini yüzyıllar boyu devam ettirdiler.

Fatih Sultan Mehmet'in hoşgörü ve adalet örnekleri

Osmanlı Hoşgörüsünden Örnekler

Osmanlı tarihindeki sayısız hoşgörü örnekleri arasında, Fatih’in İstanbul’u fethettikten sonra yaptıklarının ayrı bir yeri vardır. Genç padişah, İstanbul’a girdikten sonra doğruca Ayasofya’ya gitti. Bizanslılar din adamlarıyla birlikte burada toplanmış, korku içinde bekliyorlardı. Padişahı gördüklerinde ağlayarak yere kapandılar. Fatih, onlara sakin olmalarını söyledikten sonra dini liderlerine “Ayağa kalk! Ben Sultan Mehmet, sana ve arkadaşlarına ve bütün halka söylüyorum ki bugünden itibaren artık ne hayatınız ve ne de hürriyetiniz konusunda benim gazabımdan korkmayınız.” dedi. Ardından da orada bulunanlara evlerine dönmelerini söyledi.

Fatih, fethi takip eden günlerde ileri gelen din adamlarından birini Rum Ortodoks patriği olarak tayin etti. Patriğe sadece Rumların değil, Osmanlı topraklarındaki tüm Ortodoks Hristiyanların dini lideri ve millet başı olma yetkisi tanıdı. Ayrıca ona verdiği bir fermanla Ortodoks milletinin haklarını güvence altına aldı. Buna göre; Ortodoksların kiliseleri korunacak; evlenme, boşanma ve defin işleri kendi dini geleneklerine göre yürütülecekti. Ayrıca ayinlerin yapılmasına, dini günlerin kutlanmasına da devam edilecekti.

Fatih bu hareketiyle yönetimi altına girecek Hristiyanlara her şeyin eskisi gibi devam edeceğini anlatmak istiyordu. Çünkü onun amacı, Osmanlı topraklarındaki tüm insanların korkmadan yaşayabilmesiydi.

Osmanlı millet sisteminin kurucusu olan Fatih, Rumlara tanıdığı hakları Ermenilere ve Musevilere de tanıdı. Bursa’da oturan Ermeni Piskoposu Ovakim (Ovakim)’i 1461 yılında yanındaki Ermenilerle birlikte İstanbul’a getirtti. Onu Ermenilerin başına patrik ve millet yöneticisi olarak tayin etti.

Fatih’in hoşgörü ve birlikte yaşama fikrine dayalı uygulamalarından İstanbul’un Galata bölgesindeki Ceneviz kolonisi de yararlandı. Fatih, İstanbul’un fethini takip eden günlerde verdiği bir fermanla Galata Cenevizlilerine imtiyazlar tanıdı. İşte bu fermandan alınmış bir bölüm:

Fatih, Balkanlarda fethettiği yerlerde yaşayan insanlara da dini serbestlik tanıdı. Aşağıdaki cümleler onun Bosna ruhbanlarına verdiği fermandan alınmıştır:

“Ben ulu padişah, ulu şehinşah Sultan Mehmet Han’ım. Galata halkı üzerlerine askerimle varıp kalelerini yıkıp harap etmeyeyim diye elçilerini bana göndermişler. Buyurdum ki malları ve rızıkları ve mülkleri ve mahzenleri ve bağları ve değirmenleri ve gemileri ve sandalları ve kadınları ve çocukları ellerinde kalsın. Onlar dahi rençberlik etsinler. Denizden ve karadan sefer yapsınlar. Kimse engel olmasın. Memleketimin diğer yerlerinde olduğu gibi kiliseleri ellerinde kalsın ve ayinlerini okusunlar. Ceneviz tüccarları karadan ve denizden ticaret yapıp gelsinler ve gitsinler. Vergilerini âdet olduğu üzere versinler. Onlara kimse düşmanlık etmesin. Buyurdum ki rızası olmadan hiçbiri Müslüman yapılmasın. İçlerinden kimi isterlerse onu elçi olarak seçsinler.”

“Ben ki Sultan Mehmet Han’ım. Tüm halkım bilsin ki bu fermanla Bosna rahiplerine karşı iyilik hislerim ortaya çıkıp buyurdum ki adı geçen rahiplere ve onların kiliselerine kimse engel olmasın. Kaçıp gidenler affedilsin ve gelip memleketimizde korkusuzca oturup kiliselerinde ibadet etsinler. Vezirlerimden ve halkımdan kimse onları rahatsız edip incitmesin.”

Osmanlıların Müslüman olmayanlara karşı gösterdikleri hoşgörünün bir başka örneği Fatih’ten sonra tahta geçen II. Bayezit Döneminde yaşandı. II. Bayezit, Hristiyanların İspanya’dan kovduğu Musevilere kucak açtı ve onları başta İstanbul olmak üzere Osmanlı ülkesinin önemli şehirlerine yerleştirdi. Ortodokslar ve Ermeniler gibi Musevilere de İstanbul hahambaşısı liderliğinde kendi milletlerini kurma izni verdi. Ermeni ve Rum patriklerinin sahip olduğu yetkilerin aynısını hahambaşına da tanıdı.

Osmanlı padişahlarının hoşgörüye dayalı yönetimi yalnızca Kuruluş ve Yükseliş dönemlerinde değil devletin son dönemlerinde de devam etti. 19. yüzyılın başlarında hüküm sürmüş olan II. Mahmut’un şu sözleri bunun en güzel kanıtıdır: “Ben tebaamdan Müslümanları camide, Hristiyanları kilisede, Musevileri havrada görmek isterim.”

Hadi Paylaş!Share on FacebookTweet about this on TwitterShare on Google+Share on RedditPin on Pinterest

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.